Cemil Meriç’in, “Kaderimi tayin eden bir başka kitap da Dr. İbrahim Ethem’in Terbiye-i İrade başlıklı eseridir. Disiplin içerisinde çalışmayı bu kitaptan öğrendim.” dediği kitap. Tabiî Payot’un aynı isimli İrade Terbiyesi kitabının Cemil Meriç’in tavsiyesi mottosuyla tekrar tekrar basıldığını saymazsak o övgünün asıl sahibi bu kitaptır.
Kitap elime ulaşmadan önce uzun zaman kitaba bir hazırlık dönemi oldu. Tabi ben, bu kitaba hazırlandığımı bilmiyordum. Hepimizin değiştirmek isteyip bir türlü değiştiremediği birkaç özelliği, uzun zamandır yapmak isteyip hâlâ yapmak için hiçbir adım atamadığı bir hedefi ya da yapmamak için çok kez kendine sözler verdiği bir tutumu, yeniden yeniye yaparken ya da yapmış olarak kendini bulduğu konular vardır ya…
Ben de bu kitabı almadan önce böyle bir dönemimdeydim ama zaten kusur ile bulanmış insanın hayatının büyük bir dönemi bu şekilde geçiyordu. Uzun zamandır değiştirmek istediğim kusurlarım, farklı küçük imtihanlar ile bana gösterilmiş ancak bu kusurlar ile ne yapacağımı tam bilemediğim bir zaman dilimindeydim. Artık günübirlik, heyecanla kararlar alıp uygulayamayınca kendime karşı hissettiğim ümitsizlik ve karamsarlık halinden oldukça sıkılmıştım. Bu yüzden Ramazan ayını da fırsat bilerek bu sefer yavaşça ilerledim. Bir süre yalnızca o kusurları dışarıdan bir gözlemci gibi gözlemlemek; “Tam olarak ne zaman ortaya çıkıyor, neler bu kusurlu tutumları ya da fikirleri tetikliyor, bu tutum ve fikirler gelmeden önce ve geldikten sonra sana kendini nasıl hissettiriyor?” bunları izlemekti tek yaptığım. İşte bu kitaba hazırlık dönemim böyleydi. Sonra bu kitabı buldum. Kitabın bu yaşımda okuduğum en güzel kitaplardan oluşunun ve tüm arkadaşlarımı, ailemi ve şimdi de sizi “Kesinn oku, okuman lazımm!” diye darlanmamın asıl sebebi sanırım yaşanan hazırlık evresi ile “İrade Terbiyesi” adlı bu kitaba ihtiyaç ve iştihamın maksimum dereceye çıkması olabilir.
Hiçbir kelimesinin öylesine yazılmadığı ve dikkatle okunması gereken bir kitap. Bazı bölümleri okurken, “Ya zaten bunlar bildiğimiz, basit şeyler” dediğiniz yerlerde şunu kendinize hatırlatırsınız; zaten irademizin en zafiyete uğradığı haller genelde gün içerisinde, düşünmeden, alışkanlık haline gelmiş basit gördüğümüz davranışlarımızın arasındadır ve asıl o küçük gördüklerimize bir dikkat kesilmemiz gerekir.
“İnsanların kendilerini mutlak bir hürriyete sahip sanmaları, yalnız fiilleri göz önünde bulundurup onları bu fiilleri gerçekleştirmeye mecbur eden sebepleri görmemelerinden kaynaklanır.” (Spinoza)
Kitabın içerisinde bağımlılık psikolojisi ve irade ile ilişkisi, çözüm yolları üzerine de ince hakikatler yakalamak mümkün. İradenin terbiyesi ile ilgili önceden birkaç kitap okumuş olsam da duygu, fikir ve fiil arasındaki bağlantıyı bu kadar ayrıntılı ve tatmin edici anlatan başka bir kitaba rastlamamıştım.
