Kur’ân bizden ne ister?

Dua ve davet kitabıdır. Bizden samimî dua etmemizi ister.

Davet kitabıdır. Hayra, iyiliğe, adalete, merhamete, saygıya, yaratılana sevgiye, doğruluğa, sadakate, iffete, taate ilâ ahir… Bildiğimiz bilmediğimiz tüm güzelliklere, insana ve insanlığa faydalı olana davet eder. Ancak böyle bir kitabın hükümleri ezelî ve ebedî olabilir ki mutlak surette Kur’ân bu vasıflara hakkıyla maliktir.

Öyle ki sanattır Kur’ân ve sanatlı eserin varlığı Sanatkârı haber verir.

Hem zikir ve tevhid kitabıdır. Allah’ın birliğine şahitlik eder, tatlı hoş tekrarlarıyla önemi kesin yapılması halinde ebedî alemin varlığını gözler önüne serip hissettirir.

İnsanın Kur’ân’a manayı hakikisiyle yönelmesi halinde insanlık âleminin her hal ve durumuna en güzel örnek ve en sağlam terbiye edicidir..

Kur’ân bizden ilmin izzetini muhafaza etmemizi ister.

İnsan kâinatının özetidir, kâinatın en muhterem en müşerref ve dahi en kıymetlisi olarak yaratılmıştır.

Bu ehemmiyetli vasıflarla teçhiz edilerek yaratılan beşer elbette başıboş bırakılacak, manasız bir ömür için yaratılmış olmayacaktır. Ondan istenilen, beklenilen, umulan pek çok vazife de yüklenmiştir.

Muhtelif meslekler ve meşrepler ile meşgulüz, bu tür dünyevî meşguliyetler vaktimizin büyük çoğunluğunu kayıt altına almış durumda.

Öyle ise bize verilen sorumlulukları hakkıyla yapmaya çalışmak zorundayız.

Böylelikle verilen ilimlerin izzeti muhafaza edilmiş olacak.

Kur’ân bizden sırat-ı müstakîm ister. Bu yolda devam etmeyi emreder. Dinin belirlediği sınırların işlerin, her halin zararı yok ve menfaati sayılamayacak kadar çok. Öyleyse tabiî olmakla hayırlar güzelliklere karar kılınmış demektir.

Kur’ân bizden ihlâs ister. Samimiyet ister. Benliği enaniyeti susturup, dünyanın tüm varlıkları da verilse iman gereğince ihlâsı muhafaza etmemizi ister.

“İnsanlar helâk oldu âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.”1

Yüce kitabımız bize Efendimize (asm) itaati emreder, ona benzemeye çalışmayı teşvik eder, bizden Ona benzememizi ister.

Rabbimiz O’nu sevmemizi ister, O’nu sevmek Efendimize (asm) itaati netice verir.

“Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa, Habibullaha ittibâ edilecek. İttibâ edilmezse, netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah varsa, netice verir ki, Habibullahın Sünnet-i Seniyyesine ittibâı intaç eder.

Evet, Cenâb-ı Hakka iman eden, elbette O’na itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâşüphe, Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur.”2

Rabbimize muhabbet Resulüne tabi olmayı netice veriyor, eğer Hz Muhammed’e tâbi olunmazsa Allah’a muhabbetin olmadığına delil olacaktır.

Cenab-ı Hakk’a duyulan sevgi olunca ve bu sevgiye layık hareket edilince Allah’ın en sevdiği kul olan Peygamberimizin (asm) söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensiplere bağlanma meydana gelmektedir. Bunun neticesi de kâmil manada insan vasfına liyakat kesbedilmiş olunacaktır ki yaratılma gayelerimizden biri de budur.

Netice-i Kelam: Kâinat mescid-i kebirinde Kur’ân kâinatı okuyor, onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup Haktan gelip hak diyen ve hakikati gösteren ve nuranî hikmeti neşreden odur.3

Mübarek vakitlere, duanın makbul zamanlarına eriştiğimiz bu günlerde Kur’ân’a tam ve sadakatle ittiba edebilmek duasıyla…

Dipnotlar:
1) Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ 2:415; Gazalî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn 3:414,4:179, 362.
2) Lem’alar, Onbirinci Lem’a, Beşinci Nükte.
3) İman ve Küfür Muvazaneleri, Yedinci Söz.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*