Tahirî Mutlu

Kahramanlık mefhumu genel olarak, doğruluğundan emin olunan bir mesele uğruna, sahip olunan maddî-manevî bütün kaynakların tereddütsüz sarf edilmesi mânâsında kullanılmıştır. Malını, rahatını, vaktini ve gayretini davasına harcayıp, bütün fikrini, düşünce dünyasını davasına göre şekillendiren, özetle hayatını o mesele uğruna sarf eden insanlar ise “kahraman” olarak nitelendirilmiştir. Bir kahramanın davası ne kadar kıymetliyse kahramanlık ünvanı da o nispette ehemmiyet kazanır. Yaklaşık 15 asırdır devam eden ve kıyamete kadar varlığın sürdürecek olan İslâmiyet davası da pek çok kahramanı meyve vermiştir. Bu mukaddes davayı her şeyden ehemmiyetli görüp tam bir fedakârlık ve samimiyetle ona hizmet eden ve bizzat Bediüzzaman Said Nursî tarafından “kahraman” sıfatına lâyık görülen bir zat ise Tahirî Mutlu’dur.

1900 yılında Isparta’nın Atabey ilçesinde dünyaya gelen Tahirî Ağabey, manevî değerlerin ve dinî hassasiyetlerin ön planda tutulduğu bir aile ortamında büyüyerek; 1931 yılında Risale-i Nur’u tanıdıktan sonra Bediüzzaman’ı görmek üzere Barla’ya gitmesiyle beraber hizmete dâhil olmuştur. Böylece ömrü hitama erinceye kadar devam edecek olan 46 yıllık bir hizmet serencamı başlamıştır.

Tahirî Ağabey birçok hizmette yer almasının yanı sıra özellikle Risale-i Nur’u yazma ve tab edip çoğaltma hizmetinde bulunmuştur. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, onun yazı hattının güzelliğini övmekle birlikte gayretinden ve çalışkanlığından da bahsetmiştir. Bununla birlikte bütün aile fertleriyle beraber neşir hizmetinde bulundukları için Tahirî Ağabey’in ailesini dualarına dâhil edip manevî kazançlardan hissedar olduklarını söylemiştir.

Tahirî Ağabey’in sahip olduğu dinî hassasiyetler, ciddiyet ve samimiyetle hizmet etme noktalarında temayüz etmesine vesile olmuştur. Bu ciddiyet ve samimiyetin meyvesi olarak gösterdiği fedakârlık ise onun “kahraman” olarak yâd edilmesine sebep olmuştur. Ayet’ül Kübra Risalesi’nin tab edilmesi için 45 gün İstanbul’da kalmış, sonrasında çoğaltma (fotoğraf vasıtasıyla tab etme) işlemine devam ederek elde edilen paraları başka eserlerin çoğaltılmasına sarf etmiş ve bunun için Afyon Hapishanesi’nde mahkûm edilmiştir. Her kahraman gibi bedel ödeyen Tahirî Ağabey, Afyon’dan önce Denizli’de de Bediüzzaman ile beraber mahkûm edilmiştir. Ayrıca 1958’de Ankara’da ve 1960 yılında Isparta’da hapis yatarak Nurcular üzerindeki yoğun takiplerden nasibini almıştır.

Risale-i Nur’a hizmet etmenin suç sayıldığı o çok güç dönemlerde şecaat eseri olarak hizmeti terk etmemekle beraber hapishanede de örnek teşkil edecek hizmetlerde ve tavırlarda bulunmuştur. Bediüzzaman bu durumlardan bir tanesini; “Feyzi’lerin bir kahramanı olan Ahmed Feyzi kardeşimiz de, Tahirî’nin koğuşu olan medresesinde aynen Tahirî gibi davranmalı. Ve gidenlerin yerinde onların şakirtlerini Kur’ân ve Nur dersleriyle ve yazılarıyla teşvik etsin”1 şeklinde dile getirmiştir.

Evet, zayıf ve aciz bir varlık olan insana bir konu hakkında korku hükmederse insan o meseleden olabildiğince uzak durur. Her ne pahasına olursa olsun, bütün korkulara, kısıtlamalara, kötü muamelelere rağmen bir insanı bir işe bağlayan yegâne şey fedakârlıktır. Kendi haklarından, rahatından, ailesinden, gönül bağı bulunan her şeyden fedakârlıkta bulunabilmekse hiç şüphesiz kendi varlığından daha önemli bir şeyin mevcudiyetine hizmet ediyor olmanın bilincidir. İşte Tahirî Ağabey’in bu kahramanlara yaraşır hâlleri göstermesine vesile olan ise Risale-i Nur’a olan tam bir bağlılık hâlidir. Netice itibariyle vazife bilincinde olup, kendisi gibi kahraman ruhlu ağabeylerle birlikte, Bediüzzaman’ın tabiriyle, “Risale-i Nur şakirtlerinin yüzlerini ak edip, zındıkaya karşı Risale-i Nur’un manevî kuvvetini göstermişlerdir.”2 Ve hapis dâhil hiçbir vaziyetin baskısı altında kalmadan hizmeti terk etmeyip her hâl ve şart altında nasıl hizmet edileceğinin dersini bizlere vermişlerdir.

Cenâb-ı Allah Risale-i Nur gibi eşsiz bir eserin kıymetini anlayıp, onun manevî kuvvetine lâyık bir biçimde hizmet edecek kahraman ruhlu zatların önünü açsın. Bizleri de bu mühim hizmetlerden hissedar eylesin…

Dipnotlar:
1) Şualar, İstanbul, Yeni Asya Neşriyat, 2018 s. 515
2) a.g.e. s. 349

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*