Bu üçlü arasındaki ilişkiyi tam olarak anlamadan yalnızca fiillerimizi değiştirmeye çalışmak çoğu kez başarısızlıkla sonuçlanıyor ve sonuçlanacaktır. Aslında hepimiz bu üçlü arasındaki güçlü bağı hayatın içinde çokça hissederiz ama tam olarak tanımlayamayız.
Fiil, fikir ve duygu üçü de birbirini yönlendirme, etkileme ve değiştirme gücüne sahiptir. Ancak farklı oranlarda ve farklı şekillerde. İşte İrade Terbiyesi kitabı da bu üç unsurun irade terbiyesinde birbirlerinden faydalanma metotlarını bize aktarmaktadır.
Fikirlerle İrade Terbiyesi, Duygularla İrade Terbiyesi, Fiillerle İrade Terbiyesi olarak üç ana başlığın altında kıymetli küçük başlıklar var. Derin Tefekkür, Ahlak ve İrade, Şehvet, Telkin, Alışkanlık, Heyecan ve İrade gibi…
Ancak benim en zevk alarak okuduğum kısım “Duygularla İrade Terbiyesi” kısmı oldu. Çünkü bize yıllarca, başarılı olmak istiyorsan duygularını susturup bir kenara bırakmalı ve mantıklı olan şeyleri yapmaya başlamalısın gibi hissettirildi… Hele de üniversiteye hazırlık sürecinin “Artık tüm duygularını bırak. Ne hissettiğinin, nasıl hissettiğinin bir önemi yok. Bu yüzden hemen çalışmaya başla!” der gibi hissettirdiğini çok net hatırlıyorum. Benim için imkânsıza yakın bir durum olduğundan aşırı yorucu ve zor geçmişti bu süreç.
İşte bu kitap tüm ben ve benim gibi olanlara sanki “Sakin ol, sen duygularını önemsemekte hatalı değildin yalnızca sana bu duygularla neler yapabileceğin ve onları nasıl kullanacağın öğretilmedi.” diyor. Fikirler duyguların sıcaklığı ile ısıtılmadığı sürece irade üzerindeki tesiri pek azdır. Bir fikir fiiliyata dökülebilmesi için içerisinde bir duygu barındırmalıdır. Çünkü duygular fikirler gibi değildir, eyleme dökülmek için çoğu zaman hiçbir araca ihtiyaç duymazlar. Duyguların hem gücü hem de tehlikesi buradadır işte. Yani duygular hem harekete geçirmek istediğimiz filler için doğrudan bir yol olurken bir yandan da yanlış kullanımları ile terbiye edilmeyince sonuçlarının çok daha ağır olduğu hasselerdir.
Öfkelenen bir insanın yaptığı hareketler, mimikler ve sözler çoğu kez muhakeme etmeye vakit kalmadan ortaya çıkıverir. Duyguların terbiyesi aslında irade terbiyesinin temelini oluşturur. İrade terbiyesinde duygu ancak bir başka zıt duygu ile terbiye edilebilir, soğuk bir fikir ile değil. Yazarın temelde yapmaya çalıştığı şeyde budur. Öfke, şehvet gibi güçlü duyguların yönetiminde irade gösterebilmek için bu duyguların aşırı kullanımlarındaki olumsuz sonuçları ile okuru yüz yüze getirip okuyucuda bir nefret duygusu uyandırmayı amaçlar. Aynı şekilde duyguların makul kullanımlarının getireceği huzuru okura hissettirmektir. Yazar bunu “Hedefine uygun duygulardan yardım istemek ve hedefe zıt duygulardan kaçınmak” başlığında ayrıntılandırmıştır.
İrade edebilmek yeryüzünde insana has bir olgudur. Yazar iradeyi “İrade; fikirlerimiz, duygularımız ile fiillerimizin arasına bir akli muhakeme sokup nefsimize hâkim olarak bu aklî muhakeme ile hareket edebilme kudreti bahşeden ruhsal bir hassedir.” olarak tanımlamıştır. Bu cümleden hareket ile eylemlerimizde ne kadar bilinç düzeyi ile hareket edebiliyorsak yani irademiz devrede ise o kadar insanî mertebeye uygun bir konumdayız demektir. İrade terbiyesi aslında bu yol üzerinde yorulmaktır bence.
