Uyku

Gafiller… Kulluğu bağlayıp aşkı salıyorlar… Bırakıp gidiyorlar… Gecenin gevezesi sabahların uykucuları…

Arthur Rimbaud, “Birdenbire sonbahar” demişti. Uyku da birdenbire bir mevsim açılışı gibi…

Bediüzzaman “inkılâplar” diyor: “İnkılablar neticesinde, her iki taraf arasında geniş geniş dereler husule geliyor. O dereler üstünde her iki âlemle münasebettar köprüler lâzımdır ki, her iki âlem arasında gidiş geliş olsun. Lâkin o köprülerin inkılabat cinslerine göre şekilleri, mahiyetleri mütebayin; isimleri mütenevvi olur.” (Mesnevi-i Nuriye)

Örnek olarak da: “Meselâ uyku âlemi, yakaza ile âlem-i misal arasında bir köprüdür. Berzah, dünya ile âhiret arasında ayrı bir köprüdür. Ve misal, âlem-i cismanî ile âlem-i ruhanî arasında bir köprüdür. Bahar, kış ile yaz arasında ayrı bir nevi köprüdür. Kıyamette ise, inkılab bir değildir. Pek çok ve büyük inkılablar olacağından, köprüsü de pek garib, acib olması lâzım gelir.” (Mesnevi-i Nuriye)

Bediüzzaman’ın bu tespitinin bilimsel ve metafiziksel bir tartışma başlatması muhtemeldir. Bizim fizikte gözlemlediğimiz ve kabul ettiğimiz uzayın müthiş bir hızla genişlediği ve arada yeni uzayların yaratıldığıdır. Buradaki iddia, aynı genişleme ve ayrılmanın fizik ötesinde de olduğu, bu hem kendi içinde olabilir, hem de her birinin fizik âlemle ilişkilerinde olabilir. Karadelik ve gerisindeki beyazdelik… Genişleme ve “fetih” açılma mânâsının kâinatın tümüne yayılmış olduğudur. Burada önemli olan aradaki geniş alanları olan boşlukların (berzah) -solucan aralıklarının çokluğu ile meselâ- en çok merak edileni olan ölüm ve kabrin buradaki kardeşleri, karşılıklarıdır.

“Bir ‘karadelik’e atılmak” uykuya dalmak mıdır?

John Wheeler’in ifadesiyle ‘kara deliklerin saçı olmadığı’ için dışarıdaki bir gözlemci karadeliğin içinde ne olduğunu söyleyemez. Dolayısıyla olağanüstü miktarlarda bilgi, kara deliğin içinde dış dünyadan gizlenmiş durumdadır. Stephen Hawking son yayınlanan “Karadelikler” kitabında bununla ilgili yeni çalışmalarını anlatıyor. Buna göre ”süper öteleme” adı verilen matematiksel bir fikre dayanan ve bilginin kara delikten geri kazanılma mekanizmasını verebilecek bir kuram: “Kuramımıza göre, bilgi karadeliğin olay ufkunun üzerine kodlanmış durumda.” Hawking diyor ki: “Yeterince dönen bir karadelik, başka bir evrene geçit olabilir.” Sonunda şöyle bitiriyor: “Daha önce zannedildiği gibi bunlar ebedî hapishaneler değildir. Kara deliklerden bir şeyler kaçabilir, hem bu evrene, hem de belli bir ihtimalle başka bir evrene.”

Bir de şu var:

Modern bilime göre, iki zihin var; Biri bilinçli çalışıyor, diğeri bilincimiz dışında mükemmel işler yapıyor. O zaman mükemmele giden yol bilinçsiz zihnin alanına daha çok girmek, burayı fethetmekle (modern düşünce için bu “ele geçirmek”) mi mümkün?

İyi bir uykuyu elde etmek hem bir sanat, hem de bir bilim. İnsanların pek çoğu uyku problemleri yaşıyor; yüksek performans isteyen için uyku yönetimi gereği artık yadsınamaz bir durum olarak karşımıza dikiliyor. Uyku hayatı ve bilinci şekillendiriyor. Diğer taraftan mecazlarıyla hakikatin dilini takınıyor. O hâlde uykunun söylediği ve bizden istediği ne?

Uyku hareketin iyice azaldığı bir süreci ifade ediyor. Her gece, neredeyse her kişi bir değişik âleme doğru ilerliyor ve saatlerce rüyalar ve derin uykular içinde bilinçsizlik farkındalığı ile doluyor. Uyandığımızda geçirdiğimiz saatlerin çok azı, neredeyse hiçbirini bilinç düzeyine alamıyoruz. Bazı durumlar dışında uykuya daldıktan sonra uykuda olduğumuzu da fark etmiyoruz. Herkes uyumasına karşın uykunun tanımlanması ve biçimlendirme konusunda çok az kişinin çaba harcadığı görünüyor.

