Bir “şimdi” hikâyesi

Az gitmişler uz gitmişler. Dere tepe düz gitmişler; bir de bakmışlar ki… ne görsünler! Şimdi’den gelip şimdi’ye gitmişler!

* * *

SABAH:

Sabah, uyanmayı anlatır. Silkinip sarsılmayı yani. Dirilişi… Gecelerin kararıp kalmayacağını…

* * *

UNUTUŞ KÖTÜSÜ:

…ve ne çok unutuyorum, uyutuyorum kendimi! Uyanınca vakit geçmiş olmasın.

* * *

KAPI ARALIĞI:

Her şartta yine de konuşabilmeliyiz. Sözün bittiği yer, denir ya… söz biter mi! Açık bir kapı mutlaka vardır. Şeytan mı sevindirelim! Bir

* * *

CİMRİ:

“Edeb”in bir mânâsı da “sofra açmak”mış. O zaman cimriden edebiyatçı olmaz; insan hiç…

* * *

ÜSLÛP:

Doğruları “doğru” söyleyenlere selâm olsun.

* * *

HÜRRİYET:

Ne kadar hürsek; o kadar insanız.

* * *

DAVET PEŞİNDE:

Arayışın bitmeyen davetine eklenip duran adımlarım… Gözlerim kış yorgunu; gözümü alıyor dünya. Kuş yorgunu dalların gölgesinde muhabbet… Kapımı çalıyor, çalıyor, çalıyor bir ses; öylesine tanıdık. “Kim o?” demeye gerek var mı! Bir kıpırtı seni saran. Hep yaklaşan bir tıkırtı… Ne olursa olsun; işte o merak; gözlerini yuvasından oynatıyor; kalbin yuvasına oturuyor o ân.

* * *

TE/LÂŞE:

…sonra unutuyoruz yaşamayı;

Araya iş güç, telâşe…

…nefeslerimiz bize yabancı…

Dudağımızın ucunda, gözlerimizin tâ ki tâ içiciğinde… göz kırpan hayatların tâ uzaklarına gidiyoruz. Sen var mısın gittiğin yerde?

* * *

İÇ SESİ:

Doymaya geldiğimizi sanıyoruz dünyaya. Öyle değil; hiç değil!

Duymaya geldik; iç sesimizden başlayarak…

* * *

SİNİR İHLALİ:

İçimize karışacağına… işimize karışıyor; her şey karışıyor!

KUTUPLAŞMA:

Kutuplaşma “kitapsız” toplumların fotoğrafıdır.

* * *

VÜCUDUN MUCİDİ:

Bedenim benim değil mi; istediğim gibi kullanırım, diyorsun da… kullanamazsın çünkü senin değil! [Sen de biliyorsun ki değil.] Senin olmadığını anlatmaya gerek yok; bu çok açık da… senin olduğunu sen de açıklayamazsın; inadı bırak!

* * *

ÖLÜM UZAKLIĞI/YAKINLIĞI:

Evet… ölüm var! Ha yakın ha uzak…

Geliyor üstümüze üstümüze. [Üstümüze pek almayız; ne/dense!]

* * *

BÜYÜK MAHKEME:

Kavga yok. Aynı Sanatkâr’ın eseriyiz. Hepimiz ölümlüyüz. Dünya fânî… Bizden çok uzun yaşıyor ağaçlar. İnsan olmak büyük hediye… İnsan yaşamak… İnsan ölmek… Korkma; Büyük Mahkeme var. Adım gibi biliyorum; çekirdeğin çamurdan çıkıp ağaç oluşundan…

* * *

HAYAT:

Kırılan eşyalarına üzülüyor!

Şu yarınıma, şu torunuma…

…derken… hayatı unutuyor!

Telâşesinden kendini duyamıyor!

Aynalara bakamıyor nedense!

Bir gün karşılaşırsam sormak istiyorum:

“Hayat nedir?” diye

* * *

SÜKÛT:

Gereğin konuşulmadığı yerlerde… konuşmanın gereği var mıdır! “Sükûtun altın hali” buralar olsa gerek!

GÖSTERİŞ:

Gösteriş öne çıktıysa; insanlığa göstereceğiniz bir eseriniz yok demektir.

* * *

VELİ TAVSİYESİ:

Okulu kır;

Gökyüzü Okulu’nu oku!

* * *

GÖKYÜZÜ MUHABBETİ:

…ve çok az bakıyoruz gökyüzüne. Bu hürriyet rengi maviliğe… Kitapla da aramız çok açık. Eğitimimiz dünyanın en gerilerinde… Gelir dağılımını herkes yaşayıp görüyor ki adaletsiz… Estetik kaygısı taşımıyoruz. Komşumuz açken uyuyabiliyoruz. Bir yerden bir yere giderken sanki savaştayız yani itiş kakış… Ekmekler ya hamur ya kömür… Hocalar hazır metin/hutbe okuyor. İyi şeyler yok mu; var: Elimizin değmediği yerler… Turgut Uyar diyor ya: “Göğe bakalım!”

* * *

GÖZ TEMASI:

Neden bak/a/mıyoruz dostlarımızın gözlerinin içine! Yan yanayken bile ya Çin’e gidiyoruz ya Maçin’e…

* * *

OTURMA DÜZENİ:

Doğru oturup doğru konuşalım.

* * *

SEÇMEN:

Seçtiklerini alt alta yazacaklar; “seni” yazacaklar! …ve bu da bir “seçmen”di, diyecekler. Seçtiklerin ve sen… karşı karşıya… Çarşı bu, diyecekler. “Hazır ân” varken… bunlara hazırlan!

* * *

BİLET:

Misafir; seferde olan demektir. Bir ân durma-manın adıdır. Misafiriz; gitmeye geldik. Buraya bağlanmaya gelmedik; buradan sonsuzluğa bağlanmaya geldik. Yerini burada ayırtacaksın. Buralanma!

* * *

BAKIŞ GÜZELİ:

Ümitsizlik yok! Mevsimler dolu dolu geliyor. Esmâlı bakışlarımız olsun yeter ki…

* * *

YAŞAMAK SORUSU:

Ne zamandan beri farkındasın; yaşadığının; ya da farkında mısın? Zaten şu yaşamak… ân… Bir ân zaten… Göz açıp kapamaktan kısa… Ve gidiyor çoğu zaman; tut[un]amadan.

* * *

OKUMAK:

Konuşmak kelime ister; kelime okumak; okumak sabır… Sabır da herkes de yok; var da kullanmıyor!

* * *

SİGARA:

Ben bırakalı çok oldu;

Tozu dumanı yok oldu.

* * *

GÖRMEK:

Goethe! Bu ne güzel söz öyle:

“Gözüm var, diye; göreceğini mi sanıyorsun?”

Körleri gözünden tanıyor şair.

Öyle ya…

Görmek gönülden; körlük gözden başlar.

* * *

SAADET:

Saadet gibi bir şey;

Yol kenarındaki çiçekler..

* * *

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*