Daimî bir çaba ve her küçük başarının büyük mutluluk ve huzurlar getireceği, insanın tekâmül etme ve istikâmette kalma reçetesidir irade terbiyesi.
Sonuç olarak kendi fiilleri ve hisleri üzerine derin bir tefekkür yolculuğuna çıkıp, hayatında çok daha güçlü bir irade ortaya koymak için çabalayan herkese bu kitap şiddetle tavsiyemdir.
Altını çizdiklerim
Taklit, maalesef yalnız çocuklara has değildir. Bütün insanlar çoğunlukla kendilerine verilen fikirleri düşünmeden kabul eder. Bunlar zihnimize birer yabancı misafir gibi yerleşir. Misafiri maddî ve manevî yükünü hiç düşünmeyerek derhal kabul ederiz. Fakat az zaman içinde kabul ettiğimiz bu fikirler bize yabancı kalmaz, aksine bizim benliğimizi oluşturmaya başlar. Okuduklarımızdan, konuştuklarımızdan, gördüklerimizden ve aldığımız telkinlerden oluşan bir sürü düşünce vardır ki dikkatsizliğimizden faydalanarak, bir öğretmenin veya bir yazarın büyüleyici etkisinden yardım isteyip hiçbir muhakeme ve tefekküre maruz kalmadan şuurumuza yerleşmiştir.
Yalnız fikir hâlinde kalıp da hislerle bir arada bulunmayan idraklerin nefis terbiyemize tesiri yok gibidir. Zaten bu sebeple nefse hâkimiyet, hemen kazanılan bir ayrıcalık olmayıp elde edilmesi ancak uzun müddet çalışmakla, ruhsal hasletlerimizi doğru kullanma ilmini öğrenmekle ve fikirleri kuvvetlendirmek için duygularla bir arada tutup sentezleyebilmekle mümkündür.
Bu ahlâk kanununa uymanın ilk şartı hakikaten ahlâkî bir netice gözeterek şehvetin esaretinden kurtulabilmektir. Yoksa utangaç bir cinsel iktidarsızlıktan ve “Görenler ne der?” korkusundan ibaret bir çekinceyle hareket edenler, velev şehvetten korunsunlar, bizce makbul değildir.
İrade terbiyesinde bize en gerekli yol, fikri terbiye etmektir. Bu sayede fiillerin tohumlarını ekmenin yanı sıra diğer duygular hakkındaki acizliğimizi de bir nebze olsun telafi etmiş oluruz. Zihnimiz, yabancı fikirlerin sığınağı olmak yerine kendimizin teker teker seçtiği fikirlerin merkezi olursa, irade terbiyemizin en mühim kısmını yerine getirmiş oluruz. Zaten katil ile doğru yolda olanın, namuslu ile namussuzun, akıllı ile delinin arasındaki fark, ikisinin de kötü temayüllerle karşılaşmaları ve fakat birinin bu temayül rüzgârına kendini koyuvererek bir kuru yaprak gibi her rüzgâra boyun eğmesi, diğerinin de en şiddetli rüzgârlara göğüs geren ağaçlar gibi etkilenmeyip kendini kurtarabilmesidir.
Bazen derin tefekküre dalmak isteriz. Fakat düşünce kuvvetimiz, hayalî tasavvurların arkasında, istemediğimiz birtakım fikirlerin tesirinde, ipini koparmış bir hayvan gibi koşar. Zihin faaliyetlerimizi, derin tefekküre arz etmek istediğimiz hususî nokta üzerine yoğunlaştırmamız mümkün olmaz. Bu durumda tefekkürü kolaylaştırmak için fikrimizi yüksek sesle söyleyerek, bir kâğıt üzerine yazarak veya tefekkürümüze uygun kitapları okuyarak fikrimizi istediğimiz noktaya çekmeye ve o noktadan ayırmayarak tefekkürü derinleştirmeye kâdir oluruz.
İlk yorumu siz yazın