Hz. Ali’den öğütler

Abdurrahman bin Mülcem el-Muradî, Emîrü’l-Mü’minîn Ali bin Ebî Talib’i sabah namazında hançerleyerek yaralar ve Hz. Ali de aldığı yaraların tesiriyle iki gün sonra vefat eder (26 veya 28 Ocak 661). Kûfe’ye (Necef’e) defnedilir.

Hz. Ali’nin İbn Mülcem tarafından yaralandıktan sonra oğulları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’e yaptığı bir vasiyeti vardır ki, onun yüksek karakterini ve imanının gücünü göstermesi açısından son derece önemlidir:

İkinize de Allah’tan çekinmenizi, dünya sizi arasa, istese bile, size onu aramamayı, istememeyi vasiyet ederim. Ona ait birşeyi elde edemediğiniz, elinizdekini yitirdiğiniz için de hayıflanmayın. Gerçeği söyleyin; âhiret ecri için iş görün. Zâlime düşman, mazlûma yardımcı olun.

İkinize, bütün çocuklarıma, aileme ve bu yazım kime ulaşırsa ona, Allah’tan çekinmeyi, işlerinizi düzene koymayı ve aranızı uzlaştırmayı vasiyet ederim. Allah’ın salât ve selâmı ona olsun dedenizin şöyle söylediğini duymuştum: İki kişinin arasını bulmak bütün [nafile] namazlardan, oruçlardan üstündür.

Allah’tan korkun, Allah için yetimleri koruyun; onları aç bırakmayın ve sizler hayatta iken perişan olmalarına göz yummayın.

Allah için, Allah için Kur’ân’a uyun; onunla amel etmekte başkaları sizi geçmesin.

Allah için, Allah için komşularınızı görüp gözetin, çünkü onlar, Nebînizin vasiyetidir. O, komşular hakkında öylesine tavsiyelerde bulunmayı sürdürdü ki, onlara da mîrastan bir pay ayıracağız sandık.

Allah için, Allah için namazı bırakmayın; çünkü namaz dininizin direğidir.

Allah için, Allah için Rabbinizin evini [Kâbe’yi] ziyareti bırakmayın. Hayatta bulunduğunuz sürece o Evi boş bırakmayın; çünkü o ev terkedilirse dininizin bir farzını terk ettiğiniz için size ne Allah ne de halk iyi gözle bakar.

Allah için, Allah için mallarınızla, canlarınızla, dillerinizle Allah yolunda cihâd edin.

Birbirinizi dolaşmanızı, görüp gözetmenizi, birbirinizin ihtiyacını gidermenizi, birbirinizden yüz çevirmemenizi, birbirinizden ayrılmamanızı vasiyet ediyorum.

İyiliği buyurmayı ve kötülükten sakındırmayı terk etmeyin; yoksa başınıza aranızdaki kötüler geçer de sonra dua edersiniz, ama duanız kabul edilmez.

Ey Abdulmuttalib oğulları! Emîrü’l-Mü’minîn katledildi diye, Müslümanların kanlarına girmenizi, öç almaya kalkmanızı kesinlikle istemem. Benim için yalnız benim katilime kısas uygulayın. Bekleyin; onun bu vuruşu ile ölürsem, onun bana bir tek vuruşuna karşı siz de ona bir kere vurun ve şurasını-burasını keserek eziyete kalkışmayın; çünkü ben, Allah’ın salâtı ona ve soyuna olsun Resûlullah’ın şöyle söylediğini duydum: Öldüreceğiniz kuduz köpek bile olsa, eziyetten, işkenceden sakının!

“Hz. Ali, dört yıldan biraz fazla süren halîfeliği döneminde, devlet adamı olarak… O, bütünüyle İslâm’ın ruhuna ve Kur’an-ı Kerîm’in özüne dayanarak, Müslümanlarla girişilen bu savaşlarda, taraflarına, sürekli olarak, karşı taraf savaşı başlatmadıkça savaşa başlamamalarını; yaralılara saldırmamalarını; savaş sonunda savaş meydanında ele geçen at, silâh, malzeme ve benzeri şeylerin dışında hiçbir şeyin ganimet sayılamayacağını ve esir alınamayacağını emretmiştir…

Hz. Ali, özellikle kadılar [hâkimler] konusunda son derece hassastı ve onların halkın en seçkin kişileri arasından seçilmesini; işten sıkılmamaları gerektiğini; duruşmalara gelenlere iyi muamele etmelerini; doğruyu kabul ve teslim etme hususunda âdil olmalarını; delilleri titizlikle inceleyip gerçeğin belirmesi için sabırlı ve çok hassas davranmalarını; övgü ile şımarmamalarını ve son derece sağlam karaktere sâhip olmalarını isterdi.” (İmam Ali, Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, s. 81-84)

Hz. Ali, “Müslümanlar din kardeşlerimiz, Müslüman olmayanlar ise insan olarak kardeşlerimizdir” diyerek; her iki tarafa karşı da âdil olmanın gerektiğini, kadılarına / hâkimlerine tenbih ederdi.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*