Bilgi bilinçsiz yer eder; öğrenme bilinçlidir. Beyne gelen bilgi ve uyarılar hafıza ile alınır ve zekâ ile organize olur. Çocuklar örneğin, daha çok hareketlidir; organize olmayan bilgi karmaşayı arttırır. Aşırı hareketlilik ve düzensizlik zekânın yetersiz işlevi ve organize olamamaktan kaynaklanır. Uykunun, bilginin düzenlenmesindeki değerini görmek gerekiyor. Çocuk için özellikle, uyku, büyüten ve geliştiren bir etkiye sahiptir.

Uyurken yeni bir beceriyi sıfırdan öğrenmek mümkün değil; ama hafızayı güçlendirmek mümkün. Uyku sırasında beynimiz önceki günün anılarını işleyip pekiştirir. İşte bu süreci daha etkili kılmak mümkündür.

Uyuyan beyin boş durmaz. O gün yaşadığı deneyimlerin anıları, bu anıların ilk oluştuğu hipokampüs bölgesinden uzun vadeli hafıza depolaması yapılan kortekse gönderilir. Uyku ayrıca öğrendiğimiz şeyleri genellememize yardımcı olur; böylece bu yeni becerileri yeni durumlara uygulama esnekliği kazanırız.

 

Rüyaları yönlendirebilir miyiz?

Bugüne kadar uygulanan yöntemlerin sadece bazıları umut verici bulunmuştur. En basit olanı 19. yüzyıl Fransası’na kadar gider. Marki d’Hervey de Saint-Denys, rüyalarını yönlendirme denemeleri yaparken koku, tat ve ses yoluyla bazı anıları canlandırmanın mümkün olduğunu fark etmişti.

Almanya’daki Tubingen Üniversitesi’nden Susanne Diekelman, bir deneyinde deneklerinden uyumadan önce belli şekillerin sıralamasını öğrenmelerini istemiş. Bu sırada odada bir koku salgılanmış. Daha sonra deneklerin bir kısmının uyuduğu odada aynı koku kullanılmış. Uyku sırasında yapılan beyin taramalarında bu gruptakilerin hipokampüsü ile korteks bölgeleri arasında daha fazla iletişim olduğu gözlenmiş. Bu ise daha iyi hafıza pekiştirme durumuna işaret ediyordu. Kokulu odada uyuyanlar ertesi gün şekil sıralamasının yüzde 84’ünü doğru yaparken diğer grupta bu oran yüzde 61’de kalmıştı.

Sadece koku değil ses de hafızayı güçlendirmede kullanılabilir. Bir araştırmada gönüllüler uyurken bir melodiyi dinlediğinde müzikle ilgili bir oyunu daha iyi oynadıkları görüldü. Zürih Üniversitesi’nden Bjorn Rasch ise aynı yöntemin başka bir dilde kelime öğrenmeyi kolaylaştırdığını ortaya koydu.

Bu alandaki çalışmalarda teknoloji daha iyi imkânlar sunabilir. Örneğin uyku sırasında hafıza pekiştirme işleminin beyinde bazı elektrik aktivitelerini içerdiği, bu nedenle kişileri uyandırmadan bu beyin dalgalarını teşvik edecek türden yöntemlerle gelecekte öğrenmenin pekiştirileceği ifade ediliyor. Tubingen Üniversitesi’nden Jan Born bu çalışmaların başını çekiyor. 2004’te yapılan deneylerde, beyindeki elektrik sinyallerini güçlendirme yoluyla hafıza testinde daha başarılı olunduğu görüldü.

İsrail Hayfa’daki Teknoloji Enstitüsü’nden Miriam Reiner’in yöntemi ise daha ilginç. Deneklerin başına yerleştirilen elektrotlar basit bir bilgisayar oyununa bağlı ve onlardan düşünce gücüyle bu oyundaki arabaları sürmeleri isteniyor. Denekler de doğru beyin dalgasını bulduklarında bunu başarıyor.
(David Robson, BBC Future)

