Keyf/ince lügât

 

İlân (Değildir):

Kelime hazinesi renkli, çeşitli, bol, duraksamasız, yalansız, riyasız, içi dışı bir, arada, tam yerinde fıkralı, bilmeceli, şiirli, atasözlü, vecizeli, tebessümlü, mizahlı, aforizmalı, resmî değil ciddî konuşmacılar aranıyor!

***

Kelime Harçlığı:

Sonra topladı kelimelerini. Sonra ayırdı renk renk. Olmadı; kokuları da vardı kelimelerin. Tekrar topladı. Acılarına serpeledi biraz. Birazını taktı yakasına. Eline yüzüne sürdü; kelimeye benzedi biraz. Baktı ki her şey[de] kelime! Kelime kalbindeki sızı… Güneşi, ay’ı, yıldızı… kelime, kelime, kelime… Bana bir kelime getir. Beni kelimelere götür. Bayram yeridir oralar. Ellerini öpeyim kelimelerin.

***

Firavun Adresi:

Firavun Mısır’da değil… Aynaya her bakışımda karşıma çıkabilir. Her adımda (gezebilir) benimle. Tepeden bakarken birine… Ezanları susturan şehrin gürültülerinde… Şamatalarında kocaman adamların… Düğün dernekte… Ütülü pantolonların dik yürüyüşünde… Kara kara gözlüklerin ardında… Adımızı (sanımızla) çağırırlarken… Gökdelenlerin kibrinde… Firavun her yerde…

***

Yâr, Yar, Yar-:

Yâr (sevgili), yar (uçurum), yar (yarmak, yol açmak)…

Sevgiliyle olmak; bir uçurum yakınlığı mı, hep yeniden yeniye yaralanmak, yol açmak mı?!.. (Bu üç kelimenin yüzde doksan dokuz şekil akrabalığı, böyle yollara, köprülere götürdü beni.)

***

Samimi/ni/yet:

Kalbini götürmediğin yere; geliyorum/gidiyorum deme!

***

Seyr-i Sezon:

Bir Temmuz akşamı… Yaz, olgun bir meyve gibi… Yazın dallarına uzanma vakti… Mevsimlerin farkında yaşamanın kitapları yazılmalı… Bizim için geldiğini bilmeliyiz dutun, kayısının… Alnımıza sürünen rüzgârlardan habersiz yaşamak; hangi yaşamaktır!

***

Yolda Olmak:

Yıl dönümleri  yeni doğumlardır! Hayat boğumunda  atlanır bir dönemeç. “Saklan ve kaç!” gibi… Gece gündüz “dolambaç” gibi gider, gideriz; gelmeyiz! Biz sonsuz yürüyüşe çıktık; dön(e)meyiz! Gittiğimiz yerlerde; ah nerelerde… Korku ve ümitlerde… Dağlarda, denizlerde… Dalgaların, fırtınaların izinde… Yürü hey yürü! Yol/da olmak güzel!

***

Ümit Ülkesi:

Ümide açıktır kapılar;

Yeter ki tıkla!

Sabah akşam baharı sayıkla!

***

Aşk Çölü

Çölü yakan ateş…

…neydi?

Aşk!

Yani: Leylâ ve Mecnun…

***

“Can” Grubu:

Kan grupları gibi…

“Can” grupları da olsaydı!

İhtiyaç ânında…

O bakışları, o kalbi aldığımız gibi…

Başucumuzda…

Var; değil mi!

***

Pasaport:

Çırpınmayınız; buralı değilsiniz!

Bir pasaport sadece!

Diploma ve apartmanlarınızı, alıp sattıklarınızı…

Emanete bırakınız!

Arama yapılıp içeri alınacaksınız!

***

Tül Perde:

Belki de çağırdığın kendinsin!

Çok yakınsın; ondan duymuyorsun.

Sesler uzaktan geliyor sanıyorsun.

Kalbine kulak ver; duyacaksın.

***

Dünya ya da Rüya:

Nedir bu efsunlu hülya?

