Film İşi Öğrencilik

Merhaba Sevgili Keçeli!
Bu ay sana bir eğlence yöntemi olan film seyretmekten bahsedeceğim. Hepimiz film seyrederken eğleniyoruz değil mi? Bu tabiî ki filmine göre değişen bir şey… Bazısı gerçekten insanı sıkıyor, bazısı da ‘izlemesem de olurdu’ dedirtiyor. Peki, filmin eğlendirmekten öte daha işe yarar amaçları da var mı senin için? Tam da bu noktada söylemek istediğim şeyler var Keçeli!

Seyrettiğimiz filmler, karşısında geçirdiğimiz vakte değmeli! Bir şeyler katmalı hayatımıza, kişisel gelişim anlamında bize destek olmalı, ruhumuza dokunmalı zaman zaman!

Yoksa ne vaktimiz ekran karşısında öldürülecek kadar gereksiz, ne de bedenimiz buna ayak uydurmak zorunda bırakılacak kadar değersiz! Bunu sakın aklından çıkarma olur mu? Film seyrederken tek amacın eğlenmek olmasın, başka ihtiyaçların da var, unutma! Film tercihlerini buna göre yap; seyrettiğin şeyler kafanı boşu boşuna meşgul etmeyecek şeyler olsun, sana insaniyete lâyık değerler katacağına inandığın filmleri seç bunun için. Farkındalık katsın. Dünyaya farklı açılardan bakmanı, başkalarının dertleri hakkında fikir sahibi olmanı ve onlarla da dertlenebilmeni sağlasın. Madem öğrenciyiz, kafayı biraz da bu mecralarda çalıştırmak gerektiğine inanıyorum sevgili Keçeli. Dertleneceğiz ki çözüm üreteceğiz değil mi, çözüm olacağız yaralara…

Bir insan hayat boyunca kaç tane ırkçı saldırıya maruz kalmış veya bedensel engelinden dolayı aşağılanan veya sahip olduğu nadir görülen hastalıktan dolayı hayatı boyunca anlaşılamamış kişiyle karşılaşabilir? Karşılaşsa da onu ne kadar tanıyabilir? Tanısa bile hayâl dünyasına girmek ne kadar mümkün olabilir? Tüm bunları bizim için mümkün kılan bir araçtan bahsetmek istiyorum şimdi. Evet! Filmler… Film izlemek gibi bir aktiviteyi kendi lehimize işlettirmeliyiz Keçeli. Saçma sapan filmlerle vakit öldürmek yerine, birilerini anlamakta kullanmalıyız bu aracı. Görme engellilerin sorunlarından ne kadar haberdarsın bilemem, erişilebilir olmadığı için, senin benim günlük hayatta sıkça kullandığımız araçlardan mahrumlar mesela. Kör bir öğretmen kör öğrenciye ne verir merak ettin mi hiç? Ne öğretebilir? Hayâl etmeyi öğretebilir mi mesela? Neyi nasıl hayâl eder kör biri, hiç düşündün mü? Hayatında ağaç görmemiş, renkleri sadece kafasındaki çağrışımlarla bilen birinden neyi nasıl hayâl etmesini beklersin? Bunu nasıl öğretirsin?

Lizbon’da bir körler kliniğine eğitmen olarak gelen Ian da kör. Ama bunu başarıyor. Nasıl olduğunu merak ediyorsan Imagine filmini izlemeni tavsiye ederim. Bu arada görme duyusundan mahrum olan bu insanlardan “görme engelli” değil de “kör”  şeklinde bahsetmiş olmam dikkatini çekmiş olabilir. Aslında görme noktasında engelli olmadıklarını bu filmle daha iyi anlayacağından eminim, görmek için gözlerini kullanamayan bu insanlar engelli değil çünkü! Ha, biz koyuyoruz önlerine birtakım engeller, o ayrı…

Çok etkilendiğim başka bir film tavsiyesinde daha bulunmak istiyorum, Lorenzo’nun Yağı… Bu film bilhassa tıp fakültesinde okuyan, okumak isteyen tüm Keçelilere tavsiyemdir, eğer hâlâ izlemedilerse. Filmin ana karakteri Lorenzo’nun, yıkıcı etkiye sahip bir sinir sistemi hastalığı vardır. Doğuştan gelen bu hastalık yıkıcı, çünkü çocuk zamanla göremez, duyamaz, konuşamaz, kaslarını kontrol edemez hâle geliyor, üstelik 3 yaşına kadar gayet sağlıklı iken… Çarpıcı sahnelerle bezeli filmde, anne ve babanın çocuklarını yaşatmak uğruna gösterdikleri müthiş çabayı göreceksiniz. Baba, kütüphanelerde sabahlamak pahasına oğlu için şifa olacak bir yağ karışımını bulmaya çalışıyor, ki bu çabaları neticesinde fahri doktora sahibi oluyor.  Buldukları bu yağ Lorenzo’nun Yağı adıyla piyasaya sürülmüş ve birçok hastaya şifa olmuştur. Aile öyle özveri sahibidir ki, evlerini çocuklarının bakımı için hastaneye çevirmiştir. Bir yandan biyokimya, genetik, moleküler biyoloji gibi alanlarda okurken bir yandan da kendilerine uygulanan yemek diyetinin doktorlar tarafında yanlış şekilde düzenlendiğini düşünmektedirler. Buldukları bir yağ karışımıyla çocuklarının 30 yaşına kadar yaşamasına vesile olurlar.

Tıp literatürüne geçen bu azim öykü, kesinlikle seyredilmeye değer bir yapıttır. Yaşanmıştır yani bu film; beni en etkileyen yanı da budur. Lorenzo 2008 yılında, babası Agusto Colone de 2013 yılında ölmüştür. İnternetten gerçek fotoğraflarını da bulabilirsin.

Film seyretmek güzel şey; onu bir de kendi gelişimimiz için basamak olarak kullanmak en güzeli. Kendi eğitim materyalimizi kendimizin seçtiği bir eğitim sistemi, düşünsene! Kişisel eğitiminin müfredatını sen yazarsın neticede. Öğrenci dediğin hakikatin yolcusu olmalıdır. Peki, biter mi hakikate ulaşmadaki yol? Bitmez değil mi! (Tam da burada, Bediüzzaman Hazretleri’nin, arasıra ibret için sinemaya gittiğini de hatırlatmak isterim.)

Bu aylık söyleyeceklerim bu kadar sevgili Keçeli. İnsana bir şeyler katan, ruhuna dokunan film denince, aklına gelen birkaç film varsa sende, lütfen bana mail at.

Hoşça kal!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*