Çocukluk işte!

Çocukluk işte!

Kelebeklerin peşine düşmek…
Unutmak dünyayı…
Yıldızları saymaya durmak…
Ay Dede’yle beraber koşmak…
Uykusu uyanıklık…
Uyanıklığı uyku olmak…
Hep vermeye durmak…
Sormak, sormak, sormak…

KORKU

Bir aşk gibi tuttu elimi.
Bende bir korku, bir ürperti, bir heyecan…
En uçurum yerde tutup da bırakırsa diye…

YÜZ GÖZ:

İncik boncuk şeylerin peşinde koşarken geliyor ölüm; çoğumuza! Hayatla göz göze gelmeden; ölümle yüz yüze geliyoruz. Haydi; hayatla yüz göz olduk; ölümle de olabilecek miyiz! Ey sevgili hayat; benim ne yapmamı istiyorsun, diye soruyor muyuz? Ey ölüm; gel şöyle bi’ konuşalım, diyor muyuz? Beni oyalama; işe mi geç kalıyorum, diyorsun? Daha senin işin çok; güle güle!

NEFES

Acılar…
“Dağına göre kış;
Adamına göre iş…”
Acılar… acıların ilacı…

Her nefes (verişte…)
(Bilsek) öldüğümüzü…
Yani (nefes başı…)
Ölüp (ölüp dirildiğimizi…)

HEDİYE

Neyimiz var:
Bir âcizliğimiz…
Bir de fakirliğimiz…
Dünya çöl; biri var öteki yok.
Çok; ihtiyacım çok…
Bende bitmeyen  zâfiyet…
Ebedî bayram hediyesi istiyorum:
Af ve âfiyet…
Lûtfet…

AÇIKGÖZ:

Gözümüzün açıklığı “açık” veriyor!

DİPLOMALI CEHALET:

Eğitim, ezberci olmasına ezberci de… hafızasında bir dörtlük bile olmayan çocuklarımız… ne olacak?! Cevapsız sorular… Sanki bizim Yunus’umuz yok! Bunca verimli toprakların meyvesi bu nesil mi olmalıydı! Bu müfredat/mevzuat çılgınlığından dönmezsek, adımızı çılgına çeviren, içinde arasan nerdeyse tek cümle bulamayacağın kitaplar, kitap diye okullarda tavsiye edilecek ve ediliyor. Sonuç… insanı çılgına çeviren cehalet ve fukaralık haritası…

BÖLÜK PÖRÇÜK

Gül ekecektim;
Gülecektim.
Bir de gelecektim;
Geciktim.

Yaşarken ölecektim;
Ne yaşadım ne öldüm!
Ne öldüm, ne bildim, ne güldüm…
Hayatımı kaça böldüm!

YAŞAMAK UNUTKANLIĞI

Kendimizden çok; başkalarıyla yatıp kalkıyoruz.
Şimdi’den çok; geçmiş ve gelecekle oyalanıyoruz.
İçimizden çok; dışımızla uğraşıyoruz.
Her ân bir ayrılığı yaşadığımızı pek hissetmiyoruz.
Nefeslerimizi duymadan yaşıyoruz.
Uyuyup uyanıp “dünya” soluyoruz.
Mevsimlerin devir teslim törenlerine ya hiç gitmiyoruz ya çok geç kalıyoruz.

FOTOĞRAF

Tebessüm et;
Bir hatıra fotoğrafı çektirelim.
Güllerin hatırı kalır yoksa.
Hiç yoktan dünyaya gelmişiz;
Bir de unutmayalım insan geldiğimizi.
Çekiyorum… çektim!

RÜYA

Yo, yoo!
Bakma hayata öyle alacaklı alacaklı;
Alacağını almışsın zaten;
Hem de fazlasıyla…
Ayın, yıldızların, güneşin altında…
Aklına gelir miydi böyle bir hayat!
Rüyada gibisin.

UNUTULAN:

Çok gürültü var ortalıkta. Dünyaya sığmayanların gürültüsü… Mevsimlerin sesini duy(ur)muyorlar. En unuttukları şey: Yaşamak…

ELVAN-I SEB’A

Damla da olsan;
Çevir yüzünü güneşe;
Yedi rengin görünsün!

ALIŞKANLIK:

Canın mı sıkılıyor? Yaşamayı alışkanlık haline getirmiş olmayasın?

OKUL (MU)?

Yani… evet… ne derseniz deyin… okullar kitabı sevdirmiyor. Edebiyat derslerinin bile kâbusa dönüştüğü okullardan bahsediyorum. “Okul” kelimesi o kadar da masum değil; biline!

SİLAH VE KALEM:

Kalemin cızırtısı; silahın patırtısından güçlüdür.

SEYYAH MÂNİ

Çayda çimendesin…
Bir baktım Yemen’desin.
Yavaş gibisin amma…
Çokça da hemendesin.

ÖNSÖZ

İnsan…
Her ân yeniden yazılan bir kitap…
Gözler…
Kalbe düşenlere önsöz…

SESSİZ “SINAMA”:

Kelimelerimiz tükendi ve daha çok yolumuz var; ne olacak?! G/öz/e g/öz/e konuşacağız. Susacağız yani! Öyle akacak ki kelimeler aramızdan… rüzgârına tutunacağız kelimelerin!

SEN

Zaman seni söyler.
Seni söyler akan sular.
Ellerime bir gökyüzü dokunur.
Kuşların adı: Çığlık…
Seni söyler sabah akşam.

CAN SIKINTISI

Canın sıkılıyor.
Kitap da okumuyorsun.
Emellerin almış başını gidiyor…
Her şeyi dünyada istiyorsun.
“Canın” sıkılır!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*