Uyanıkken görülen rüya…

Ya rüya?

Uyurken görülen…

Bu beni saran dünya?

Bildiğin rüya…

***

Gitmek:

Yolda, durakta, köşebaşında…

Uyurken, uyanıkken…

Haberli, habersizken…

Bütün gitmeler beni bekliyor.

***

Tapu:

Verelim tapusunu dünyanın…

Bu dünya kalıcılarına…

Bitsin bu hırs, bu telâş…

Bitsin bu kavga!

***

Okumak:

-Okumaktan mana ne?-

Yunus Emre

Oku bakayım!

Elif… Lâm… Mîm…

Sanatı görünce; Sanatkâr’ı görüyorum.

Okuyabildim mi öğretmenim?

***

Yol:

İnsanlığın bin bir yolu vardır da; yolsuzluğu asla!

***

Rüya-yı Dünya:

Hayra yormazsan yorulursun;

Dünya rüyasını.

***

Muayene:

Doktor Bey ilaç yazmakla meşguldü; hastasına “bakacak” durumda değildi! Hem sırada “hasta”lar vardı!

***

Kâinat Kaçağı:

Hayal bu ya… Okulları kapatalım mı? Korkmayın senaryo! Yoo; sevinin belki de! Bakın; okul demek, dört duvar değil… Dert duvar değil yani… Bilsen ki kâinat okul… Kaçarsın okuldan. Yaa! Kâinatı “mektup” diye, kitap diye okumadıktan sonra… o bildiğin okullara gidersen… “kâinat kaçağı” deyu kayıt düşerler. Okul kaçağı da ne ki!

***

Kritik:

Kritik bir durumdayız.

Hayat ve ölüm arası…

Salınmaktayız!

Kritik bir durumdayız.

Arzularımız sonsuz…

Dünya kısa…

Kritik bir durumdayız.

Kalbimiz, terk et, diyor, fânîleri;

Çoğaltıyoruz fakatları, yanileri.

***

Sevgili:

Sevgili mi?

En yakın uzak…

En uzak yakın…

***

Savaşsızlık Özlemi:

Alsak dünyanın elinden silahları;

Konuşacak konu kalmaz!

Kalmasın.

Kendimizi dinleriz biraz.

Biraz gökyüzüne bakarız.

Sükûnet ne güzelmiş, deriz.

Savaşçılar işsiz kalır!

Kalsınlar.

Belki yaşamayı yaşarlar biraz!

***

Zikir:

Zikir… Farkına varmanın ta kendisidir. Şu her ân alıp verdiğimiz nefes… Şu gözlerimizin bir çiçeğe bakarkenki tebessümü… Bin bir kokulu baharı içimize çekmek nasıl bir hazine! Şu kuşların şarkısını duyuyor musun? Bulutlara baktığın olur mu ara sıra? Pamuğundan kurşununa… Akın akın giderlerken bir yerlere… Gün doğumunda, gün batımında bir sarılığa, bir kızıllığa bürünürler ki… Yaşamak türkümüzü çoğaltırlar… Bu bulutların bir eksiği yok… Bu bulutlar her zamanda çok tanıdık…

Bu zaman, bu yordamsız adamlar bizi yordu. Alıp verdiğimiz nefesleri duyurmaz etti. Mevsimleri içimize çekemez olduk. Kuşların şarkısını nicedir es geçiyoruz. Başımızı kaldırıp ne gökyüzüne, ne bulutlara bakıyoruz! Yani bu asır bizi zikirsiz yaşatmak için el ele vermiş. Farkına varmanın sonsuz hazzını tadalım. Bizi sayısız hediyelerle sevindireni hatırlamak insanlığa adım atmak…

***

Kâinat Mektebi:

Bu bahar bahçesinde dünyanın…

Kokulardan renklerden şiirler…

Suların, yaprakların bestesi…

Koca bir mektep kâinat…

Okula kaydolmanın tam sırası…

İstenen belgeler yani kayıt şartları:

Zikir, fikir, şükür.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*