Cemaatte kalma rehberi

Sual: İnsan neden cemaati bırakır?

Elcevap: Risale-i Nur Talebesi bu asrın cereyanlarına tek başıyla mukabele edemeyeceğini anlar ve bir buz parçası hükmündeki enaniyetini şahs-ı mânevînin müşterek havuzuna atıp eritmeye1 niyet eder, cemaate dâhil olur. Ama imtihan bu ya, mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzır mâni’leri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır.2

Önce şahs-ı mânevînin fertlerinde olan kusurları görmeye başlar. Daha doğrusu duymaya başlar. Bu söylenenlere karşı “Sizden biri ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?”3 âyetini mukabil tutmak gerekir.

Çoğu zaman şeytanın savunması, konuşulanların istişare maksatlı olduğu şeklindedir. Şayet gerçekten hizmete zarar veren kusurlar varsa ve bu kişi de vazifedar ise, yani medar-ı niza’ bir mes’ele varsa, meşveret ediniz.4 Tabi gerçek bir meşveret ortamında, meşveret şartları altında…

Sonra görülen kusurlar giderek insana vesveseler verir. Ne var ki, büyük işlerde yalnız kusurları gören cerbezelik ile aldanır veya aldatır. Cerbezenin şe’ni, bir seyyieyi sünbüllendirerek hâsenâta galib etmektir. Mesela, şu aşiretin her bir ferdi, bir günde attığı balgamı, cerbeze ile vehmen tayy-ı mekân ederek birden bir şahısta tahayyül edip başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksa…5 Ne kadar mide bulandırıcı olduğunu anladınız değil mi? Bu tehlikeli hamleye karşı “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen güzel rü’ya görür. Güzel rü’ya gören, hayatından lezzet alır.”6 hakikati hatırlanıp, “Bu hizmet-i Kur’ânîyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek”7 düsturu yardıma gönderilmeli.

Vesveseler arttığı, gıybetler yapıldığı, kalpler soğumaya başladığı, bırakın birlikte meşveret etmeyi kardeşinin yüzüne bakma isteği kalmadığı zaman; “müfritane irtibat” ipiyle kardeşliği sağlamlaştırmak gerekir. Aramayanı aramak, sormayanı sormak… Ama en çok da o kafaya takılan şüpheleri sormak… Acaba gerçekten öyle mi, yoksa öyle olduğuna inandırıldığım için mi öyle görüyorum?

Kusur görme yavaş yavaş şahıstan şahs-ı mânevîye sirayet eder. Eskiden kusurlu olan kişilerken, şimdi cemaat, fikirler ve meşverettir. Oysa “rıza gözü ayıplara karşı kördür, kem göz ise gizli kusurları da açığa çıkarır.”8

“Siz doğru yolda olduğunuz sürece sapıtmış olanlar size zarar veremez”9 hakikatini nefse hatırlatarak başkalarının yanlış gördüğümüz davranışlarına takılmadan istikametle hizmette sebat etmek gerekir. Zaten yeterince hizmetle meşgul olanlar, kusur görecek vakit bulamazlar.

Bu aşamada imtihan da şiddetlenir. Asıl kusurlu olan kişilerden olumsuz, kardeşliğe zarar verici tavırlar görülebilir. Farklılıkları kabul edemeyen, kardeşine müsamaha ile bakamayan kişiler her yerde bulunabilir. Ama asıl tehlike, birliği bozucu tavırlar karşısında birliğe davet etme ve çabalama yerine ilişkileri koparmaya davet eden şeytana kulak vermektedir. “Hani kardeşlik? Hemen daire dışına atıyorlar!” demek yerine; Uhuvvet Risalesi’nin bütün düsturlarını hatırlamak ve hatırlatmak gerekir.

Bazen gerçekten fikirler başkalaşır. Meşrepler farklılaşır. Gidilecekse bile uhuvvet düsturu nazara alınarak gidilmeli. “Hadîsteki ihtilaf ise, müsbet ihtilaftır. Yani: Her biri kendi mesleğinin tamir ve revacına sa’y eder. Başkasının tahrib ve iptaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfî ihtilaf ise ki: Garazkârane, adavetkârane birbirinin tahribine çalışmaktır; hadîsin nazarında merduddur. Çünkü birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler.”10

Müsbet hareketi beceremeyenlere, enaniyeti havuza katılamayacak kadar buzlaşmış olanlara “tek başına bir yol tut” diye şeytan vesvese verebilir. Şeytanın bu desisesine karşı “Zaman cemaat zamanıdır”11 denmeli. Şahsî, cüz’î bir sevab nerede, iştirak-i a’mal noktasında ortaya çıkan sevab ve nur nerede?12

Ve unutmamalı ki: “Risale-i Nur’un hakikî ve sadık şakirdlerinin mabeynlerindeki düstur-u esasiye olan iştirak-i a’mal-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve hâlis tesanüd sırrıyla her bir hâlis, hakikî şakird bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince diller ile ibadet edip istiğfar ederek bin taraftan hücum eden günahlara, binler dil ile mukabele eder. Bazı melaikenin kırk bin dil ile zikrettikleri gibi; hâlis, hakikî, müttakî bir şakird dahi, kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak ve inşâallah ehl-i saadet olur. Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takva ve içtinab-ı kebair derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahib olur. Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlâsta, sadakatta çalışmak gerektir.”13

Dipnotlar:
1) Şualar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul,  2018, s. 349
2) Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul,  2017, s. 775
3) Hucurât Suresi: 12
4) Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul,  2018, s. 243
5) Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul,  2012, s. 249
6) Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul,  2012, s. 250
7) Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul,  2017, s. 275
8) Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2018, s. 312
9) Maide Suresi: 105
10) Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2018, s. 315
11) Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2018, s. 517
12) Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s. 281
13) Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2018, s. 100

1 Yorum

  1. “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen güzel rü’ya görür. Güzel rü’ya gören, hayatından lezzet alır.”6

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*