Bediüzzaman amfide

Saygıdeğer Keçeli, bu ay gündemimize eğitim meselesini alıyoruz. Bu yazıyı okuyan çoğu kişi gibi, ben de bilfiil öğrencilik yapıyorum. 17. yılına girdiğim eğitim-öğretim hayatım boyunca pek çok sınav sistemi ve onlarca öğretmen gördüm. Çok iyi hocalarım olduğu gibi âhirette dava etmeyi düşündüğüm hocalarım da var.

Ben bir dil-edebiyat öğrencisiyim ve dil nasıl öğretilmemeli üzerine, üniversite eğitimimizi çok güzel örnek gösterebilirim. Yaşadığım olumlu ve olumsuz tecrübelerde farklı çözüm arayışlarına da gittim. Derdimi biraz daha anlatabileceğimi düşündüğüm hocalarıma hitaben, gördüğüm eksiklikleri ve birtakım çözüm önerilerini yazmışlığım da var. Fakat çok fazla bir geri dönüşü olmadı bu yaptıklarımın. Ne zaman bir üst mercie başvurmayı düşünsem ve bunu arkadaşlarımla paylaşsam “Sakin ol”, “Boş ver” gibi telkinler önümü kesti. Çok kötü bir sistemin içerisinde sanki o sistem iyiymiş gibi davranmanın ya da “Aman ben mezun olayım da, ne olursa olsun” fikrinin hâkim olduğunu gördüm maalesef. Bu konuda konuşmaya başlarsam anlatacak daha çok şeyim var, ama mezun olmayı bekliyorum.

Evet, konuyu nereye getirecektim? Heh, üniversite dersleri! Bazen derste düşünüyorum, öğretmen olmaması gereken bu kişi yerine hakikî bir eğitimci olsaydı ya karşımızda. Özellikle Hukuk Fakültesi’nin o yüzlerce kişilik amfilerinde bunu hayâl etmek daha eğlenceli oluyor. Konuşan öğretmenin sesini hayâlen kısıp “Acaba Medresetü’z-Zehra’da eğitim almak nasıl olurdu?” diye hayâl etmek. Düşünsenize, Bediüzzaman fakülte derslerinize giriyor ve amfinin önünde yüzlerce kişiye hakikat dersi veriyor. Öyle bir ders ki; ne dünyadan kopuk, ne âhiretten. Sonra diğer bütün büyük zatlar, evliyalar, sahabeler, hatta peygamberlerin dersinize girdiğini hayâl edin. Harika! İmam-ı Rabbanî’den ders almak, Gavs-ı Âzam’dan “Kum Biiznillah”1 sırrını öğrenmek, adalet dersini Hz. Ömer’den, ahlâkı Hz. Osman’dan, ilmi Hz. Ali’den, sadâkati Hz. Ebubekir’den almak. Düşünsenize peygamberlerin öğretim görevlisi olduğu bir üniversiteyi! Hz. Davud’dan mûsikîyi, Hz. İbrahim’den kardeşliği, Hz. Süleyman’dan saltanatı, Hz. Nuh’tan gemi inşa tekniklerini dinlemek… Allah’ım harika olurdu. Geçmiş muhteşem insanlarla dolu! Ve şu muhteşem bir gerçek ki; geçmiş bizim için kocaman bir mezar değil, yok olmuş ve bitmiş değil. Aksine “baştan başa güzel, yeşil bahçelerle nuranî insanların taht-ı riyasetinde ibadet ve hizmet ve sohbet ve zikir meclisleri”2, Madem bu mübarek zatlar ölmediler, hakikatte diridirler; onlardan ders almak mümkün. Hz. Hızır’ı biliyorsunuz zaten.

Celâleddin Sûyutî var mesela; uyanık iken çok defa sohbet-i Nebeviye’ye, Peygamberimiz (asm) ile görüşmeye mazhar olmuş.3 Sonra Bediüzzaman, Rüyada Bir Hitabe’de selef-i salihinden ve a’sârın mebuslarından her asrın mebusları içinde bulunur bir mecliste “felaket ve helaket asrının adamı” olarak asrımızı temsil etmiş, görüşmüş yani onlarla. Demek ki o yol açık. Çalışırsak biz de bu meclisin bir dersine girebiliriz belki. Yahut bu zatların yazdığı kitaplar birer üniversitedir, hangisine girsek güzel bir ders alabiliriz.

“ﺑﺮﺯﻣﺎﻥﮔﻠﻪ‌ﺟﻚ،ﺍﻭﻥﺑﺶﺳﻨﻪﺩﮔﻞ،ﺑﺮﺳﻨﻪﺑﻴﻠﻪﻋﻠﻢِﺍﻳﻤﺎﻥﺩﺭﺳﻨﻰﺁﻟﺎﺟﻖﻣﺪﺭﺳﻪ‌ﻟﺮﺃﻟﻪﮔﭽﻤﻴﻪ‌ﺟﻚ. ﺍﻳﺸﺘﻪﺍﻭﺯﻣﺎﻧﺪﻩﻣﺸﺘﺎﻗﻠﺮﻩﺍﻭﻥﺑﺶﺳﻨﻪ‌ﻟﻚﺩﺭﺳﻰﺍﻭﻥﺑﺶﻫﻔﺘﻪ‌ﺩﻩﺃﻟﻠﺮﻩﻭﻳﺮﻩ‌ﺑﻴﻠﻪ‌ﺟﻚﻗﺮﺁﻧﻰﺑﺮﺗﻔﺴﻴﺮﭼﻴﻘﻪ‌ﺟﻖﻭﺳﻌﻴﺪﺍﻭﻧﯔﺧﺪﻣﺘﻨﺪﻩﺑﻮﻟﻮﻧﻪ‌ﺟﻖ.”4

Dipnotlar:
1) Bir zaman, Hazret-i Gavs-ı Âzam Şeyh Geylânî’nin terbiyesinde, nazdar ve ihtiyare bir hanımın birtek evlâdı bulunuyormuş. O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor… Sonra Hazret-i Gavs’ın yanına şekvâ için gitmiş. Bakmış ki, Hazret-i Gavs, kızartılmış bir tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş: “Yâ Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor; sen tavuk yersin!” Hazret-i Gavs tavuğa demiş: “Kum Biiznillâh!” O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mutemet ve mevsuk çok zatlardan, Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı harikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zâtın bir kerameti olarak, mânevî tevatürle nakledilmiş. Hazret-i Gavs demiş: “Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin.”  (Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s. 252)
2) Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s. 349
3) Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s. 553
4) Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s. 45

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*