Kitapların peşine düşmeli!

Mehmet Akif, şiirinde “Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa” demiş. Okumalı, fakat neyi ve nasıl? Hem kitap nedir ve neyi ifade etmelidir? Cemil Meriç “Kitap bir limandı benim için, kitaplarda yaşadım ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi. Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardı.” demiş.

Peki ya bugünün gençleri? Onların da bu husustaki fikirlerini almak için mikrofonu uzatıyoruz:

“Okumak sizin için neyi ifade ediyor? En son hangi kitabı okudunuz? Okuyacağınız kitabı nasıl seçiyorsunuz? Nasıl okuyorsunuz, kendinize has bir okuma tarzınız var mı?”

Bilge ÖĞRENİR
Mersin-Erdemli / Öğrenci

Birilerinden kitap tavsiyesi almaya bayılıyorum. Sözlük karıştırmak gibi. Klasik külçe tipi sözlük karıştıranlar bilirler, bir sözcüğü ararken denk gelen kelimelerin dimağda bıraktığı tat paha biçilmez. Zaten en çok da onlar akılda kalır, kıyıda köşede kalmış nadide çiçek kelimeler.

Kitap tavsiyesi almak da böyledir benim için. Tavsiye edilen kitaplara bakınırken muhteşem lezzetli kitaplara denk gelmek kadar mutluluk verici bir tat yok. Hele bir de akıldan kalbe giden yolu çiçeklerle döşeyen kitaplara denk gelindiyse yeme de yanında yat. Bitmesin diye sonu getirilmez, altı çizilen cümlecikler defalarca okunur. “Hangi duygunun eseri bu” diye düşündürür durur.

İşte bu hazzı veren keşif kitaplar okumayı keyifli bir ritüel hâline getirir. Kitapların peşine düşmek, arayıp bulmak herkesin başına bir kere dahi olsa gelmeli…

Altını çiz, sayfa kenarına notlar al. Öbür türlü (kitabı yormadan) okuyunca bütün bilgiler kuş olup uçar, gider. Her kitapta bilinmeyen bir kelime bulunur, araştırma yapılır; hatta sırf bir kelimenin peşinde başka kitaplara daldığım olur. Sözün özü içindeki bilgiyi (zoraki) kafaya vura vura öğreten kitap değil de ilim dünyasında diyar diyar gezdiren kitabı okumalı, dimağda massetmeli.

Hacer PERGEL
İstanbul / Bilgi ve Belge Yönetimi Öğrencisi

Okumak benim için bilen ile bilmeyen arasındaki temel farkı oluşturan bir eylemdir. Bilgi bizi güçlü kılar. Bir ülkenin entelektüel birikimi, entelektüel kimliği ne kadar güçlü olursa medeniyet de o kadar güçlü olur. Bu bağlamda kişi kendisini bilgi olarak inşa ettiği müddetçe sıradanlıktan kurtulacaktır. Düşünen, üreten, fikirleri ile katkı sağlayan bir pozisyona oturacaktır. Buna gelebilmemiz için de ciddi, nitelikli ve devamlı okumalar yapmamız gerekmektedir. Dolayısıyla okumalarım edebî türlerden ziyade tamâmiyle alanında uzmanlaşmak istediğim okumalarla geçmektedir. Bunun yanı sıra Kur’ân-ı Kerim ve Risâle-i Nur okumalarını aksatmamak, birlikte okumak gerekir.

En son okuduğum kitap hocamın hocası İsmail Erünsal’ın “Yirmi iki Mürekkep Damlası” yapıtıdır. Okumalarım daha çok hocalarımın özellikle bahsettiği kitapların listesini oluşturarak, oluşan listeden sırasıyla okumakla geçiyor.

Biz gençlerin bir derdi olmalı. Ömür dediğimiz sermaye oldukça kısa ve en kıymetli varlığımız olan zamanımızı neye harcadığımıza oldukça dikkat etmemiz gerekiyor. Bizlerin ilim peşinde, hakikat peşinde koşmayı kendimize düstur edinmemiz gerekiyor.

Çünkü “Biz öyle bir hakikate hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir.” Vesselâm…

Hatice Kübra UZUNKOL
Şanlıurfa / Paramedik

Sanırım bu soruya ne kadar düşünürsem düşüneyim uzun ve süslü cümlelerin özetinde cevabım aynı olacak. Okumak hayatın ve insanın özü. Herkesin daha çok sevdiği bir tür, daha yakın olduğu yazarlar, düşünceler vardır. Temelde ise insanın karakterini şekillendiriyor yaptığı okumalar. İnsan oluşun sonucu; bazen hayale dalmak, bazen yalnız kalmak, bazen kendini bulmak… Aslında Peygambere (asm) ilk vahiy “oku” iken; âlimler, bilginler “okumak” derken çok da söylenecek bir cümle kalmıyor.

