Korku, insanın yaratılışına konmuş en temel duygulardan biridir. Hayatın muhafazası için insana verilen korku (havf) duygusunu Gazalî “ileride kötü bir durumla karşılaşılacağı beklentisinin insanın ruhunda sebep olduğu elem ve huzursuzluk” olarak tarif etmektedir. Risale-i Nur’da da korku gelecekle ilişkilendirilerek ifade edilmiştir.
Korku, ruhun yaşayabilmesi için insan verilen üç duygudan biri olan kuvve-i gadabiyenin ifrat ve tefrit mertebelerinde ortaya çıkmaktadır. İfrat mertebesi (tehevvür) maddî-manevî hiçbir şeyden korkmamak iken tefrit mertebesi (cebanet) korkulmayan şeylerden bile korkmaktır. Ortası olan vasat mertebesinde ise kişi dini ve dünyevî hukuku için canını feda ederek haramdan elini çekmektedir. Tarih gadap duygusunu vasat mertebede kullanabilen zatları bizlere örnek göstermektedir. Allah’ın velî kulları Kur’ân’da ifade edilirken “Bilesiniz ki Allah’ın velî kullarına asla korku yoktur” (Yunus 62) denilerek Allah’ın sevdiği kullar arasında yer alanların korku çekmedikleri anlaşılmaktadır. Gadap duygusunun ifrat ve tefrit mertebesi bizler için tehlike oluşturmaktadır. Çünkü Risale-i Nur Külliyatında şeytanın desiseleri bahsinde ehl-i dalâletin bu korku damarından istifade ettiğini belirten Bediüzzaman Hazretleri bu vartaya düşme tehlikesine karşı bizleri uyarmaktadır.
Korkunun kaynağı Risale-i Nur’da dalâlet olarak gösterilmektedir. Küçük Sözler’de yer alan örneklerde sol yol ile sağ yol karşılaştırması yapılırken nizama tâbi olmayan insanın binler batman ağırlık taşıması ile korku arasında bağlantı kurulur. Aslında zahiren bir yükmüş gibi görünen İlâhî emirleri yerine getirmemek ruh ve kalpte büyük korkulara, huzursuzluklara yol açmaktadır. İslamî emirleri yerine getirmeyip bunlara muhalif hareket etmenin korkunun kaynağını oluşturduğu görülmektedir. Tevhid inancına sahip olup tahkikî imanı elde etmek tüm korkulara karşı bir siper oluşturmaktadır. “Tam münevverü’l-kalp bir abidi küre-i arz bomba olup patlasa ihtimaldir ki onu korkutmaz” ifadesi de bunu ifade etmektedir. İman insana tam bir nokta-i istinad teşkil ettiği için bütün korkularını izale ederek havf yerine kişinin hayretini ve olaydan aldığı lezzeti de arttırmaktadır.
Ruhumuza takılan havf duygusunu iki şekilde kullanmak mümkündür. Bunlardan biri bu duyguyu halka yönelterek kullanmak bir diğeri ise hakka tevcih etmektir. Üstad hazretleri halka karşı havfın yani korkunun elim bir belâ olduğunu ifade ederken havf duygusunu Hakka karşı kullanmanın o duyguyu doğru kullanmak olduğu belirtir. Havfullahta, Allah’tan korkmakta lezzet olduğunu anlatırken valideler örneğini verir. Nasılki bir yavru annesinden korksa bile yine onun şefkatine sığınır. Aynı şekilde bizler de O’nun (cc) gazabından yine onun rahmetine koşmamız gerekmektedir.
Korku duygusunun veriliş hikmetlerinden biri de Cehennem fikrine karşı bize gayret vermek, ahirete çalışmak hususunda kullanmaktır. Her duygu gibi bunun da yüzünü dünyadan çevirerek ahirete yöneltmemiz gerekmektedir. İnsanın başına gelebilecek korkması gereken yegâne hadise kabrin arkasıdır. Yani ebedî hayatını kazanıp kazanmama meselesidir. Bu hissi burada kullanarak kabirde rahat ahirette sekinet bulmak için korkuyu bir kamçı olarak kullanmak gerektir. İşaratü’l-İcaz’da nefsin ve vicdanın, aklın hükümlerine itaat etmesi için korku hissinin gerekliliğinden söz etmektedir. Kur’ân da Cehennem meselesinde korkutma hissini tahrik ederek insanları sakındırma yoluna gitmiştir.
8. Söz de yer alan muvazenede güzel ahlâk, güzel fikir ile korku arasındaki ilişkiye değinilmektedir. Güzel ahlâka sahip olan bir insan güzel fikir ile etrafına, olaylara bakış açısında güzel cihetler göreceğinden hadisatın karşısında korkup titremek yerine Allah’ın ona anlatmak istediklerini anlamaya çalışır. Başına gelen hadiselerde tatlı bir korku yaşasa da, kâinat sahibinin maksatlarını anlamaya başladıkça o tatlı korku dahi gider. Belki lezzetli bir hayret ile seyretmeye başlayacaktır. Kâinatın tek bir elden çıktığı, her bir mevcudun izni İlâhî ile hareket ettiğini idrak eden bir mümin, gökyüzündeki kocaman kütleler olan ecram-ı ulviyeye baktığında kalben şu sesleri işitecektir: “Ey arkadaş! Bizden tevahhuş etme! Hareketlerimizden korkma! Hepimiz bir Hâlık’ın memurlarıyız.” Böylelikle her an birbirine çarpıp kâinatı hercümerç etme ihtimali bulunan bu kürelerin bir sahibi bir mâliki olduğunu, onun idare ve tedbirinde olduğunu düşünmekle kâinatın başıboş olmadığını idrak ederek korkmak yerine bilakis hayret ve muhabbetle secde edecektir.
Korku damarını veriliş hikmetine uygun kullanarak hem dünyada rahat hem ahirette kazanç sağlamak mümkündür. Bu hissi istikamette kullanmak, korkularımızdan emin olmak için Risale-i Nur’daki şu satırlara kulak vermek gerekir:
“Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temellük edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Her şeyin anahtarı onun yanında herşeyin dizgini onun elindedir. Herşey onun emri ile halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden korkulardan kurtuldun.”
İlk yorumu siz yazın