Çok takipçili yalnızlıklarımız

İnsan, dünya yolculuğunda kendinden olana ihtiyaç duyma konusunda en muhtaç varlıktır. Diğer bir deyişle fıtraten medenî olan insan kâinat sayfasında beraber bulunduğu diğer türlerden daha fazla kendi cinsiyle münasebet oluşturmaya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç insanlık tarihinin hiçbir döneminde değişmemiştir. Ancak herbir dönemin kendine has özellikleri vardır. Her yaş grubunun kendine özgü ihtiyaçları, ilgi alanları ve değerli davranışları bulunur. Elbette bu özelliklerle birlikte değişmeyen bazı ortak özellikler de bulunmaktadır. Yalnızlık insanla beraber anlam bulmuş bir kavram olduğu gibi yalnızlıktan kaçış da her devrin arayışı olması yönüyle ortak bir noktadır. Yalnızlığın hali ve yalnızlıkla baş etmenin şekilleriyse değişiklik göstermektedir.

Yalnızlığın bir nevi zıddı olan sosyal iletişimin kaynağının temel ihtiyaçlar etrafında kümelenmiş olacağı tahmin edilebilir. İnsanlık tarihindeki önemli durak noktaları olan çağlara bakılıp yorumlarsak şehirleşme öncesi kırsal şartlarda sosyal iletişimin yaşandığı ortam ve mekân, avcılık ve toplayıcılık faaliyetleri, küre-i arzdaki hâkimiyet mücadeleleri etrafında ifa edildiği düşünülebilir. Fakat teknolojik gelişmelerle sosyal iletişimin çeşitlenmesi ve çeşitli mecralara yayılmasıyla insanın toplumsal yönünün yanında bireyselliğinin sivrilmeye yüz tuttuğu düşünülmektedir. Bu yönüyle bakılınca gelişen teknoloji ve dijitalleşmenin, insanın sosyal olarak var olma alanlarının çeşitlenmesiyle birlikte, bireye farklı tercihler sunarak bireyselliğine katkı sağladığı düşünülebilir. Eskiden köyde bir kahvehane olduğundan aynı alanda toplanan, bir çeşme bulunduğundan aynı ortamda buluşan insanlar şehirleşmeyle sosyal alanların çoğaldığı bir konuma geldi. Bununla beraber şehir kültürünün içindeki derd-i maişet (geçim derdi) çalkalanması ve koşturmacası insanın sosyal alana ayırdığı zaman aralığını da bir hayli kısmış olduğu gibi günden güne daha da ağırlaşmakta. Bununla beraber kalabalıklar ve koşturmacaların ortasında derd-i maişet yükü, geçim sıkıntısı, maddî ihtiyaçların günden güne çoğalması da bireyi maddî ihtiyaçlarının temini noktasında “kendisi için-kendi ailesi için” vaktini ayırdığı meşguliyetleri de çoğaltmıştır. Ahirzamanın benlik, enaniyet, hodfuruşluk, hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek arzusu, tiryakilik gibi bazı manevî rahatsızlıklar da bu durumlara eklenince ortaya çıkan tabloda sürekli meşgul olan, koşturan, kovalayan ve bu koşturmacalar içinde anlam arayışında bocalayarak yalnızlaşan insanlar günden güne artmaktadır. Nitekim ulusal ve uluslararası örneklemlerde yapılan araştırmalar yalnızlaşma oranlarında günden güne artış olduğunu göstermektedir.

Maddî zaruretlerin yanında bir de dijital ögelerin hayatın bir parçası haline gelmeye ve sosyal yaşantıları etkilemeye başlamasının sosyal iletişim örüntülerine etkisi sabittir. Örneğin radyonun insanın hayatına girmesiyle önce az sayıda radyo bulunmasından dolayı bu yeni buluş sosyal bir ortam sağlamaya da vesile olmuştur. Aynı şekilde televizyonun yaygınlaşma süreci insanlara sosyal bir ortam sağlamıştır. “Az sayıda televizyon” bir süre sonra “her eve bir televizyon”a dönüştüğünde ise yine aile üyeleri ortak bir etkileşim alanında bulunabilirken eve alınan ikinci televizyonun bu birliktelik ruhunu zedelemesi kaçınılmazdır. İlerleyen süreçte cep telefonunun, bilgisayarın, internetin ve daha sonra bilgisayarı, interneti ve telefonu aynı anda bireysel kullanıma açık tek ürün haline getiren akıllı telefonlar bu sosyal ortaklıktan bireyselliğe doğru bir ivme kazandırma yoluna girdiği yine birçok araştırma neticesinde açık bir şekilde görülmektedir.

