Tembellik

İnsan hayatını devam ettirebilmek için sebepler dâhilinde çalışmak zorundadır.

Çalışmak fiilini akla getirdiğimizde insanlara ait iki sıfat ortaya çıkar. Çalışkan ve tembel…

Çalışkanlık ve tembellik birbirine zıt iki özelliktir bilindiği gibi. Çalışkanlık, insanlar nazarında takdir edilen bir sıfat iken tembellik sevilmeyen bir özelliktir.

Tembel sözlükte, ilgisiz, mızmız, yavaş, pasif, uyuntu, üşengeç, ağırkanlı, bezgin, bıkkın, atıl vs. gibi birçok anlamlara gelmektedir.

Aslında tembellik, işleri gerektiğinden daha yavaş yapmak veya daha sonra yapmak için ertelemek demektir.

Tembellik, atalet kavramı ile de açıklanabilir. Atalet yani hareketsizlik, insan için zararları olan bir durumdur.

Hz. Ali (ra) bu konuda şunları söylemiş; “İnsanı vaktinden önce yıpratan bir şey varsa, o da tembelliktir.”

Said Nursî Hazretleri ise, “Tertib-i mukaddematta tefviz tembelliktir; terettüb-ü neticede tevekküldür.” diyor. Yani bir işi, bir hareketi yapmak için gerekli olan işlemleri yapmadan, sebeplere başvurmadan, işi Allah’a havale etmek tembelliktir. Fakat elinden gelen bütün çalışmaları yapıp sonucu ondan sonra beklemek, Allah’a havale etmek tevekküldür. Aradaki bu farktan dolayı bazı çevreler tevekkülü ve tembelliği karıştırıp Müslümanları kadercilikle yani, tevekkül yapan Müslümanları tembellikle suçlamaktadırlar.

İnsan şöyle bir düşündüğünde tembellik, çalışmamazlık olduğuna göre yıpranmaması gerekir. Ama Hz. Ali efendimizin sözünde çok ince bir özellik olduğu görülür.

Allah tarafından belli görevler yüklenen insan vücudu ve azaları yerinde ve amacında kullanılmadığında belki de ruhen yıpranmaktadırlar.

Bu konuda sözlerimizi teyid eden bir sözü daha buraya aktarmak isterim; “İnsanlar, fazla çalışmaktan ölmezler, (tembellikten dolayı gelen) sefaletten, üzüntüden ölürler.” (Charles Evans Hughes)

Yine aynı anlamda bizden bir düşünürümüz de şunları söylemektedir: “Tembellik, ölümün küçük kardeşi; sefalet, hayatın büyük düşmanıdır.” (Namık Kemal)

Aynı zamanda “Tembellik, hür insanı esir yapar.” (Firdevsî) Evet, çalışmayan, tembellik eden insan başkaları karşısında söyleyecek bir sözü kalmaz ve onlar (çalışanlar) ne derlerse kabul etmek zorunda kalır ve bir anlamda onların esiri olur.

Tembellik etmek, çalışmamak insanları başkalarına muhtaç eder. Başkalarının çalışması karşılığında kendisine verilenle yetinmek durumunda kalır. Ama Allah şöyle buyuruyor: “Bilinsin ki, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”1 Demek insan kendi ne kadar çalışırsa odur. Kendi ihtiyacı neyse onun için çalışmalı, onu elde etmeli ve başkalarının eline bakmamalıdır.

Çalışkan ve tembel insanlar hakkında söylenen şu söz benim çok hoşuma gitmektedir. Nazarlarınıza sunuyorum:

“Eğer insan hem çalışkan hem akıllı ise takdir et.

Çalışkan fakat akıllı değilse, dikkat et.

Akıllı fakat tembel ise, ikaz et.

Hem akılsız hem de tembel ise, ihrac et.”

Said Nursî Hazretlerinin yazdığı İktisad Risalesi’nde geçen şu hüküm de tembellik konusuna başka bir açıdan bakmamızı gerekli kılmaktadır: “İsraf, kanaatsizliği intac eder. Kanaatsizlik ise, çalışmanın şevkini kırar, tembelliğe atar, hayatından şekva kapısını açar, mütemadiyen şekva ettirir.”2

Yani israf eden bir insan elindeki para harcamalarına yetmediği için kanaatsiz olur. Kazandığını beğenmez duruma düşer. Bu durum ise, yeni memnuniyetsizliklere ve şikâyetlere yol açar. “Demek ki, bu çalışmam karşılığı aldığım para bana yetmiyor. O zaman çalışmamım anlamı yok” diye düşünmeye başlar. Çalışmaya karşı neşesi ve isteği kalmaz, bunun adı da bilindiği gibi tembelliktir. Yani, sonuç olarak israf tembelliğe sebep olur.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*