Gümüşhanevî Hazretlerinin peşinde

Kendisiyle ilk olarak ne zaman karşılaştığımı hatırlamıyorum ama Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî Hazretleri ve onun derlediği Mecmuatü’l-Ahzab kitabı bir ara çokça karşıma çıkıyordu. Gümüşhanevî Hazretlerinin adı hiç geçmemekle beraber, Risale-i Nur’un birkaç yerinde Mecmuatü’l-Ahzab’tan bahis vardı. Hattâ Hz. Ali’nin Recez bahriyle yazdığı Ercuze adlı kasidesi ve Celcelutiye kasideleri bu kitapta bulunuyordu. Her ne ise, işbu Gümüşhanevî Hazretlerinin kim olduğunu yeterince merak ettikten sonra onun peşine düşmeye ve İstanbul’daki izlerini takip etmeye karar verdim. Araştırmaya başladıkça da kendisini daha çok sevdim.

Bir kere kendisi Mevlânâ Hâlid1 Hazretlerinin tarîkine mensup. Tarikat ehli olmakla birlikte ilme ziyade ehemmiyet vermiş olması en çok hoşuma giden hasiyetlerinden biri; “Halifelerinde her şeyden önce ilmî yeterliliğin bulunmasını şart koşmuştur.”2

Onun ilme verdiği ehemmiyetin yanında sünnete uyma konusunda hassas olduğunu, tekkelerde görülen yozlaşmalara karşı çıkarak ulemâ ve meşâyih arasındaki anlaşmazlıkları birleştirici bir tavır sahibi olduğunu da yine İslam Ansiklopedisi’nden öğreniyorum. Hatta onun Mecmuatü’l-Ahzab’ı da farklı tarikatlara ait evrâd ve ahzâbın derlenmesinden meydana gelen bir dua kitabı hüviyetindeymiş.

Nisbetinden anlaşılabileceği gibi Gümüşhane doğumlu (1813) olan Ziyaeddin Hazretleri, on yaşlarındayken ailesiyle beraber Trabzon’a göç etmiş. Gümüşhane’de başladığı ilim tahsiline, Trabzon’da devam eden küçük Ziyaeddin; ilim tahsilini ilerletmek için İstanbul’a gitmek ister ve on sekiz yaşlarındayken buna muvaffak olur. İstanbul’da tanıdığı kimse olmamasına rağmen “Allah bize yeter” diyerek yardımcı ve dost olarak Allah’ı bilir, İstanbul’da Bayezid Medresesi’nde yapayalnız kalmaya başlar. Burada kim olduğunu bilemediğimiz bir velînin himayesinde aklî ve naklî ilimleri tahsil eder. Mezkûr zatın vefatından sonra ise Mahmutpaşa Medresesi’ne devam eder. Bu sıralarda içinde Süleymaniye Camii’nin de bulunduğu ilginç bir rüya görür. Rüyayı detaylarıyla aktaramayacağız ama bu rüya Süleymaniye3 menşeli Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî’nin yine Süleymaniye menşeli Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî’yi onun irşâdı ile görevlendirmesi ve nihayet kendi türbesinin de Süleymaniye Cami-i Şerîfi avlusunda4 bulunmasıyla geniş tabirini bulmuş imiş.5 Mahmut Paşa Medresesi’nde padişah hocalarının rahle-i tedrisinde bulunup, nihayet 1844’te icazet almıştır.

İlim tahsilinden sonra gönlünü bağlayacağı bir mürşid arayışına giren Ziyaeddin Hazretleri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin Üsküdar’da bulunan İstanbul halifelerinden Abdülfettah el-Ukarî’ye intisap etmek ister. Fakat Abdülfettah Hazretleri, ileride gelecek başka bir zatın buna izinli olduğunu söyleyerek Ziyaeddin Hazretlerinin isteğini kabul etmez. Hakikaten bu kısma çok hayret ettim; bundan sonra yalnızca kendisinin manevî irşadıyla görevli olarak İstanbul’a gönderilen Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin bir başka halifesi, Trablus Şam Müftüsü diye anılan Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî ile karşılaşır ve ona intisap eder. Onun irşadı altında seyr-i sülûkunu tamamlar.

Tarikat neşrine Mahmud Paşa Medresesi’ndeki hücresinde başlayan Ziyaeddin Hazretleri, müridlerinin sayısının çoğalmasıyla birlikte ibadete kapalı ve metruk bulunan Fatma Sultan Camii’ni tamir ettirerek beş vakit ibadete açık hâle getirir.Bu cami ve eklentileri zamanla “Gümüşhâneli Dergâh-ı Şerîfi” diye şöhret bulur.

