Esselamu Aleyküm Sevgili Keçeli Kardeşlerim…
Görüyorsunuz ya Ramazan-ı mübarek konuşmamı bile değiştirdi. Ben Ramazan’ı oto kuaförlerine benzetiyorum. Bir giriyorsun; iç-dış yıkama, lastiğe hava basma, kaportayı yenileme derken bambaşka bir şey olup çıkıyorsun. Bu nasıl örnek, de mi yaa, yine serseriliğe döndük. 🙂
Eee, nasıl gidiyor bakalım Ramazan oruçları? Belki yaşı daha küçük Keçelilerden ilk oruçlarını tutanlar olabilir. İlk Ramazan’ın yaz mevsimine denk gelmesi biraz dezavantaj gibi gelebilir. Ama lâkin ki öyle değil. Emin olun, 17 saat oruç tutmaya alıştıktan sonra kış oruçları çok daha rahat gelecektir. Bir daha Allah ömür verirse tee 33 sene sonra falan aynı uzunlukta oruç tutulacak çünkü. Bu arada ben kış insanıyım. Hatta, “Ramazan” ve “Oruç” tabirlerini yeni yeni anlamaya başladığım zamanlardı. Daha ilkokula bile başlamamıştım. Doğum günüm kış ayına geliyordu. Ve ben mahalledeki arkadaşlarımı çağırıp doğum günümü kutlamak istemiştim. Tabiî o zamanlar doğum günlerine anne-babalarla gidilen zamanlardı. 😛 Ama annemle babam Ramazan ayında olduğumuz için kimsenin gelmek istemeyeceğini söyledi. Ramazan’ı ilk defa böyle öğrendim. Çok üzülmüştüm.
Niye öyle yaptınız yaa, e iftara çağırsaydınız. Boşu boşuna üzülmüşüm. İşte anne-babalar da her zaman her şeyi doğru düşünemeyebiliyorlar. Olsundu. Bakın şimdi onları da, Ramazan’ı da çok seviyorum. 😉
Bu ay “Öğrenci işi Mekânlar” adı altında “Camilere gidin” mesajı vericem, sakın gülmeyin! Çünkü Ramazan deyince oruç, iftar, sahur, bayram, tatlı, kardeşlik gibi bir sürü güzel şey geliyor aklımıza. Ama ben Ramazan’a en çok teravih için seviniyorum. Ben de böyleyim işte, napıcanız? Böyle “OTOZOÇ ROKAT NOMOZ MO OLOOOR?” gibi falan bakanlar olabilir teravihe. Namaz güzel şey tabî, seviyoruz. Ama insanın nefsine ağır gelebiliyor. Benim de geliyor şimdi, yalan yok. O yüzden evde kılmayı sevmiyorum. Ama camiler öyle mi… Hele bi de kalabalık gidiyorsanız, aile veya arkadaş grubuyla… O kadar keyifli, o kadar eğlenceli oluyor ki. Hem sonra, Ramazan akşamlarını da çok seviyorum. İnsanlar sokaklarda, çocuklar şen şakrak, her yer cıvıl cıvıl. Şimdi bir de yaz olunca teravih sonrası kankalarla dondurma yeme keyfi bambaşka. Ay bi heyecanlandım ki!
Bu kadar konuşmuşken ilk teravih anımı da anlatayım bari, bence komik çünkü. İlkokuldayım sanırım. Bir önceki yaz Kur’ân kursuna devam ettiğim mahalle camiine ilk defa teravih için gidiyorum. O sene kursta yaşları benden birkaç yaş fazla olan bir kız grubu vardı. Bunlar ‘o yaşlara göre’ böyle azıcık serseriler falan. Neyse ben gittim camiye, teee en arkada bir yer bulmuşum. Namazın nasıl kılındığını sadece teorikte biliyorum, çok fazla uygulama yapmamışım. En arkada, duvara yapışık, sağımı solumu oynatamadığım bir vaziyette 32 rekâtı zar zor kıldım. Ama böyle bayıldım bayılıcam. Vitr’in son rekâtında, biliyorsunuz rükûdan önce tekbir getirip Kunut Duaları’nı okumak üzere tekrar kıyama devam ediyoruz. İşte ben bunu unutmayayım diye bütün namaz aklımda tutmuştum. Ama gel gelelim o bunaltıyla “Şu namaz artık bitsin” diyerek son rekâta gelince sen unutup rükûya git! Ama farkında bile değilim, imam amca kunut dualarını bitirip “Allahu ekber” diyene kadar rükûda “Semi’allahu limen hamideh” denmesini bekliyorum. Bu arada ben rükûya gidince bizim serseri kızlar da bastı mı kahkahayı. Ben de içimden “terbiyesizler neye gülüyorlar” diye düşünüyorum. Velhasıl öyle bir utanmışım ki, kendimi camiden dışarı nasıl attığımı bilmiyorum. Sonra işte yıllarca teravihe gitmedim falan. 🙁
Bu yazıdan çıkarılan sonuç:
1- Ramazan’da camilerde çocuklar ve gençler özellikle düşünülsün ve sıkıştırılmasın! Mümkünse onlara en güzel, en ferah yer verilsin.
2- Bu Ramazan bol bol camiilere teravihe gidin! 🙂
Sizi seviyorum Keçeli kardeşlerim. Allah’a emanet olun!
Ayşenur Aydoğdu
aysenur@gencyorumdergisi.com
İlk yorumu siz yazın