Kitap seçerken insanı kendini tanımak yönlendiriyor biraz. Bir süre sonra gördüğünüz birçok kitabın içinden bakmadan bile eleme yapabiliyorsunuz. Kitap; ismiyle, yazarıyla, sizde uyandırdıklarıyla “beni al” diyor. Kitap seçerken kitapta kaybolan biriyim ben. Açıklama kısmını okurken merak duygusu uyandırıyorsa tamamdır o kitap. Kelime seçimi, kullanım tarzı da çok önemli benim için. Bilinçaltımı olumsuz etkileyecek şeyleri (küfür, müstehcen vs.) almak istemem.

Özellikle “Günün şu saati bu kadar saat kitap okuyacağım” diye bir düzenim yok.  Denedim açıkçası ama ben pek beceremedim, çünkü bazen öyle bir okuma arzusu geliyor ki o an hemen kitap okumalıyım. Bir de özellikle yaptığım sesli okumalar var. Konuşma ve telaffuz yeteneğimi geliştirmek için yapıyorum bunu. Aynı zamanda canım sıkkınken de biraz daha yoğun okumak isterim.

Her zaman Kur’ân-ı Kerîm okurum. Bunun dışında her gün düzenli olarak okuduğum Risale-i Nurlar var. Dinî içerikli kitaplar haricinde de okumalar yapıyorum elbette. Şu an “Toprağın Uyanışı” kitabını okuyorum. Öncesinde de “Vazgeçebilmek” ile “Kırlangıç Çığlığı” kitaplarını okumuştum.

Hüseyin DONBALOĞLU
Maraş / Diş Hekimliği Fakültesi 1. sınıf

Uzun bir zaman, okullarda öğretmenin konu işlemediği dersleri dolduran bir faaliyet ya da edebiyat dersi proje ödevlerinin vazgeçilmez aktivitesi iken ve denediğim birkaç “bestseller’’ veya klasikler de beni pek açmayınca, arada bir başvurduğum bir hobi olarak kalmıştı okuma faaliyeti. Halbuki okunabilen tek şey bildiğimiz manada metinler, sayfalar, kitaplarla sınırlı olmayıp koca bir kâinatın da okunmayı beklendiğini gösterince birileri, iş biraz değişti…

Bazı kitaplar kapaklarına koca puntolarla kaç kere baskı yaptığını ya da yurt dışında aldığı ödülleri veya kitabın arkasına okuyucu yorumlarını yerleştiriyor ki bende soğukluk hissi uyandırmaktan öteye geçmiyor. Esas olan içerik olsa da çanta-cep boylar nedense hep çekmiştir beni. Mesela son okuduğum Zübeyir Gündüzalp’ten Altın Prensipler gibi. Belki de tek sebebi her an okunmaya hazır olmalarıdır…

Hayalimde her zaman; elimde renk renk kalem, yanımda boş bir sayfa, temiz bir masa üstünde, bir de sıcak bir fincan, belki birkaç atıştırmalık, hatta güzel bir manzara eşliğinde, bilmediğim kelimeleri-manaları yazarak ya da yakalayabildiklerimi kaydederek ilerlemek var iken gerçek çoğu zaman yatarken gözlerime hâkim olup olamama mücadelesi oluyor…

Mehmet Can DAĞ
Bursa / Bilgisayar Programcılığı Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi

Okumak yaşamın ta kendisi. Okumak değiştirdi asırları, okumakla fethedildi kalpler. Okudukça yaşıyor, okudukça yaşayacak İslâmiyet. Okumak benim karmakarışık dünyamda bir anlam arayışı, varoluşumun gayesi, kişiliğimin yapıtaşı. Okumak okyanuslarda yön bulmak, esen rüzgârda ayakta kalmak, karanlık kuyuda ışığa rastlamak, mahpusken hür olmak benim için. Üstelik okumak, beni Hâlık’ımla tanıştırıyor. En sevgilinin sözleriyle hayatıma şekil veriyor, gözleriyle bakabilme ufkunu katıyor aciz varlığıma.

Bu satırları yazarken Ramazan ayı olması sebebiyle, Risale-i Nur okumaya yoğunlaştım. Son olarak da Mektubat’ı bitirdim.

İnternet, okuyacağım kitapları seçme konusunda çok faydalı oluyor. Önce merak ettiğim konu hakkında yazılmış kitapları güzelce araştırırım. Daha sonra, aralarından ilgimi çekenlerin epub dosyalarını bulur veya satın alırım.

Az da olsa devamlı okumaya çalışıyorum. Kendime bir hedef koyuyor ve pes edecek olursam hatırlatıyorum: “Hadi ama Mehmet Can, en azından 30 sayfa”

Gün içinde okumalarımı, Kur’ân-ı Kerîm, Risale-i Nur ve diğer kitaplar olarak 3’e ayırırım. Ayrıca okurken, hızlı okumaya, içimden seslendirmeden okumaya, okuduğum yere tekrar dönmemeye gayret gösteriyorum.

 

Röportaj:
Emine Sultan Çakır
Fethiye Akay
Yılmaz Tokdemir

Gençlerle yapılan “Kur’an bize rehberdir” başlıklı röportajları okumak için tıklayınız.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*