Bu olay sizlere de Bediüzzaman’ın Barla’da âtıl halde olan Mus Mescidi’ni tamir ettirip ibadete açmasını hatırlatmadı mı? Gümüşhânevî Hazretlerinin tarikat ve tasavvuf anlayışında ferdin kemal bulmasıyla, toplumun kemal bulmasına aynı oranda ehemmiyet verilmiş. “Esasen onun tarikat faaliyeti ile ulaşmak istediği asıl hedef; fikriyle, imanıyla, ahlâkıyla kemale ermiş, şuurlu Müslümanların oluşturduğu ideal bir toplum ortaya çıkarmaktır. Onun Bâb-ı Âlî’nin tam karşısında yer alan, metruk bir camiyi ihyâ ederek, idare merkezine böyle yakın bir yeri tekke olarak seçmesi bu anlayışın bir tezahürüdür.”6

İşte benim İstanbul’da peşine düştüğüm izler, bahsi geçen Fatma Sultan Camii’nin izleriydi. Çünkü 1957 senesinde yol yapımı gerekçesiyle yıktırılan cami/tekkenin geriye sadece minaresinin tuğla enkazı ile “Gümüşhâneli Sokağı” ismi kalmıştı. O arsa üzerinde ise şimdilerde İstanbul Defterdarlığı varmış. Geçtiğimiz Ramazan’da gayet sıcak bir günde, Google Haritalar’ın delaletiyle Gümüşhaneli Sokağı’nı buldum. Oldukça tenha bir sokaktı, yavaşça ilerlediğimde solda defterdarlık binasını gördüm. Etrafta minare tuğla enkazı falan gözükmüyordu, ben de defterdarlığın bahçesine girmeye karar verdim. Hiç bilmediğiniz bir ortama girecekseniz ne yaptığınızı biliyormuş gibi görünmenizde fayda var. Yoksa sizi durdurup, “Nereye gidiyorsun bacım?” deme olasılıkları yüksek. Ben de öyle yaptım; sanki hep geldiğim bir mekânmış gibi defterdarlığın bahçesine girip sağ taraftan aşağıya doğru inen merdivenleri takip ederek bir çardağa oturdum. Sağa baktım, sola baktım, yine enkaz falan göremedim. Ama hakikaten devlet yönetiminin sağlandığı Bâb-ı Âlî’nin hemen dibinde böyle bir tekke açılmış olmasına bir kez daha hayret ettim. Fakat tam o sırada bir arkadaşımla buluşacak olduğumdan ve o bir türlü defterdarlığı bulamadığından dolayı orada daha fazla kalamadım. Bu da böyle bir anı olmuş oldu.

Son olarak şunu da ifade etmiş olalım; Gümüşhanevî Hazretleri, Bediüzzaman Hazretleri gibi yeri geldiğinde manevî cihadın yanında maddî cihad vazifesini de yerine getirmiştir. 93 Harbi diye bilinen meşhur 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’ne talebeleriyle birlikte iştirak ederek cephede bizzat çarpışmıştır. Rahmetullahi aleyh.

اوتاريخده (۱۲٨٤) آوروپا كافرلرى دولتِ إسلاميه‌نڭ نورينى سوندورمگه نيّت ايده‌رك اون سنه صوڭره روسلرى تحريك ايدوب روسڭ طقسان اوچ (١٢٩٣) محاربهِٔ مشئومه سيله عالمِ إسلامڭ پارلاق نورينه موقّت بر بلوط پرده ايتديلر. فقط بونده رسائل النور شاكردلرى يرنده مولانا خالدڭ  (ق.س.) شاكردلرى او بلوط ظلماتنى طاغيتدقلرندن بو آيت بوجهتده اونلرڭ باشلرينه رمزًا پارمق باصييور.7

Dipnotlar:
1) Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Hicrî 12. Asrın müceddididir.
2) İRFAN GÜNDÜZ, «GÜMÜŞHÂNEVÎ, Ahmed Ziyâeddin», TDV İslâm Ansiklopedisi, Tıklayınız.
3) MevlânâHâlid Hazretleri Irak’ta bulunan Süleymaniye şehrinde doğmuştur.
4) 1893’te vefat eden Gümüşhanevî Hazretlerinin mezarı hakikaten Süleymaniye Camii hazîresinde ve Kanunî’nin türbesinin hemen solundadır.
5) NİYAZİ KARABULUT, “Ahmed Ziyaüddîn-i Gümüşhanevî Hz.”Tıklayınız.
6) A.g.e.
7) “O tarihte [1284] Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmeğe niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip Rus’un doksanüç (1293) muharebe-i meş’umesiyle âlem-i İslâmın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resaili’n-Nur şakirdleri yerinde Mevlâna Hâlid’in (ks) şakirdleri o bulut zulümatını dağıttıklarından bu âyet bu cihette onların başlarına remzen parmak basıyor.”
1. Şua, 28. Ayet, Şualar.

Ağustos ayı Eskimez Yazı sayfasına gitmek için tıklayınız.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*