Mizah da mizah, mizah da mizah… Ama nasıl mizah? Bir ölçüsü olmalı elbet, diye düşünürken, “Ey iki kulaklı adam” sözü geldi aklıma, oldukça da hoşuma gitmişti ilk duyduğumda. Peygamber Efendimiz (asm) Hz. Enes’e bazen böyle seslenirmiş.
Tabiî yaa, bize her hâl üzere örnek olan Peygamber Efendimiz mizahta da örnek olabilir. Çok güzel şakaları var Efendimiz’in. Hiç araya kendi kelâmımızı koymadan, Efendimiz’in şakalarını okuyalım, mizah yönüne bakalım biraz…
Gözlerinde beyazlık olan adam
Peygamberimiz’in dadısı ve Zeyd bin Hârise’nin hanımı Ümmü Eymen, bir gün Peygamber Efendimiz’e gelir ve onu evine davet eder:
“Yâ Resûlallah, beyim sizi davet ediyor.”
“O da kim, hani şu gözlerinde beyazlık olan adam mı?”
“Beyimin gözlerinde beyazlık yok yâ Resûlallah!”
“Evet, gözlerinde beyazlık var.”
“Vallahi yok yâ Resûlallah.”
“Hiçbir insan yoktur ki, gözlerinde beyazlık bulunmasın.”
***
Bedel olsun
Hazret-i Âişe anlatıyor:
“Ben zayıf, ince belli genç bir hanımdım. Bir seferde Peygamberimizle (asm) birlikte bir yolculuğa çıktım. Peygamberimiz bir yerde Sahabîlere, ‘Siz ilerleyin’ dedi. Onlar gidince ikimiz arkada yalnız başına kaldık. Bana, ‘Gel seninle yarışalım’ dedi ve koşmaya başladık. Ben kendisini geçtim. Aradan birkaç yıl geçmişti. Yine onunla birlikte bir yolculukta iken bir yerde Sahabîlere, ‘Siz ilerleyin’ dedi ve ikimiz yalnız kaldık. ‘Gel yarışalım’ dedi. O zamanlar ben kilo almıştım. Önceki yarışmayı da unutmuştum. Koşmaya başladık. Fakat bu sefer de o beni geçti. Gülümseyerek, ‘Bu defaki benim seni geçişim, o gün beni geçişine bedel olsun’ buyurdu.”
***
Dişi deve
Efendimiz’in (asm) bir arkadaşı kendisinden bir binek devesi ister. Efendimiz:
“Olur, seni bir dişi deve yavrusuna bindirelim” der. Arkadaşı şaşırarak, itiraz eder:
“İyi, ama ey Allah’ın Elçisi, ben dişi deve yavrusunu ne yapayım? Bir işime yaramaz ki!”
“Bütün develer bir dişi devenin yavrusu değil midir?” buyurur Efendimiz.
***
Zeytin
Hz. Ali (ra) ile beraber kahvaltı etmektedirler. Efendimiz’in (asm) yüzünde bir gülümseme vardır. Hissettirmeden, yediği zeytinlerin çekirdeklerini Hz. Ali’nin önüne yığar. Sonunda Hz. Ali’ye önündeki zeytin çekirdeklerini göstererek:
“Ey Ali, ne kadar da çok zeytin yemişsin!” der.
Hz. Ali, görünümü son derece ciddi, cevap verir.
“Evet, ey Allah’ın Elçisi! Fakat siz de çekirdekleriyle beraber yemişsiniz. Baksanıza önünüzde hiç çekirdek yok.”
***
Allah katında değerlisin
Peygamberimiz (asm) Zahir’i çok severdi. Hâlbuki Zahir hiç de güzel değildi. Fizikî olarak son derece çirkin bir adamdı. Bir gün pazarda çölden getirdiği malları satmaya çalıştığı bir sırada Peygamber Efendimiz gitti, sessizce yaklaştı, Zahir’i arkasından kucakladı ve elleriyle gözlerini kapadı.
