An’da olmak üzerine…

Bu kavram hayatımıza carpe diem felsefesi olarak girdi. “Ânı yaşa” cümlesini ilk duyduğumuzda bize haz odaklı yaşayışın sloganı gibi gelse de aslında nefisperest bir yaklaşımı yansıtmıyor. Aksine, yarının garantisi olmadığından ona güvenilmemesi ve bugün iyi bir şekilde çalışılması gerektiğini öğütleyen bir ifade. Ancak uzunca bir süre bu şekilde anlaşıldı daha doğrusu bu amaca hizmet için kullanıldı. Son zamanlarda bu kavramı yeniden ünlendiren başka gelişmeler oldu. Bu defa kişiyi alacağı anlık lezzete ve daha çok dünyaya yönlendiren değil de anlık acıya ve belki de dünyayı yaşamaktan çok onu anlamlandırmaya sevk eden bir anlayışı beraberinde getirdi “an’da olmak.” Önce şunu bir sormak lazım diye düşünüyorum: An’da değiliz de nerdeyiz ya?

Şu ânın dışına çıkmak, yani geçmiş ve gelecekte yaşamak zihinsel bir beceri aslında. Geçmiş ve geleceği, dünü-bugünü ve yarını fark etmeyi; gelecek için şimdiyi ertelemeyi çocuklukta öğreniyoruz. Daha doğrusu beynimiz bunun için yeterli olgunluğa eriştiğinde öğrenmek için hazır hâle geliyoruz diyebiliriz. Bu kabiliyet eğer doğru amaca hizmet ederse bize insanca ve daha kaliteli bir yaşam sürme fırsatı veriyor. An’da olma, hakikatte sürekli ve sadece bu anda olmaktan ziyade geçmiş-şimdi ve gelecek arasında zihnimizi esnekçe hareket ettirmek anlamını taşıyor. Yani benim için, hayatım için, hayatımın daha anlamlı olması için önemli ve faydalı olan hangi zamanı düşünmem ise onu düşünmemi ve diğerlerine ait düşünceleri ekarte edebilmemi sağlıyor.

Eminim bu satırları okuyan herkes hayatında en az bir kere odaklanma sorunu yaşamıştır. Mesela sınavdasınız ve birden aklınıza tatilde gerçekleştirmeyi düşündüğünüz bir plan geldi. Ya da namaz kılıyorken önceki gün arkadaşınız veya aile bireylerinden biriyle yapılan kavga sahnesi, orada söylenen sözler zihninizde dönmeye başladı. Belki de çok daha derin ve karmaşık ve hayatî ancak şimdiye ait olmayan şeyler dönüp duruyor zihninizde çok uzun zamandır. Ne yapıyorsunuz böyle durumlarda? Bir şekilde çözebiliyor musunuz? Bu konuyla ilgili çok çaresiz hisseden ve yardıma ihtiyaç duyan kişiler oldukça fazla. Yapabileceğimiz en iyi şeye gelirsek: mümkün olan en kısa zamanda –bu da ne kadar sürede kendi zihnimizi fark edebildiğimize göre değişir– o anda bizim için neyin daha önemli olduğunu kendimize hatırlatır, geçmişi ve geleceği düşünmeyi daha uygun bir zamana erteler ve içinde bulunduğumuz işi yapmaya dikkatimizi tekrar veririz.

Dikkatimizi geçmiş ve geleceğe ait düşüncelerden nazikçe çekerek şu âna odaklamak zihnimizin an’da olma becerisidir. Nazikçe diyorum; çünkü eğer bunu şu şekilde yapmaya çalışırsak, “Bunu düşünmemeliyim, dikkatimi şimdiye vermeliyim. Âna odaklanmalıyım.” maksadımızın aksine asla dikkatimizi toplayamaz ve diğer zamanlarda debelenip dururuz. Bu nedenle bunu olağan ve rahat bir şekilde, sanki diğer zamana ait o düşünce hiç önemli değilmiş –ne kadar hayatî hatta travmatik de olsa istemsiz bir şekilde geldiği ve aslında o ân düşünülmeye yer olmadığı için- basit ve öylesine gelip geçen bir şeymiş gibi saymak zorundayız. Tâ ki gerçekten bizim için gerekli olan şeyi düşünmeye yer kalsın zihnimizde.

An’da olmanın kaliteli yaşamaya sunduğu bir başka katkı da sabır üzerine. Geçmiş ve geleceğe dair düşünceler kişinin şu andan aldığı zevki acılaştırdığı için âna odaklanmak ona bu anlamda bir çıkar sağlıyor elbette. Ancak haz almak kadar elem duymak da bizim insanî bir özelliğimiz olduğu için geçmiş ve gelecek hakkındaki duygu ve düşüncelerimizden kaynaklı acılar, o an yaşadığımız acıyı da artırarak bizi ruhen büyük bir ızdıraba sokar. Bu nedenledir ki an’da kalmak bizim çektiğimiz mevcut sıkıntı ve zorluğa –diğerine nisbeten– daha kolay bir şekilde tahammül etmemize yarar.

O hâlde öncelikle kendimize şunları sormakla başlayabiliriz: Tam şu anda neredeyim, hangi zamandayım, etrafımda neler/kimler var? Ne yapıyorum?  Tam şu anda neyi düşünüyorum? Ne hissediyorum? Bana sıkıntı veren, dayanması güç gelen, sabretmeye çalıştığım şey şimdiye mi yoksa başka bir zamana mı ait? Yapmak istediğim, yapmak zorunda olduğum veya yapmamakta direndiğim şey şimdi burada mı yahut zihnimin içinde mi? Sabır ordumun askerleri hazır ânımı mı koruyorlar yoksa sağa sola savrulmuş bir şekilde beni desteksiz mi bırakmışlar? Peki ya bu ordunun kumandanı kim?

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*