Rahmet, rahmetli olmadan

Rahmet, “ihsan, afv, şefkat ve merhamet” demektir. Rahîm, denince anne, Rahman denince baba; en çok da ihtiyarlığı hatırlatan ikindi (asr) zamanında, Asr-ı Saadet ile varlığa ikinci baharı yaşatan İbrahim’in (a.s.) torunu âlemlere rahmet Hz. Muhammed (asm) gelir akla.

O (asm), rahmetin tecelli ettiği, varlığın Nisan yağmurlarıyla hayat bulduğu baharda teşrif etti dünyaya. Memlekete bahar gelmiş. “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor?” Demek, ölmeden rahmet tecelli etmiyor, ölü kalple rahmet eserleri görülmüyor. O halde bu bahar bize ikinci bahar olsun da dirilelim.

Tohum toprağa deşer. Karanlıklı, zulmetli âlemde rahmete erip, gün yüzüne çıkar. Ağaç olur, rahmet hazinesinden meyveler verir. Şu zulmetli âleme yokluk hükmederken o (asm), rahmet âleminden tohum gibi geldi dünyaya. Varlığın iki dünya saadetini temin edecek meyvelerle bezeli ağaç misali yeşerdi. Kâinatın hem çekirdeği, hem de meyvesi oldu. Değil mi ki, âlemlere rahmet olarak gönderilmişti.

Kâinat onun (asm) için ve onun (asm) ruhundan yaratılsa da oraya ilk gelen değildi. Dünya rahmetle yaratılmıştı.  Zaman ilerledikçe eller de, kalbler de kirlendi. Gönüller zulmete düştü. İşte o günlerde varlığı tekrar kemale erdirecek rahmet tecelli etti, O (asm) teşrif etti. Demek rahmetin tecellisi için zulmet gerek. Zahmetsiz rahmet olmuyor. O (asm) doğduğunda Mecusîlerin bin yıllık zulmet ateşi söndü. “Ben sarayları yıkmaya, adalet ve rahmetle hükmetmeye geldim” demişçesine Kisra Sarayı’nın sütunları yıkıldı.

Kâinattan rahmet ve Muhammedî Nur (asm) çıksa vefat edecek. Şu günlerde iman ateşi söndürülüyor. Gönül sarayları yıkılıyor. Rahmet ve Nur (asm) dünyadan çekiliyor.

19

Yağmur’a (asm.) ne çok ihtiyaç var

Yağmur rahmettir. Toprak kadın, yağmur erkektir. Toprakta cemâl, yağmurda celâl vardır. Birleşince kemâl yani rahmet tecellî eder. Yağmurun sözü her daim taze ve derindir. Her yere eşit yağar. Her şeye hayat verir. Varlığı kirden arındırır. Mustafa, “saf, temiz”, demektir. Hz Mustafa (asm) âlemlere yağmur olarak gelmiştir. Canlı, cansız ayırt etmeksizin her yere yağar, her şeyi yıkar. Şimdilerde çok kirlendik. Yağmur’a (asm) ne çok ihtiyaç var.

Yerden göğe dua, gökten yere rahmet yağar. Dualardan yağmurlar yaratılır. Katreleri kokla, dualarından miskler duyacaksın, şaşırma… Allah Rahîm’dir, annelere rahim verir. Rabbimiz anneyi Rahîm ismiyle, anne çocuğu rahminde besler. Rahîm’den merhamet, rahimden bebek doğar.  O (asm) âlemin en nazik ve nazenin çocuğu, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü devirde âlemlere, annelere, en çok da babalara rahmet olarak geldi. Onları vicdan azabından, Allah’ın gazabından kurtardı. Değil mi ki o (asm) rahmet ve hidayet rehberidir.

Rahîm, veluddur, üretkendir. Rahîm ismiyle, rahimde Rabbi zikredecek canlar, cananlar halk eder. Rahimden bebek, rahmeten li’l-âlemînden (asm) cennet doğar.

Kabir rahimdir. Çocuk rahimde, mevta toprakta karanlıktadır. Rahimde bebeği gıdasız, ziyasız bırakmayan Rahim toprağın bağrında da mü’mini yalnız bırakmaz. Annenin duası çocuğa, kulun duası mevtaya gıda ve ziya olur. Gün gelir, bebek doğar. Gün gelir, mevta dirilir, rahmete erer.

Uyku ölümün kardeşidir. Kul karanlıkta uyur, aydınlıkta uyanır. Kabirde uyur, cennette uyanır. Şimdilerde kalplerimizi kabirlere, hayatımızı cehenneme çevirmişiz. Kalbimiz de, kabrimiz de kararmış.

Rahmet kan kaybediyor, dünya kan gölü

Katiller yaklaştıklarında ağaçlar korkarmış. O (asm) dokunsa meyve veriyor. Rahmette hayat, cinayette zulmet vardır. Rahim, Hz Abdullah’ın bir damlasından rahmet deryası Mustafa’yı (asm), onun (asm) dua damlalarından cenneti yaratmıştır. Değil mi ki dua rahmetin musluğudur.