Akıllı telefonun hayatın önemli bir parçası haline gelmesiyle ciddî anlamda sosyal medya kullanımı da artış göstermiştir. Sosyal medya kullanımının akıllı telefon kullanımıyla yaygınlaşmasının bazı pozitif katkıları bulunmakta olduğu gibi yanlış veya bağımlılığa varabilecek kullanımların ise ciddi negatif dönütleri vardır. Pozitif katkıları arasında, bazı araştırmalara göre doğru ve sağlıklı kullanım söz konusu olduğunda sosyal medya kullanımının yalnızlık hissini suni de olsa azalttığına, aidiyet duygusu oluşturabildiğine, çok etkileşim alındığı durumlarda mutlu ve iyi hissettirdiğine dair bulgular edinilmiştir. Terazinin yere çakılan diğer kefesine bakılınca sosyal medya kullanımının ciddi anlamda negatif katkılarının söz konusu olduğu görülmektedir. Yapılan pek çok araştırmaya göre sosyal medya kullanımının negatif çıktıları arasında, yetersizlik duygusu, anhedoni (lezzet ve zevk alamama), bağımlılık, anksiyete, uyku düzensizliği, hareketsizlik ve bilgi kirliliği bulunmaktadır. Tüm bu negatif etkiler bir süre sonra gerçek yaşantı ve iletişimde sosyal izolasyona sebep olabilecek bir etkiye sahiptir.

Sosyal medya gibi sanal mecraların; kalabalıkların ilgisi, teveccüh kazanmak, mükemmellik vurgusu ve estetik algısı ile gerçek yaşamın arasındaki fark insanda bir boşluk hissiyatı ve daha fazlasını aramak veya gerçekliğe tahammül etmekte zorlanmak gibi etkilere sebep olmasıyla insanı sahte bir kusursuzluk çemberine ittiğini düşünülebilir. Bu durum insanı gerçeklikten uzaklaştırdığı için kişinin gerçeklikle bağı zayıflamaya başlayabilir. Gerçek sosyal ortamında ve gerçek benliğinde, sanal ortamlarda sürekli maruz kaldığı veya mecbur hissettiği güzellik/yakışıklılık, mutluluk, maddî zenginlik gibi durumları kendi zatında hissedemeyen bir kimsenin “–mış gibi” bir meyille kendisindeki tüm yetersizlikleri tolere edebileceğini kastıyla daha yoğun bir sosyal medya kullanımı içine girebilir. Yoğun dijital meşguliyet ise zamanı verimsiz kullanmaya sebep olduğu için beraberindeilişki sorumluluklarını yerine getiremeyen bir profil çizdiğinden birey kendi ailesinden de soyutlanmayla karşı karşıya kalma tehlikesi kaçınılmazdır.

Bediüzzaman Hazretlerinin dünyadaki son demlerinde ifade ettiği, “Bu zamanın bir hastalığı daha var; oda benlik, enaniyet, hodfuruşluk, hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek iştihası, tiryakilik gibi hastalıklardır.”, zikredilen hastalıkların reçetesi yine Kur’ân-ı Azimüşşan’ın eczane ve hazinelerinde mevcuttur. Yaratılıştaki hikmeti anlam zeminimizde oturtmak, kâinattaki yerimizin ve vazifemizin kıymetini algılamak ve bu anlam yolculuğunu yaşam boyu devam ettirebilmekle imanın nurunu, ferahlığını, huzurunu kalbimizde ve ruhumuzda his ve zevk edebilme duasıyla…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*