Yer altından gelen sesler

Bir acayiptir bu gidiş bu aşağı inmeler,

Nereyedir yolculuğu görünmez kafile-i sefer.

Uyutmuş bizi bağrında, altın sadefte sunulan ölümler,

Düştü mâderine rahnelenen turfanda âmâk-ı düşler.

 

Bir huzmedir karanlığı delen, kan ağladı vakti seher,

Küflü bir toz asumana yukarı, silkindi mizanı ekber.

Usulca örter, her bir naaşı, göklerde nakşedilen kefenler.

Yaklaşan terhisin gürültüsü müdür, yer altından gelen sesler?

 

Geç kalınan gerçekliğe atılan adım mı bu?

Yol alınmış fersah fersah, cennete göç mü bu?

Kurtulduysa adın hasbelkader okunan selalardan,

Hiç midir uğruna savaşılan, bir sabıkalı hüküm mü bu?

 

Yaş ki yola nazır, sana nazdar, revan oldu gelmez haber.

Bir nefes ki, ukde-i hayat, menbaı zemin urucu gökler.

Mukteza-i zamanın rağmına yaktı zemheri,

Gaybî mürekkeple boyandı musalla taşına silinen memleketler.

 

‘Bir varmış bir yokmuş’ diye başlardı masallar.

Hep bir yok oluşun ardında mı saklıydı mutlu sonlar?

Ve bir masalda burada bitti, ölüme demlendi son uykular,

Uyandı şehitler mezarlığında asrın bîhemta, güzîde canlar.

 

Ne âsude bir konaktır anne kucağı, huzurla uyudu bebekler.

Rikkatin kalmamış mecali yutkunamadı aktı seller.

Bir kasîde-i davettir Rahman’a, derin gürültüye hapsolan naralar,

Isıttı minicik ellerio gün, mele-i âlâdan indirdiğin melekler.

 

Mahşerî bir kalabalık, önünde hayalet evlerin,

Kışrına mı müptelasın, çarkı dönmeyen bu bekleyişin?

Deryaya dal özünden, kanat açmış göçebe kuşlar.

Mülkü sahibine teslim eylemiş, boynunu bükmüş sirkatin.

 

Asrın uyanışı mı denmeli yoksa uyanmalı mı bu sefer,

Hafızalara mıhlanmış bir kare, cennet kokan ölü bedenler.

Kaç kürek hafifletti sahi ölüm yükünü hayattan,

Rahmetin arşına imzadır bu haykırış bu yer altından gelen sesler.

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*