Zahmette rahmet vardır; buna şahit Mustafa’dır (asm.). Âlem onun için yaratıldığı halde O (asm) “milyonlar sene yaşayacak kadar hadsiz hizmetlerinin ücretini hadsiz bir zamanda almaya müstehak ve lâyık iken, gayet meşakkatler ve mücâhedeler içinde, altmış üç sene gibi” kısa bir ömür yaşamıştır. Hepimizin, ancak birini kaldırabileceği acıları tek başına yaşadığı için insanlığa rehber olmuştur. Evet, zorluktan sonra kolaylık, zahmetten sonra rahmet vardır. Zahmete düşen, sıkıntısı eksik olmayan onu (asm) düşünmeli; zahmeti rahmete, musibeti nimete çevirmeli.

Rabbimizin dünyaya indirdiği rahmetle varlıklar birbirine merhamet eder. Anneler yavrularına şefkat eder. Annelerin şefkatleri, rahmetin bir lem’asıdır. Onlar şefkat kahramanıdır. Göğüsleri rahmet musluklarıdır. Anne kendinde olanı verir bebeğe, insan kalbinde olanı sevdiğine… Şimdilerde annelerin sütü kesilmiş. Analar süte su, babalar helale haram katmış. Hiç evlenmemiş Bediüzzaman “günahların çoğaldığı zamanda rahmet çekilir”, diyerek göğüslerdeki sütün, keselerdeki mülkün bereketsizliğini haber vermiş. Artık çocukları rahmet pınarı Risale-i Nur emzirmeli.

Risale, şefkat timsali, Rahîm misali İbrahim Peygamber’in yoludur. Önümüzdeki yolu, kalbimizdeki şefkati kaybettik. Aksi halde bunca kan, can, hak kaybı nasıl açıklanır?

O (asm) “Allah’ım, ümmetimi koru!” diyerek dua ederdi. Rabbi “Biz seni ümmetin hakkında hoşnut edeceğiz, asla üzmeyeceğiz” derdi. O (asm) içimizde olduğu müddetçe bizi hoşnut edecekti. Şimdilerde coğrafyamız kan gölü. Biz onu (asm) hoşnut etmemişiz ki Rabbimiz de bizi hoşnut etmiyor, rahmetini kesiyor.

O (asm) kendini dövenleri, sövenleri bile affederdi. Bizse birbirimize sıkıntı veriyoruz. Barlar, pavyonlar dururken Kur’ân kurslarını, dershaneleri, yurtları kapatıyoruz. Rüşvet, yolsuzluk suçlarını affederken (eksiğiyle, kusuruyla) yetimlerin başını okşamaya çalışan dernekleri, vakıfları, şirketleri kapatıyor, mallarına el koyuyoruz.  Darbeye teşebbüs eden askerleri affederken, âlimleri, din adamlarını hapse atıyoruz. Demek ki yetim başı okşayan Peygamberimiz’den (asm) ders almamışız. Gazabımız rahmeti, zulmetimiz ziyayı aştı. Ne çok insanı öksüz ve yetim bıraktık. Ne çok insanı kendimizden soğuttuk. Şimdilerde rahmet Peygamberine (asm) ne çok ihtiyaç var.

Necip Fazıl “Reis Bey” kitabında hâkimi adalete davet eder. “Merhamet Reis Bey” der. Günümüzde kanla duş almak isteyen reisler var. Hâlbuki kan hayattır.

21

Rahmetin ruhuna rahmet okutmadan

Yavaş yavaş merhamet hayatımızdan çekiliyor. “Rahmete Allah rahmet etsin” diyeceğimiz günlere geldik. Zulüm ve tahribat, küfür ve isyan kol geziyor. İçimizde günahkârlar, zalimler artmış ki yağmurlar kesilmiş, dünya kurumuş, içimiz çölleşmiş. Artık “deniz dibindeki balıklar” sesini yükseltiyor, bu zulme “dur” diyor. “Sizin yüzünüzden yağmur kesiliyor, nafakamız azalıyor”. Evet, “öyle günahlar, zulümler oluyor ki, rahmet istemeye yüzümüz kalmıyor, masum hayvanlar da azap” çekiyor.

Belli aralıklarla buğday ve balık bol olur. O halde Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyelim. Bu günler de geçer. Her şeyin rahmet tarafını görelim. Hakk’ın kapısına varalım. Rahman ve Rahîm ismiyle kapıyı çalalım. Salâvat ile anahtarı çevirelim. Korkarak, rahmetini umarak dua edelim. Çiçeğin böceğin, sineğin, semeğin, kedinin, köpeğin dualarına aşkla “âmin” diyelim, Kâinatı rahmetle şenlendirelim. İnsaniyetin zirvesine çıkalım. Kâinatın güzel bir takvîmi olalım. Rahmete şükürle mukabele edelim. Zulüm ve isyanla gazabı celp etmeyelim. Rahmeti engelleyecek günahlardan tövbe edelim.  Allah’ın rahmeti iyilik edenlere yakındır.

Zeyl: Bize yanlış yapanlara onun (asm) Kureyş’e dediği gibi diyelim: “Bugün yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekilmeyeceksiniz. Serbestsiniz.” Böyle dersek rahmet bizi Rahîm’in huzuruna çıkarır. Ona dost, muhatap ve sevgili bir abd yapar. Aksi halde “Allah rahmet etsin bize”…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*