Endişe-i istikbal ve bir ahirzaman tefekkürü

Endişe deyince belki de akla ilk olarak “gelecek endişesi” gelir. Gelecek endişesi az veya çok her insanda vardır ve olmalıdır da. Geleceği için endişe duymak ve geleceğe daha tedbirli, daha özenle hazırlanmak insanın, bilhassa gençlerin vazifesidir. Sadece geleceğimizi planlamak ve şekillendirmek değil, geleceğimizi menfî anlamda planlayanlarla mücadele etmek de bizim sorumluluğumuzdadır. Ve geleceği şekillendirmek her şeyden önce geleceği tasavvur etmekle, “bizleri nasıl bir gelecek bekliyor” diye düşünmekle, yani ahirzâmanı tefekkür etmekle olacaktır.

Hadis-i şerifte, “Fitne-i ahirzâman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olamaz”1 buyuruluyor. Hadisten, ahirzamanda nefislerin kendi menfaati peşinde koştuğu, hislerin tahrik ve heveslerin teşcî edildiği bir zaman olduğunu anlıyoruz. Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’da bu hadisi şöyle tefsir ediyor: “O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâp ederler (çirkin işler yaparlar)… İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebairleri ve bid’aları, birer câzibedarlıkla pervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder.”2

Meselenin can alıcı noktası belki de gençlerin, bu ahirzaman fitnelerine kapılarak geleceklerini düşünmemeleri, gaflete dalıp umursamaz tavır takınmalarıdır. Gençlik hisleri akıbeti düşünmeyi istememekte ve gençler hazır zamanı gelecek zamandan daha ziyade önemsemektedir. Gençler geleceklerini düşünmeyince şer odakları bunu gençlerin yerine yapmaktadır. Ahirzaman fitnelerinin esas kaynağı işte bu şer odaklarıdır. Hazır zamandaki eğlencelerle gençliği oyalayıp geleceği kendilerine göre şekillendirmektedirler.

Üstad Bediüzzaman, kendi zamanının önemli bir medya unsuru olan radyo ile bir kişinin binler günah işleyebileceğinden bahseder: “Eskide, ‘Acaba âdi bir adam, binler adam kadar günah işleyebilir mi? Ve o ahirzamanda bildiğimiz günahlardan başka hangi günahlardır ki, kâinatın heyet-i mecmuasına dokunur, kıyametin kopmasına ve dünyaları başlarına harap olmasına sebebiyet verir?’ diye düşünürdüm. Şimdi bu zamanda müteaddit esbabını gördük. Ezcümle: Müteaddit o vücuhundan radyomla anlaşıldı ki, o birtek adam, birtek kelimeyle bir milyon kebairi birden işler. Ve milyonlarla insanı dinlettirmekle günahlara sokar.3 O zamanın radyosunu bu zamandaki sosyal medya ve cep telefonları olarak tasavvur edebileceğimizi, o küçük aygıtlarla milyonlar günaha maruz kalışımız ispat ediyor.

Geleceği şekillendirmek, telefon gibi teknolojik aletleri hangi yönde kullandığımızla alakalıdır. Teknolojiyi hayırda, ilimde, irtibatta, zikirde, ibadette kullanmak geleceği müspet anlamda şekillendirmeyi netice vereceği gibi; şerde kullanmak ise su gibi bulunduğu kabın şeklini alarak ahirzaman fitneleriyle şekillenmeyi netice verecektir.

Başta da bahsettiğimiz üzere, gençlerin geleceğini düşünmek, bir anlamda geleceğin gençlerine yatırım yapmaktır. Çünkü geleceğin gençlerini de şimdinin gençleri yetiştirecektir. Bu ise aile kurmanın teşvik edilmesi ve aile kurumundaki bağların güçlü olmasıyla olacaktır. Ahirzamanın şer odakları ise aileye zarar vererek bu yatırımı zayi etmeyi amaçlamaktadır. Bediüzzaman Hazretleri bununla ilgili olarak şunları söylemiştir:

“Bu zamanda, zındıka dalâleti İslâmiyete karşı muhârebesinde nefs-i emmârenin plânıyla şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi yarım çıplak hanımlardır ki, açık bacağıyla, dehşetli bıçaklarla ehl-i îmâna taarruz edip, saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamaya, fuhuş yolunu genişlettirmeye çalışarak çokların nefislerini birden esir edip, kalp ve ruhlarını kebâir ile yaralıyorlar; belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar.”4 Öyleyse geleceği planlarken aile kurmaya da öncelik vermek mühimdir. Büyük günahlardan muhafaza olunmak, topluma faydalı fert olmak ve hayırlı nesiller yetiştirmek için aileyi geleceğimizin temel taşı yapmalıyız.

Geleceğimizi planlarken düşüneceğimiz bir diğer önemli nokta ise geçim kaynağımızı düşünmektir. Risale-i Nur’da bununla ilgili şöyle söylenmiştir, “Bu ahirzaman fitnesinde açlık ehemmiyetli bir rol oynayacak. Onunla ehl-i dalâlet, biçare aç ehl-i imanı, derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup ya ikinci, üçüncü derecede bırakmaya çalışacak diye, rivayetlerden anlaşılıyor.”5

Açlık ve fakirliğin en önemli kaynağı zaruret denilen, ihtiyacı olmadığı halde bu zamanda “görenek belasıyla” ihtiyaç gibi gösterilen malların peşine düşmektir ki kanaat etmek, hırs göstermemek, elindekiyle yetinmek bu zamanın lüzumlu hasletlerindendir. Ahirzamandaki açlık musibeti ve geçim darlığından, rızkın Cenab-ı Hakk’ın elinde olduğunu bilerek tevekkül etmek ve rızkını meşru yollardan aramakla kurtulunur ki; bu da çalışmak, maddeten terakki etmek, kendini ilimle ve sanatla geliştirmekle olacaktır.

Yine ahirzaman fitnelerinden birisi de enaniyettir ki, cemaatten vetoplumdan kendini soyutlayıp tek başına kalmayı, kendine güvenip kimseden yardım almamayı ve kimseyle istişare etmemeyi netice verir. Bu durumda insan, türlü fitnelere kapılmaya müsait hale gelecektir. Enaniyetli insanlar topluma sıkça muhalefet eder ve fert olarak kalıp fertlerin arkasından gitmeyi tercih ederler. Oysa hadis-i şerifte, “Cemaatten ayrılmayın. Kurt ancak sürüden ayrılanı kapar”6 buyulmaktadır. Bu fitneye karşı ahirzamanda meşverete değer verip fikir alışverişinde bulunan, birbiriyle yardımlaşan, ittifak eden ve böylelikle tek başına kalmayıp şahs-ı manevî denilen ortak akla tâbi olan gruplarla çalışmak gerektir.

Üstad Bediüzzaman, “Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz”7 diyerek ahirzaman fitnelerinden korunma yollarını sıralamıştır. İşte ahirzamanda bu silahları kuşandıktan sonra en güzel gelecekler bizim olacaktır.

Dipnotlar:
1) Şualar s. 504.
2) Age.
3) Kastamonu L. 46.
4) Tarihçe-i Hayat, s. 570.
5) Kastamonu Lâhikası, S. 104.
6) Camiü’s-Sağir, Hadis No: 8017.
7) Tarihçe-i Hayat, s. 56.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*