Evvel giden ahbâba

Bu yazımızda, 1 Kasım’da vefatının 60. sene-i devriyesini itmâm eden, fakat “gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüten” şâirden, İstanbul şâiri Yahya Kemâl’den bahsedelim istedik. Üsküp’te doğup büyüyen şairin memleketinin tadını, Üsküp’e pek benzediği söylenilen İstanbul’da aldı denir. Bir şey sevilmeden bilinemeyeceği gibi, o şey bilinmeden de sevilemez. Nedim okuyup İstanbul’a meftûn olan şâirin şiirlerinin temasını bu şehir, fetih ekseninde tarih, aşk ve tabiat oluşturur. Paris’te okul bitirememiş, ama Paris kahvelerinde yetişmiş, aziz İstanbul’una dönmüştür.

İstanbul’da ezan-ı Muhammedî’yi uzun bir aradan sonra yeniden duyduğunda annesinin kucağında döndüğünü ifade eder. Yahya Kemal Türk ruhunu en iyi yansıtan şâirlerden biridir. Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirinde zikrettiği yerler onun fütuhat söyleminin sınırını çizer. Onun için İstanbul’un fethi yalnızca askerî bir mesele değildir.

Mütareke dönemindeki pozisyonu da önemlidir. İşgal İstanbul’unda moral ve motivasyon açısından en önemli ve en etkileyici köşe yazılarını o yazmıştır. Nitekim kendi dizesi onun özelinde de okunabilir. Zira Yahya Kemâl de dünyaya bir kez gelmiştir.

“Cihân’a bir daha gelmek hayâl edilse bile/ Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle/ “Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde” diye başlar bir şiiri. Üsküp’te yaşadıkları geçimsizlikten annesini kaybeder ve bu topraklardan ayrılıp bir daha geriye dönmez. Annesi dilinden dua eksik olmayan bir kadındır. Oğlunu âmin alaylarıyla mektebe gönderir. Üsküp “O kadar Türk’tür ki, her taşında milliyetimizin ruhu şekillenir” Yahya Kemâl böyle bir şehirde doğmuştur.

Kocamustafapaşa’yı ve Üsküdar’ı çok sever. Çünkü bu semtlerde Üsküp’ün ruhunu bulur. Koca Mustafapaşa şiirinde “Tâ fetihten beri mü’min, mütevekkil, yoksul, hüznü zevk edinenler yaşıyorlar burada” diye anmıştır kendisi gibi hüzün sahiplerini. Milletimiz Üsküp’e nasıl sinmişse “bu vatan semtine” de öyle sinmiştir.

O her ne kadar “Gittik, bahis açmadık dönüşten” dese de Tanpınar’a göre “eve dönen adam”dır. Aziz İstanbul’a, onun “garip bir musiki”sine, rüya gibi akşamlarına, Atik-Valde’de Ramazan maneviyatına hayrandır. “Aheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın” diyerek bu şehrin mehtabını bile incitmekten sakınır. Kendini muhacir gibi gören şâir, belki de bir kuşla kendini özdeşleştirir:

“O kuş ancak bahar olunca gelir;
Nerelerden gelir?
Kimse bilmez, bu bir muammadır;
Bahar erince sana
Kaybolur, başka bir bahara kadar”

“Gurbette duyduğum sonu gelmez hüzünleri,/ Yaprakların döküldüğü hicranlı günleri,/ Andım birer birer, acıdım kendi halime” diyerek yine yalnızlığına çekilir. Başka bir şiirinde ise daha ümitlidir: “İnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar” der. Ümidi ise hayâllerdir. Bir hülya adamıdır: “Hülyası kalmayınca hayatın ne zevki var?”dır.

Yahya Kemâl, Abdülhak Şinasi Hisar gibi Bergson’ın “durée” (zaman) fikrinin etkisinde kalmıştır. Bergson için sezgi önemlidir ve zamanı mûsıkîye benzetmiştir. Yahya Kemâl de zamanın ritmini vurgulamıştır. Zaman, kesintisiz devam eden parçalanmayan bir bütündü. Saf şiiri savunur ve şiirde estetik gaye önemlidir. O, şiiri ideolojik bir araç olarak görmez, mimârî olarak görür. Şiirinin üzerine çalışmıştır, şiirini âdeta bir dantel gibi örmüştür. Aruzu Türkçe’ye uydurabilmesi onu modern yapar. Kendisinin de “Beyaz Lisan” dediği Türkçe’dir. Şiirde kelime seçimi ve dizimi onun için önemlidir, derûnî âhenk oluşturur. Bu âhenk de aruzla oluşturulmaz, mükemmeliyetçidir. Ona göre şiir lisan bestesi, dil mûsıkîsi, mısra ise mûsıkî cümlesidir. Hayâl, rüya, beste, mûsıkî, zaman,  Kandilli ve onun gibi İstanbul’un semtleri; gece, mevsim, sonbahar Yahya Kemâl’in şiirlerinin anahtar kavramlarıdır.

Yahya Kemâl, İstanbul şâiri olarak tanınır. Akşam Mûsıkîsi adlı şiirinde daha çok ses tekrarlarıyla yakalanan bir mûsıkî vardır. Siste Söyleniş adlı şiiri, Tevfik Fikret’in Sis şiirine karşı yazılmış bir nazîredir. Bedduaya karşı dua niteliğinde bir şiirdir. Sis’i parıl parıl parlayan bir karanlık olarak niteleyip İstanbul’un güzel yanlarını vurgulamaktadır. Eski Mûsıkî şiiri; Türk ruhunu, Türk kültürünü ve Türk tarihini anlamak mûsıkîden geçer, fikrini vurgular. Türk ruhu kendisini en iyi mûsıkîde gösterir. “Kökü mâzide olan bir âtiyim” sözünden de eski şiire bağlılığını anlayabiliriz. Kar Mûsıkîleri şiiri edebiyatımızda en önemli kar şiirlerinden biridir. Kar, sis gibi bir örtü şeklinde tasvir edilir. Bu örtü gerçekleri saklayan, kefen olan bir hayâl perdesidir. Kar sesi Yahya Kemâl’e göre bestedir. Kar Mûsikîleri’nde dediği gibi, zihni bu şehirlerden, bu devirden çok uzakta olan o eski zaman şâirine rahmet olsun.

İstanbul ufuktaydı

Gurbetten, uzun yolculuk etmiş, dönüyordum,
İstanbul ufuktaydı.
Doğrulduğumuz ufka giderken,
Sevdalı yüzüşlerle yunuslar,
Yol gösteriyordu.

İstanbul ufuktan,
Simasını göstermeden önce,
Kalbimde göründü.
Özentili kalbimde bütün çizgileriyle,
Bin bir kıyı, bin bir tepesiyle,
Bin bir gecesiyle. 

Yıllarca uzaklarda yaşarken,
İstanbul’u hicranla tahayyül beni yordu.
Yer kalmadı beynimde hayâle,
İstanbul’a artık bu dönüş, son dönüş olsun.
Son yıllarım artık,
Geçsin o tahayyüllerimin çerçevesinde.

Yahya Kemal Beyatlı

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*