Korkusuzluk hastalığı (Urbach-Wiethe)

Zıtlıklar olmasaydı, bilemezdik. Çünkü bize bilgiyi sağlayan, tanımlama yapmamızı olanaklı kılan şey bir şeyin zıddının da olmasıdır. “Herşey zıddıyla bilinir. Meselâ, karanlık olmazsa ışık bilinmez, lezzetsiz kalır. Soğuk olmazsa hararet anlaşılmaz, zevksiz kalır. Açlık olmazsa yemek lezzet vermez…”1 Aynı şekilde cesaret olmadan da korku bilinmez. Diğer yazılarda korku çok yönden ele alındığı için bu yazıda korkudan ziyade korkusuzluktan bahsedeceğiz ve bu kavramı psikolojik bir hastalık olan Urbach-Wiethe (S.M. vakası) hastalığı üzerinden ele alacağız.

Urbach-Wiethe hastalığından önce hepimizin çokça duyduğu belki cümle içinde kullandığı başka bir hastalıktan bahsetmek istiyorum: Psikopati (psikopatlık). Psikopatiyi kısaca tanımlayacak olursak “hem pozitif hem de negatif anlamda duygu fakirliğidir” diyebiliriz. Psikopatik insanlarda kaygı eksikliği de olduğu için, hatalarından ders almazlar ve sorumsuzca davranışta bulunabilirler. Çoğu insanda var olan kural çiğneme ve başkalarına zarar verme gibi dürtülere engel olan tedirginlik ve vicdan azabı gibi duygular psikopatik bireylerde pek ortaya çıkmaz, bu sebeple zarar verme dürtülerini zapt etmekte zorlanırlar. Böyle olmaları da onları bir miktar korkusuz yaptığı için başkalarına kolayca zarar verirler ve kendi başlarını da bu sebeple sık sık belaya sokarlar.2

Şimdi ise korkusuzluk konusunda psikopatiden de öte olan Urbach-Wiethe hastalığından bahsedelim. S.M. vakası olarak da bilinen Urbach-Wiethe hastası bireylerin beyinlerinde, korku ile ilgili olan amigdala bölgesinde bir hasar tespit edilmiştir. Bu hasar nedeni ile kişi korku duygusunu yitirmiş durumdadır ve hiçbir şeyden korkmaz. Aslında böyle düşününce kulağa çok hoş geliyor, düşünsenize hiçbir şeyden korkmuyorsunuz, kimse sizi korkutamıyor. Fakat pek de hoş bir durum değil çünkü korkulması gereken durumlarda da korku tepkisi oluşmuyor.Psikopatik bireylerde korku dahil diğer duygularda da fakirlik var bu sebeple empati kurma, merhamet vs. konusunda da kötü oldukları için zalimliğe meyledebiliyorlar. Fakat Urbach-Wiethe’de korku duygusu hiç oluşmazken diğer duygulanımlarda herhangi bir eksiklik görülmüyor; empati kurabiliyorlar, merhamet, vicdan vs. duyguları yerinde oluyor. Bu sebeple başkasına zarar vermek gibi bir meyilleri olmuyor fakat kendilerine karşı tehdit oluşturan durumları fark edemiyorlar. Mesela, kendilerine doğru sinirli bir şekilde yaklaşan kişiye karşı tedbir almıyorlar, bir aslandan kaçmayı düşünmüyorlar, bir akrebi, yılanı, tarantulayı ellerine alıp inceleyebiliyorlar. Normalde çoğumuz; yılanın derisini, akrebin kıskacını vs. merak ederiz fakat korkudan yaklaşmayız, U-W’li kişi de merak eder ve yaklaşır bu sebeple genel olarak ‘meraklı’ olarak bilinirler. Bu meraktan dolayı da gerek vahşî hayvanlarla temas olsun, gerek gece karanlık yerlere gitmek olsun normal insanlar için tehlikeli olan durumlara kendilerini sıkça sokarlar. Bir şeyi bir defa yaptıktan sonra tekrar yapmamak gibi bir durum da söz konusu değil çünkü beyin bölgeleri hasarlı olduğu için korkuyu öğrenemiyorlar bu sebeple aynı durumlara sık sık düşebiliyorlar.3

“Cenâb-ı Hak havf damarını hıfz-ı hayat için vermiş”4 diyor Bediüzzaman. Gerçekten de korku olmayınca hayatın muhafazasının ne denli güç olduğunun en uç örneklerinden biridir S.M. vakası. Ayrıca bu duygularımızın bir sınırı yok5, insanın bazı duyguları ifrat ve tefrit (aşırılık ve hiçlik) olmak üzere iki tarafa da gidebilir. Bu duyguları istikamette tutmak ve insaniyette ilerlemek ise insanın vazifesidir.

Korkuyu ve korkusuzluğu bu âlemde bize gösteren ve beyindeki amigdala hasarı gibi sebepleri de perde yapan Allah’a duygularımızı istikamet üzere yarattığı, bize korku duygusu gibi bir nimeti verdiği için bin şükür.

Dipnotlar:
1) Lem’alar, Y.A.N., İstanbul 2020, s.225.
2) Kring, A. M., Johnson, S. L., Davison, G., & Neale, J. (2015). Anormal psikoloji. Muzaffer Şahin (Çev. Ed.), Ankara: Nobel.
3) Tranel, D., Gullickson, G., Koch, M., & Adolphs, R. (2006). Altered experience of emotion following bilateral amygdala damage. Cognitive Neuropsychiatry, 11, 219- 232.
4) Mektubat, Y.A.N., İstanbul 2020, s.412.
5) İşârâtü’l-İ’câz, Y.A.N., İstanbul 2020, s.135.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*