Zahir tutanın kim olduğunu göremiyordu. “Tutan kimse bıraksın” diye çabalamaya başladı. Bu arada göz ucuyla arkasından tutanın Efendimiz olduğunu anlayınca sırtını Peygamberimiz’in göğsüne iyice dayamaya başladı. Zahir’in bu neşeli hareketinden hoşlanan Efendimiz yüksek sesle:
“Bu köleyi satıyorum, var mı alan?” diye seslenmeye başladı.
Zahir boynu bükük, mahzun bir halde:
“Yâ Resulâllah, benim gibi değersiz bir köleye vallahi kuruş veren olmaz” deyince Efendimiz: “Hayır, ya Zahir, sen Allah katında hiç de değersiz değilsin” buyurdu.
Şakacık da olsa yalan yok
Peygamber Efendimiz’den (asm) kesinlikle örnek almamız gereken bir diğer husus kimlere şaka yapılması gerektiğidir. Efendimiz daha çok çocuklara, aile saadetinin devamını canlı tutacak olan hanımlarına, bir nevî kenara itilmiş olup da hiç kimsenin ilgisini çekmeyen fakir fukara zümresine ve çevresinde sevgi bekleyen kimselere şakalar yaparmış. Bir de dikkat ettiyseniz, Efendimiz şakalarında en ufak yalana kayma meylinin ucundan dahi geçmemiş. Şakaları yüzde yüz hakikat içerikli. Bu hem zor, hem de asıl orijinal olanı. Zaten herkes atıp tutarak şaka yaparken, asıl kabiliyet hakikat olan bir şeye espri katabilmekte.
Resulullah’ın (asm) şaka adabıyla ilgili uyarılarını da dikkate almak lâzım.
Kütüb-i Sitte’den:
“Şakada yalana yer verilmemelidir.”
“Kul, şaka da olsa yalan söylemeyi, doğru da olsa münakaşa etmeyi bırakmadıkça iyi bir mü’min olamaz.”
“Şaka da dâhil yalan söylemeyene cennette bir köşk garanti ederim.”
“Şaka yoluyla başkası küçük duruma düşürülmemelidir.”
“Kardeşinle münakaşa etme, alaya alarak onunla şakalaşma.”
“Şaka caizse de ifrata gidilmemeli, hele hele insanları güldürmek meslek yapılmamalıdır.”
Ebu Davud’dan rivayetle:
“Bir Müslümanın kardeşini korkutması helâl değildir.”
“Korkutmak helâl değildir” diyor Efendimiz, ama bizde de meşhurdur sessizce yaklaşılır ve avazı çıktığı kadar bağrılır, “BÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖ” diye…
Bizim korkutmak için özel oyunlarımız bile var ya; yok hayalet kıyafeti giy, elektrikler kesilmiş gibi yap, çaktırmadan bir yere vurup “içerden ses mi geldi ya” falan de, özel numaradan arayıp işlet, tam oturacakken sandalyeyi çek…
Ohoooo… Vay halimize vay…
Bir de anlatacağımız şey normal bir şeyse, oradan bal, buradan şeker, şuradan pekmez katmaya bayılırız… Şaka yapmayı biz yanlış anlayarak yapmışız meğer. Yukarıdaki hakikatleri araştırıp buraya yazarken bile her seferinde dedim ki, “Allah’ım şaka gibi, hadis-i şerife bak!” Sonra düşündüm, şakayla çok ilgilenenlerimiz için bu yazı gerçekten şaka gibi oldu. Gerçekler isotlu oldu biraz, ama napalım, üzerine bir soğuk ayran içelim artık.
Herkese sesleniyorum, mübalağayı vasata indirecek bir şey geliştirelim, tam abartmaya başlıyorken, bir etki göstersin ki, az abartalım bari, yoksa halimiz duman. Hatta mizahçılar ölmüş de ağlayanları yok, ben diyeyim!
Şimdi bir de bu yazıyı okuyup, “Yok abi ne abartması, ben neyse onu anlatırım, bir gram fazla bir şey eklemem” diyenler olacaktır. Biz böyleyiz işte. İyiyiz, hoşuz da, vasatı yakalarsak iki dünyada da hoş olacağız inşallah.
Peygamberimiz’i, her konuda olduğu gibi, bu konuda da örnek almamız dileğiyle… Selametle ve hakikatle kalın…
İlk yorumu siz yazın