Geliştirdiğimiz davranış ve anılarımız nöronlar arasında yer alan ağlarda şifrelenir. Wisconsin Üniversitesi araştırmacılarının yaklaşık 10 yıl önce Sinaptik Homeostasis Hipotezi’nde belirttikleri gibi uyku sayesinde beynimiz, gün içerisinde nöronlar arasında geliştirdiğimiz bağlantıları şekillendirerek hafızamızı daha açık ve güçlü hale getirebilmektedir. Hipotezin sahibi olan biyologlara göre, uyanık iken nöronlar arası bağların güçlendirilmesinde daha az etkili olan beynimiz, uyku sırasında daha seçici olarak sinapsların sayılarını azaltabilmektedir. 2014 yılında yapılan araştırmanın üyelerinden olan Giulio Tononi, Wisconsin Üniversitesi’nin Uyku ve Bilinçsizlik Merkezi’nde yaptığı açıklamaya göre, uyanık olduğumuz zaman öğrenme eylemi sinaptik bağları güçlendirerek beynin yeni bilgileri işlemesindeki enerji ihtiyacını arttırır. Bunun yanı sıra uyku; beynin kendini yenilemesine, parçaları birleştirmesine ve pekiştirilmiş yeni anılarla ertesi güne daha güçlü bir şekilde başlayabilmesine imkân sağlar.

Biyolojik olarak bağışıklık sitemimizden sindirim sistemimize kadar bizi birçok yönden etkileyen uyku fazlasıyla karmaşık bir davranış biçimidir. Uyku, bizim için farklı bir evren düşüncesinin bir uygulaması olarak görülmelidir. Zihnin çarklarının bakım ve kontrol, bir tür “ayar çekildiği” bölgesidir uyku…

Bu evrende sürekli bir bilinç ve nisbeten uyanıklılık hâlinin insan için bir sorun olduğu uyku gerçeğiyle ortaya çıkıyor.

Uykunun kollarına her gün, önemli bir zamanımızı vererek, atılıyoruz. Ruh bu şekilde rahatlıyor, bedenle birlikte yenileniyor. Bu evrenselin yıpranmışlığa karşı bir nevi yenilenme odası olarak ‘orta evren’ (âlem-i berzah) diyebileceğimiz farklı düzeylerde ‘boşluk’lara açılıyor.

Burada bilinç tam açık olmasa da bir nevi farklı işleyen bir gerçeklik (âlem-i misâl) içinde maddî sınırlardan daha bir bağımsız yaşanabiliyor. Rüya ile dünya dışı bir yaşanmışlık provası yapılabiliyor. Derecesine göre, gerçekliğe dünyada hiç olmadığı kadar yaklaşabiliniyor. İnsanın karmaşık dünya hâllerinin sonucu burada daha bir net olarak karşısına çıkabiliyor. Günahları, hataları bu günlük değişen evrende bir ‘tema’ olarak yaşanabiliyor.

Bazen yeni müjdeler ya da uyarılar, bazı sembollerin bedeninde (uykunun saçları) insana gösterilebiliyor. Bazen gerçeklik çıplak olarak burada karşısına çıkabiliyor. Bedeni yenilenir ve bir şekilde günlük bakımını alırken ruhu ve diğer bazı duygu ve latifeleri daha serbest kalabiliyor ve yine bir biçimde yeni evrenlerin tecrübesini yaşayabiliyor.

Her gün büyük iştahla tekrarlanan uyku ile bir nevi ölümü sürekli yaşayıp, yani dünyamızı değiştirip, tekrar dünyaya geri gönderileceğimiz sabaha geri bırakılmayı umuyoruz. Bu nedenle ölümün bir kardeşi uyku, her gün, insan için ölümün kaçınılmaz ve ruhu ve bedeni için bir zorunluluk olduğunu yaşatarak gösteriyor.

Uykunun tadını alan ve her gün, her şartta bu yolculuğa çıkan ve bedensel ve ruhsal rahat ve mutluluğu burada yakalayan, yani bu dünyadayken dahi asıl memleketlerine sürekli gidip gelen ve bunun hasretiyle gününü geçiren bir ruh, ölüme sevinçle ve haz alarak ve bir olmazsa olmaz bir alışkanlık olarak yaklaşabilecektir. ‘Vatan-ı aslî’sine zaten her başını yere koyduğunda giden insanın, kendini sadece bu evrene aitmiş gibi hissetmediği açık değil mi?

Üstad Bediüzzaman da böyle düşünüyor:

“Herkes insanlarla meşgul. Ben insanlardan usandım. Misâlîlerle mübahese daha hoşuma gidiyor.

Çünkü münsiftirler. Garibdir ki; Bir iki senedir uyanık iken zihnimde bir karanlık oluyor. Bâzan nisyan-ı mutlak basar. Âlem-i menama girdikçe bir vuzûh geliyor, daha iyi görüyorum. İşte iki gece âlem-i mânâda iki suale mâruz oldum.

Birinci gecede cevaba hazırlanırken uyandım.

İkinci gecede cevabı verdim. Daha itmam etmeden uyandım.” (Rumuz, Âsâr-ı Bediiyye)

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*