EDEB-İ İSLÂMİYET İLE SULANMIŞ HAYATLAR

Ben de tam seni bekliyordum, nerelerdeydin?

Asıl sen nerdesin, bi ay varsın bi ay yoksun, dediğini duyar gibiyim. Eee, öyle gerekti diyelim. Ben yokken yeni bir yıla girmişiz. Bitti mi koca sene ya hu? Al eline bi bardak sıcak çikolata ya da sahlep, varsa otur sıcacık sobanın
başına, yoksa kalorifer peteğine sırtını yaslayabilirsin, kapat gözlerini de. Ya da kapatma, sıcaktan uyur kalırsın sen şimdi. Al bakalım kitabını da! Bak ne güzel oldu.

Ben de sık sık yaparım bu etkinliği soğuk kış günlerinde. Ya da okumaya daha da şevk veren bir kütüphane bulurum, ohh mis. (Geçen ayki Öğrenci İşi yazısını hatırlasana…) Yorulduğumda da açarım bir fon. Şu sıralar Mehmet Akif Ersoy şiirlerine bir taktım ki sorma. Ama onu milli şairimiz yapan şiirlerini insan üst üste dinlese de bıkmıyor ki. Hatırlıyorum, daha ilkokuldayken Safahat’ı okumuştum. Belki sonuna kadar gelememişimdir, ama hatırlarsan zaten kalınca bir kitap.

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım…
—Boğamazsın ki!
—Hiç olmazsa yanımdan koğarım.

…gibi mesela. Şiirleri kendini yansıtıyor gerçekten hayatına baktığımızda. Öyle kapı arasından değil, içine girelim de bakalım hadi. İnan çok hareketli olacak bence. Kendisi cesaretli, vefalı, ahlak kahramanı bir insandı zira. Hatta
Üstad Bediüzzaman Hazretleri hakkında da söylediği meşhur bir sözü vardı, neydi, hatırlıyor musun? Hatta ediplerin bulunduğu mecliste söylemiş bunu:
“Victor Hugo’lar, Shakespeareler, Descartes’ler edebiyatta ve felsefede Bediüzzaman’ın bir talebesi olabilirler.”
Öyle de…
Bediüzzaman ile münasebetleri, Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’deyken tahakkuk etmiş. Beraber mücadele vermişler, kendisi de zaten İstiklal Savaşı boyunca insanlarımızı heyecana getiren yazı, şiir ve hutbeleriyle katkıda bulunmuş.
Bunların dışında daha neleri var, diye merak ettim geçen gün, ama seni bekledim beraber bakalım diye.

Gel, Eşref Edip’in dilinden dinleyelim Akif’i; ‘Üstadım’ deyip bir gölge gibi takip edişini… Yol arkadaşlıkları da dergideki birliktelikleri başlamış ve otuz yıl sürecek kadim bir dostluk, fikir, kalem ve mücadele arkadaşlığı.

İşte Hicaz çölleri, ilk macera yerimiz. Eşref Edip ve Mehmet Akif de yoldalar. Yol, ama nasıl bir yol! El-Muazzam diye bir demiryolu istasyonu; tam da çölün ortasında. Başka hiçbir şeycikler yok. İstasyon dediğime bakma, bi kulübecik var. İçinde de bir memur ve ailesi. Karısı da hamile. Perişan haldeler. Ne işleri var ki burda?

—Sizde eski çamaşırlar varsa bari verin de doğacak çocuğa saralım.

Yerdeki küçük minderden başka bir şey yok ve Akif düşünceli…

—Bu kadına yardım elzem, çocuğun hayatı tehlikede. Ben trene atlayıp hemen Şam’a gideyim, ne lazımsa getireyim.

Eşref Bey şaşkın, e ben de şaşkın. Olacak şey mi?

—Aman Akif, Şam’a oradan tekrar buraya, en aşağı beş gün beş gece bir yolculuk gerek! Aylardan beri yolculuk yapıyoruz. Nasıl gidersin?

—Yolculuk mesele değil, ortada bir felaket var. Ah, yoksulluk ne müşkül şeydir…

Dedi ve gitti. Hâlden anlamak böyle bir şey demek ki… Küçücük bir şey gibi; ama ortada bir hayat var aslında. İşte asrımıza ‘hayat’a kıymet veren böyle şahsiyetler gerek. Edip olmak sadece kâğıtta değil, hayatta da olmalı. Üstadımın dediği gibi “Edeb-i İslamiyet ile müteeddib olmalı.”

Akif gibilerden olabilmek duasıyla dostlar…

 

 

Şüheda Kale
suheda.kale07@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*