Bilmediğimiz yalanlar

Her zamanın bir ruhu, kendine has güzellikleri ve handikapları var sevgili okur. Bu zamanın ruhu da biraz hızlı, güzellikleriyle problemleri de iç içe geçmiş vaziyette. Son yüzyılda, belki bin yılda olduğundan daha büyük savaşlar yaşandı, daha hızlı, kapsamlı ve etkili teknolojiler keşfedildi.

Yaşam biçimleri, gündelik alışkanlık yüzyıllar içinde değil, on yıllar hatta belki aylar içinde değişikliğe uğradı. Zannımca etki gücü en büyük gelişme de iletişim alanında oldu. Yıllar önce ortalama bir insanın ulaşabildiği alan kendi şehrinin sınırlarını ancak zorlarken, şimdi dünyanın dört bir yanından, hiç bilmediği insanlardan, gitmediği yerlerden haber alabiliyor insan. Klişe bir ifadeyle “dünya adeta bir köy hâline geldi”. Bu da hâliyle duyduklarımızın ve gördüklerimizin sayısında dramatik bir artışa neden oldu.

Her konuda herkesin fikir beyan edip yorum yapabildiği, içerik üretebildiği bir ortamda gerçeğe dayanmayan, delilsiz ve mesnetsiz iddia ve haberler de kendine çok rahat yer bulabiliyor. Özellikle de internette anonim bir şekilde içerik üretebiliyor olmak, yalan haber yapmayı, yahut uydurma bilgiler üretmeyi daha da kolaylaştırıyor, çünkü kimin yalan söylediğini bulmak imkânsıza yakın olabiliyor.

Peki bundan bize ne?

Nasıl içerik üretmek artık daha kolaysa, o içeriği yaymak, hakkında konuşmak, beğenip paylaşmak da artık daha kolay, etkileri de daha umûmî. Riyazü’s-Salihin’de bilinçli ve doğru konuşmak diye bir bölüm var. “Bilmediğin şeyin ardına düşme; çünkü, işitme duyusu, görme duyusu ve kalp, bunların hepsi (Hesap Günü’nde) bundan sorguya çekilecektir!”1 âyetiyle başlıyor ve hemen arkasından “Her işittiğini söylemesi, kişiye yalan olarak yeter.”2 hadisi zikrediliyor. Âyet için birkaç tefsire baktım, “Bilmediğin konuda fikir beyan etme” diye ifade edilebileceğini söyleyen müfessirler ve tercümanlar var. “Mesnetsiz iddialara kulak verme, elde yeterli delil yokken kimi meselelere taraf olma, ne olduğu tam belli olmayan olaylara dâhil olma” gibi davranışların, âyetin mânâ kapsamı dâhilinde olduğu ifade edilmiş.

Hadis de çok çarpıcı. Kişinin yalan söyleme niyetinin olmasına, olmayan bir şeyi bile bile söylemesine gerek yok, söylediğinin yalan sayılması için. “Her işittiğini” söylemesi yetiyor yalan söylemiş olması için. Bu hadisi zamanımız için düşünecek olursak; sosyal medyada, haber platformlarında, WhatsApp gruplarında her gördüğümüz haberi, rastladığımız “bilgiyi” hadiste bahsi geçen “her işittiğimiz” olarak değerlendirebiliriz.

Karşılaştığımız haberin/bilginin doğruluğunu teyit etmek ve kaynağını sorgulamak bu açıdan çok önemli. Bilmeden yalan söylemek veya yanlışa taraftar olmak tehlikesiyle karşı karşıyayız sürekli. Kimi zaman büyük haksızlıklara da sebep oluyor bu durum.

Kurumlar veya şahıslar hakkında çıkan yalan yahut saptırılmış haberlerin kaynağı kontrol edilmeden ve doğrulanmadan kişiler veya haber platformları tarafından yayılmasıyla söz konusu kişi veya kurumun itibarları sarsılıyor ve durum anlaşıldıktan sonra ne kadar açıklama yapılsa da yıkılan itibarı eski hâline getirmek, verilen zararı onarmak her zaman mümkün olmuyor.

Düşünmeden ve teyit edilmeden yapılmış en basit bir beğeni-paylaşımın ne gibi sonuçların parçası olacağını bilemiyoruz. Kaynağın peşine düşmek, doğruluğunu sorgulamak bu yüzden çok önemli.

Dipnotlar:
1) İsra Sûresi: 36
2) Müslim, Mukaddime: 5

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*