Başka renkler de var

Son yılların moda kelimelerinden biri şüphesiz kutuplaşma. Moda dediğimiz, en fazla bir sezonluk, hadi olmadı yıllık olur değil mi? Bu kutuplaşma nasıl bir trend ki, yıllardan beri modası geçmiyor.

Kutuplaşma; sosyolojik olarak, bir toplumda düşünce, görüş, sosyal ve siyasal konum ve tavır olarak iki karşıt grupta yoğunlaşmak olarak tanımlanabilir. Görüldüğü üzere, kutuplaşmadan söz edebilmek için tarafların ikiye indirgenmiş olması gerekmektedir. Her ikiye indirgenmiş yapının kutuplaşması gerekmez. Fakat kutuplaşmanın olması için tarafların ikiye indirgenmiş olması gerekir. Buradaki nüans önemlidir.

Akıllı ve güçlü toplumlar, kutuplaşmadan sonra normalleşmeyi başarabilirler. Ülkeleri ve bilhassa ülkemizdeki insanları en fazla geren ve kutuplaştıran şüphesiz ki siyaset kurumu. Avrupa bu kutuplaşmaları, koalisyon hükümetleriyle bertaraf edebiliyor. Avrupa’da yıllar boyu süren başarılı koalisyon hükümetlerini görmek mümkün. Ülkemizde ise, geçmişte başarılı koalisyon hükümetleri olmasına rağmen, koalisyon seçeneği bilinçli bir şekilde kaos olarak sunuluyor. Sürekli tek parti iktidarları ise, ülkeyi gererek kutuplaşmaya itiyor.

Toplumsal kutuplaşma oluştuktan sonra sonuçları merakla beklenir. Normalleşmeyi başaramayan toplumlarda, kutuplaşmanın doğal ve beklenen sonucu çatışmadır. Mesela, iki inatçı koçun çarpışmak üzere birbirinden uzaklaşması, kutuplaşmaya verilebilecek en güzel örneklerdendir. İki koç, birbirinden öyle uzaklaşırlar ki, zannedersiniz birbirlerine küstüler ve gidiyorlar, hâlbuki yalnızca birbirlerine yapacakları vuruşun şiddetini artırmak için birbirlerinden uzaklaşıyorlar.

Burada, yalnızca son dönem Türkiye’deki gelişmeler akla gelmesin. Tarih boyunca, bu kutuplaşmalar her daim yaşanmaktadır. Haçlı-Osmanlı mücadelesi, ABD’deki Kuzey-Güney Savaşları, I. Dünya Savaşı’ndaki İtilaf ve İttifak Devletleri, II. Dünya Savaşı’ndaki Müttefik- Mihver Devletleri, II. Dünya Savaşı sonrasındaki Varşova Paktı-Nato gruplaşmaları, dünyadaki bazı büyük kutuplaşmalara örnek gösterilebilir. Sağ-sol, Alevî-Sünnî, laik-dindar, Kürt-Türk kutuplaşma çabaları da Türkiye için örnek verilebilir. Ülkemizdeki her kutuplaşmanın maalesef silinemeyen derin izleri olmuştur. Sağ-sol kutuplaşmasında maalesef binlerce insanımız ölmüştür. Ayrıca bu kutuplaşma, ülkemize büyük acılar yaşatan ’80 darbesine de sebep teşkil etmiştir. Hâlâ, ’82 darbe Anayasası ile yönetildiğinden, sağ-sol çatışmasının izlerinin devam ettiğini söyleyebiliriz.

90’lı yılların sonundaki laik-dindar kutuplaşması, ülkemizde merkez denebilecek bakış açısını ortadan kaldırmış, inanç noktasında da birbirine müsamaha göstermede ve anlamakta zorlanan iki farklı toplum yapısı ortaya çıkarmıştır. Kuşkusuz her kutuplaşma, ebedî devam etmiyor, ama giderken toplumun yüzünde yaralı izler, popüler tabirle “scarface” bırakıyor.

Kutuplaşmanın ilacı nedir sorusu akıllara geliyor. Kutuplaşmanın en birincil ilacı, farklılıkları kabullenmek ve farklı gördüklerimize baskı yapmamak. Her bireyin farklı olduğunu ve farklı düşünebileceğini sık sık hatırımıza getirirsek, bu bile kutuplaşmanın önlenmesi ve/veya ortadan kaldırılması noktasında başlangıç olacak ve bize iyi gelecektir. Çünkü dünya iki renkten oluşmuyor. Renklerin dünyasında siyah ve beyazdan başka renkler de var. Siyah ve beyaz bir dünya yerine; gökkuşağının tüm renklerin bir arada olması gibi bir dünyada yaşamayı tercih etmek, hem kutuplaşmaları ortadan kaldıracak, hem bizi ve “biz” dışındakileri daha mutlu edecektir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*