Risale-i Nur’u daha iyi nasıl anlayabiliriz?

Risale-i Nur’u idrak ederken dikkat edilecek çok mühim noktaları vardır. Diyebiliriz ki, “bu eserlerde fazladan ve gereksiz hiçbir kelime, cümle, tabir, terim ve misal yoktur.” Her şey yerli yerinde, önemli bir maksat için ve genel mananın bir unsuru olarak zikredilmiştir. Bu eserler eskilerin “efradını câmi, ağyarını mâni” sözüne uygundur. Bu yüzden hiçbir kelimeyi atlamamak, anlamadan geçmemek gerekir.

Sözgelişi 23. Sözün Birinci Noktasının sonunda, “İşte, küfür böyle mahiyet-i insaniyeyi yıkar, elmastan kömüre kalb eder” cümlesindeki elmas-kömür benzetmesi rastgele söylenmemiş, bununla birlikte çok uzun bir hakikat özetlenmiştir. Çünkü elmas ve kömürün ana maddesi karbondur. Ancak tonlarca kömür, bir gram elmas etmez.

İşte mü’minle kâfir madde halinde et ve kemikten meydana gelir. Ancak iman, mü’mine Allah katında öyle bir değer katar ki, hiçbir şeyle mukayese edilmez.

Yine aynı Sözün Üçüncü Nüktesinde insanla hayvanın farkının anlatıldığı misaldeki, insafsız dükkâncının bin altına en çürüğünden bir kat elbise vermesi çok geniş bir manayı ortaya çıkarır. Demek ki insan, bin altınla ifade edilen harikulade yeteneklerini sadece dünya evine sarfederse, çürük elbiseye benzetilen mutsuzlukla dolu bir dünya hayatı yaşar.

Risaledeki simetrik anlamlar

Özellikle temsilî hikâyeciklerde ve misallerde çok güzel simetriler vardır. O kadar ki, misalde ne varsa, en ince ayrıntısına kadar hakikatte de vardır.

Burada simetriyi, “misalle hakikat arasındaki cümle, cümlelerde arkadan gelen kelimelerin ayrışındaki ahenk” olarak taşır.

Mesela Yirmi Birinci Sözün İkinci İkazında peş peşe gelen kelimeleri gruplandırırsak şöyle bir ahenk ortaya çıkıyor:

Ekmek, kalp, gıda, kapı, niyaz, elde etmek.

Su, ruh, âb-ı hayat, çeşme-i rahmet, namaz, içmek.

Hava, lâtife-i Rabbaniye, hava-i nesîm, teneffüs, pencere, nefes almak.

Görüldüğü gibi, maddî hayat için zarurî üç önemli ihtiyaç olan ekmek, su, hava ile üç manevî varlığımız kalp, ruh, lâtife-i Rabbaniye ve bunların fonksiyonları arasında irtibat kuruluyor, mukayese yapılıyor. Bedene ekmek, su, hava nasıl gerekliyse, kalp, ruh ve lâtife-i Rabbaniye için de namazın o derece gerekli olduğu ispatlanıyor. Ayrıca namazın manevî bir gıda, bir âb-ı hayat, bir hava-i nesim olduğu vurgulanıyor.

Yine Münazarat isimli eserdeki ulema, meşayih ve hutebanın zikredildiği bölümde ahenkli bir şekilde dizilen sadef, mağara, kehf benzetmeleri, dimağ, kalp, fem ifadeleri ne kadar mükemmel bir şekilde uyumlu zikredilmiş… Misalle gerçek arasında tam bir benzeyiş var.

Sık geçen kelimeler iyi bilinmeli

Risale-i Nur’da çok sık kullanılan kelime ve terimlerin manalarını çok iyi bilmek gerekir; çünkü onlar, manaların anahtarlarıdır. Belki yüzlerce, binlerce defa karşımıza çıkacaktır.

Vahidiyyet, ehadiyyet, mana-yı harfî, mana-yı ismî, tesbih, vahdet, İsm-i Azam, arş, cüz, küll, câmiiyyet ve bunlar gibi daha sayabileceğimiz yüzlerce terim çok sık zikredilmektedir. Bunların anlamını biraz genişçe öğrenmek gerekir. Defalarca karşımıza çıkacağı için bir kere öğrenilse binlerce kelimeyi öğrenmiş gibi anlamamızı kolaylaştırır. Maalesef lügatlerde verilen manalar çok kısa olduğu için yetersiz kalıyor. Bunlar için kavram ve terim çalışması yapmak lazımdır.

Kelime anlamlarına dikkat!

Risale-i Nur’un birçok yerinde Arapça veya Farsça bir kelimenin manası aynı satırda verilmiştir. Bunun için biraz dikkatli olmak yetecektir.

İşte, Sözler’deki bazı misaller:

O Sultana muhâtab ve halil ve dost ol!

O rahmetin kuvvetidir ki, zîşuurun nazarlarını celb eder, kendine çeker.

Nihayet ihtilât içinde ve karışmış oldukları halde, nihayet derecede imtiyaz ve farkla birbirinden ayrılıyor.

(…) Sâni-i Zülcelâl, onun mukabilinde zîşuurdan marziyyatı ve arzuları ne olduğunu bir elçi vasıtasıyla bildirmesin.

Hakikî istib’ad, hakîkî muhaliyet ve akıldan uzaklık (…)

Her şeyde maslahat ve fâidelere riâyet etmesidir.

(…) Iztırar lisanıyla sual edilen ve istenen her şeye dâimî cevap vermek (…)

(…) Vazifedar mevcûdâtın gelişine yer hazırlamaktır ve ihzarattır.

Mahşer ise bir beyderdir, harmandır.

(…) Bütün kat’iyetle açtıkları âhiret yolunu ve küşad ettikleri Cennet kapısını (…)

Onu bütün hakaikına temel taşı ve üssü’l-esas yapıyor.

(…) Yani mâzi, müstakbel, yani geçmiş ve gelecek mahlûkatın (…)

Hem kendi mârifetinin garîbelerini izhar edip göstersin.

Akıl alâkadarlığı ile ona zulmetler, karanlıklar veriyor.

(…) Dükkân, şeksiz bir fevkâlâde iâşe ve erzak mâlikini ve sahibini ve memurunu bildirir.

(…) Levh-i mahv ve isbat namında yazar bozar tahtası hükmündedir.

Merdane kabre bak, dinle ne talep eder. Erkekçesine ölümün yüzüne gül; bak ne ister.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*