Okudukça yazdıkça

Okudukça yazdıkça

Her ne kadar açıldıkça yazsa da kalem… Yazdıkça açılırmış! Yazdıkça “sıkılıyor” insan kendisini. “Okumanın keyfi, yazmanın disiplini” ifadesini sen de duy! Okudukça, yazdıkça adreslerin değişmiyor mu sık sık?!

ROL YA DA GERÇEK:

Bir oyunla karşı karşıyayız! Tiyatroda, sinemada… hayattaymış gibidir roller ki… inandırıcı olsun. Çok ciddî iş yapıyormuşuz gibi “iş”ler yapıyoruz “normal” hayatta da… normal akışına bıraksak o hayatın “fıtrî” hatırı kırılmasa!

GEÇER

Zaman gibi…
Dostlar geçer önümüzden…
El sallarız.

Zaman geçer.
Yaman geçer.
Aman geçer.

Bugünü düne…
Yarına yollarız.
Bir şimdi kalır elimizde.

DEPOCU

Depocuuu!
Kalsın benim hatıralarım;
Tozlu raflarda;
Aman elletme kimselere!

Depocuuu!
Artık dizlerimde derman…
Dillerimde ferman kalmadı.
Taşınmaz bir zaman yollardaki…

Depocuuu!
Ucu bucağı yok bu emellerime yer bulamadım!
Eleme dönüşüyor el attıklarım.
Benim gibi âcizlerden bana ne!

TEZAT MEZAT:

Yara bere içindesin… Yolun uzun, yükün ağır… Gaflet mi tegafül mü?! Her tarafın ayrılık, ölüm kokuyor; oralı değilsin! Ve durmadan konuları değiştiriyorsun!

YÜZ ESKİMESİ:

Yüzümüz eskir, diye de korkarmış eskiler de sık sık gidip gelmezlermiş öyle her yere. Arada saklan ki iyi gö-rünesin!

PANZEHİR

Açık rejim…
Herkesin fotoğrafı açık…
Gözlerinin rengi gibi…
Çok açık bir hikâye…
Şiir gibi hattâ…
Şu doğru, şu hata…

Şeffaf, pırıl pırıl…
Cehalet ırıl aradan.
Sıyrıl fukaralık sıyrıl.

Açık rejim açık!
Boyun şu; zıplama!
Huyun meydanda…

Konuşmak, susmak hak…
Yasaklar “yasak…”
Pasaklar uzak…

SÜS:

İnat ve istikamet yan yana, can cana gelebilir mi?!… Mutedil olmak, tebessüm etmek öyle güzel süsler ki…

UNUTMAK KÖTÜSÜ:

Meydanlarda duyulmaz sesin. Kimseler dinlemez seni. Ortalıkta her dem gözükme! Terk et şehirleri! Duyuver kalbinin sesini; herkes duyar seni!

HABERLER:

Haberleri merak ediyorsun da bir faydası var mı sana? Bana zaten pek olmadı; geç!
En son haber… sensin; nasılsın, ne haldesin? Şimdiki zamanın “hayat” olduğunu unutunca oluyor ne oluyorsa!

ŞEDDADÎ:

Uçsuz bucaksız gökyüzüne baktıkça içim açılıyor, ruhum ferahlıyor… da karşıma adım başı çıkan gökdelenler ruhumu daraltıyor. Gökler beni ezmezken; gökdelenler eziyor.

DOYUMSUZLUK:

Hak yemek… ebedî aç, susuz kalmak… Kuşların, kurtların, balıkların hıncını almak… Hayatı ve ölümü gö-rememek…

TENEKE VE BETON ÇAĞI:

Arabalar, trenler, uçaklar, internet… İnsanlığı nasıl da solladı öyle! Binalar insanlığın üstüne üstüne… Bina, köprü, yol, para, diploma, teknoloji insandan üstün olabilir mi!

DOĞRU MU?

Doğru mu?
Ağaçları sevmediğin…
Kesip kesip yerine betonlar diktiğin…
Milyonlarca yaktığın; doğru mu?
Kocaman birer hatıra onlar…
Yüz bin dilli tarih…

Hatıraları ezdiğin…
Tarihi tavan arasına attığın; doğru mu?
Gülleri koklamadığını duydum.
Bülbülleri susturduğunu…
Kelebekleri küstürdüğünü…
Sonbahar yapraklarını çiğniyormuşsun bir de!
Çöpe atıyormuşsun hattâ!

Şehirleri beton kesmişsin.
Gökyüzünü kapatmışsın.
“Bulaşık elin” dokunduğu yeri kirletiyormuş.
“Dışın süs; için pismiş.” doğru mu?

Çocukların sütünü çalıyormuşsun.
İhtiyarların bastonunu ateşe atmışsın.
Sana insan diyen varmış; doğru mu?

GÖRMEK GÜZELİ:

Seni görmek güzel görmelere eklenenlerden… dedikleri oluyor mu? Seni görünce kimler sevinip kimler bi’ tuhaf oluyor?

SÖZ SANATI:

Unuttuğumuz bir söz: “Kavl-i leyyin…” Bu terkibi ilaç niyetine sözlüklerden alıp hayatımıza katmalıyız. İnsan (kalbi) çok naziktir. Kırılgandır. Alıngandır.

İnat, isyan, münakaşa, tartışma bir sonuç/meyve vermiyor. Kabalığın meyvesi hamdır, acıdır, kekremsidir; yenmez.

ÖLÜMDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ:

Para mı? Nene lâzım geçinip gidiyoruz işte! Soğan, sarmısak; nane pırasa… Piyasa çok karışık… Faiz ve borsa… Havadan geçinenler sarmış dört yanı. Huzurun adını unutmuşlar. Unutmuşlar adlarını. “Armut şarkıları” söylüyorlar.

Vakti gelince onlar da ölüyor; kocaman evler, kasa kasa altınlar bırakıyorlar.
Dünya iyi ki fani… Öleceğiz! Ölümden önce son/suz çıkış:
Lâilâhe illallah…
Muhammedurresulullah…

HİŞT HİŞT!

Ölen ölene…
Güle güle gidene…
Ömrü o kadarmış!

Dünya, sığmıyor dünyaya.
Yıllar kısacık artık.
Yollar bir adım…

Aradığımız saadet…
Çıt kırıldım saatler…
Dünya bir kahve içimi…

Ne çok bağlandık öyle!
Fani feşmekan şeylere…
“Oyun” derler, bitene!

Hişt hişt uyan!
Daldın yine!
Baksana gidenlere!

ÖLÜM GÜNDEMİ:

Ölüm… Şairlerin en duygulu mısraları… Ölümü hatırlamak ya da unutmak… İster hatırla ister mezarlardan çarçabuk geç. Hayat gibi ölüm de gözlerinin içine bakar!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*