Distopya mı, ütopya mı?

Bir toplumun geleceği için en önemli şeylerden biri gençlerin hayal kurabilmesi. Gençler her zaman bulundukları toplum ya da topluluğun geleceğinin teminatı olarak görülür. Bu ister bir ülke olsun isterse daha küçük ölçekli başka gruplar. Geleceğin inşasından sorumlu olan gençlerin daha iyi bir dünya, bir gelecek hayal edebilmeleri için ise öncelikli olarak geleceğe dair ümit beslemeleri gerekir.

İnsan içerisindeyken bir şeyleri değiştirebileceğine inanmadığı, bu konuda ümidinin olmadığı bir toplumda o toplumun geleceğine dair hayal kurabilir mi? Peki, günümüzde gençlerin ne kadarı bu konuda ümit besliyor?

İnsanın geleceğe yönelik hayallerini, düşüncelerini şekillendiren en önemli etkenlerden biri şüphesiz içinde yaşadığı koşullar. İhtiyaçları giderildiği ölçüde insanın gelecek hayali genişler. Bu nedenle bir gencin yeni bir dünya tasavvuru/hayali büyük ölçüde yaşam koşulları ekseninde şekillenir. Yemek-içmek gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan bir gencin hayalinde bu ihtiyaçlarını rahatça giderebildiği bir dünya varken, yaşam standartları görece daha yüksek olan bir genç dünyayı gezmenin hayalini kuruyor olabilir. Bu örnekler çoğaltılabilir.

Yeni bir dünya tasavvur etmekle kendi geleceğini hayal etmek arasındaki farkı görebilmek önemlidir. Küçükken okulda gelecekte dünyanın nasıl bir yer olacağını hayal etmemizi istediklerini hatırlıyorum. Yazarak, resim çizerek anlatmaya çalıştığımız dünyada uçan arabalar, istedikleri yere ışınlanarak giden insanlar ve bilim kurgu filmlerini aratmayan daha pek çok şey olurdu. Biz de o dünyanın içinde olurduk. Zamanla hayaller daha çok kendi dünyamızla sınırlı oldu. Kendi geleceğini kurtaramama endişesi geleceğe dair hayallerimizin kendi dünyamıza daha çok yönelmesine sebep oldu. Aslında dış dünya ile çok daha fazla ilgili olmamıza rağmen o dünyanın geleceğine dair ümitlerimiz azalmış gibi görünüyor. Yeni dünya anlayışımız ise ütopyadan distopyaya doğru evrildi. Elbette bunda gündelik hayatımızı etkisi altına alan sosyo-politik ortamın payı çok büyük.

Türkiye’de yaşayan gençlerin gündemle, siyasetle başka ülkelerde yaşayan gençlere kıyasla ne kadar çok meşgul olduğu bilinen bir gerçek. Aynı şekilde geleceğe dair ümidi olmayan/çok az olan ve kendini değişimin bir parçası olarak görmeyen genç sayısı da oldukça fazla. Gençlerin kendi geleceklerini teminat altında göremedikleri ölçüde daha iyi bir dünya hayali kurmaları da zorlaşıyor. Bugün bir şeyleri değiştirebileceğine inancı olmayan bir gencin geleceğe yönelik hayaller kurması da zorlaşıyor. Dolayısıyla yeni dünya kavramını bugünden bağımsız görmemek önem taşıyor.

Dünyanın/insanlığın geleceğinin insanların (özellikle gençlerin) zihinlerinde olumsuz çağrışım yapmasının önemli bir başka sebebi medya aracılığıyla pompalanan karamsarlık. Salgınlar, savaşlar veya başka şekillerde insanlığın yok oluşunu anlatan distopik filmlerin yanında, haberlerin ve sosyal medyanın etkisiyle oluşan ümitsizlik de şimdikinden daha iyi bir dünya hayal etmeyi giderek zorlaştırıyor. Bu filmler teknolojinin kötüye kullanımı, nüfus patlaması, iklim krizi gibi geleceğe yönelik endişelere ışık tutmakla birlikte, bu endişelerin yaygınlaşmasına ve insanların gelecek algısının daha korku dolu ve olumsuz bir tarafa kaymasına neden oluyor.

Bu distopik dünya görüşünün yaygın olmasını bir başka sebebi de geçmişe özlemin ötesinde, konu fark etmeksizin devamlı tekrarlanan bugünün dünden daha kötü olduğu düşüncesi. Sürekli kötüye gidildiği inancı, zamanın beraberinde getirdiği değişim ve dönüşümü kabullenememeye neden olduğu gibi geleceğe dair ümit beslemeyi de zorlaştırıyor. Bu yüzden bugüne nasıl baktığımız, yarına nasıl bakacağımızı da belirliyor. Her zamanın kendi dinamikleri, getirdiği değişimler var. O zamanı kendi şartları içerisinde değerlendirmek yerine zamanla inatlaşırcasına her değişime olumsuz anlam yüklemek ya da geçmişle kıyaslama yapmak gerçekçi olmadığı gibi faydasız da.

Gençlerin yeni bir dünya hayali kurmasının önüne geçen pek çok sebep sayılabilir. Ancak tüm bunların ötesine geçip “ümit var olmak” ve sınırları bizim yaşamımızın ötesinde yeni bir dünya hayal etmek için dönüp bakabileceğimiz çok fazla örnek var. Tarihte önemli yere sahip olan pek çok şahsiyet kendi yaşadığı dönemin ötesinde amaçları, idealleri olan kişiler. Çoğunun ortak noktası kendi çıkarlarının ötesinde bir inanca, davaya, düşünceye, hayale ya da ideolojiye sahip olmaları. En zor şartlarda dahi ‘iman kurtarmak’ davasına sarılarak ümitsizliğe kapılmayan ve hiç tanımadığı insanlar için Risale-i Nur’un neşrini amaç edinen Bediüzzaman gibi.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*