Zamanın meşguliyet terapisi olarak tatil!

Tatil kelimesinin etimolojik kökenine yaptığımız seyahatin son durağı, battal kelimesine ulaşıyor. Boşluk, işi bırakmak vs. gibi anlamlara gelen tatil kelimesi, ‘âtıl’dan türeyip atalet ile çekimleniyor. Dolayısıyla tembellik, işsizlik, usanmışlık, vazifesizlik anlamlarını da heybesinde taşıyor.

Uzun bir seyahatin yolcusu olan tatil kelimesi, İslâmiyet’in parlak dönemlerinde aldığı değer itibari ile ismine lâyık yaşıyor; lâkin gelgelelim ahir zamanda durum hiç de öyle değil. Kutsanıyor, baş tacı ediliyor, anlamına zıt bir şekilde uzun uzun zaman ayrılıp üzerinde derin derin planlar yapılıyor. O da, maksadının aksiyle tokat yer misali, şamarlarını üzerimizden hiç eksik etmiyor. Sonrası alabildiğine usanmışlık ve alabildiğine yaralı bedenler. Modern dünyanın hastalığı, üzüntü ile belirtmek gerekirse İslâmiyet’in içerisine bulaşıcı hastalık gibi sirayet ediyor. Yanlış anlaşılmasın; belki yazının ilerleyen bölümlerinde ne demek istediğimizi kalemimizin kuvveti ve bize ayrılan mekân itibari ile anlatacağız, ama şimdiden belirtelim; tatil kelimesine yüklenen müsbet yaklaşımlara yüklenmiyoruz buralarda…

Yeri gelmişken güzel bir âyetle yazımızı süslemek ve güzelleştirmekte fayda var: “Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul. Rabbine yönel.” Rabb-i Rahîm İnşirah Suresi’nin 6. 7. ve 8. âyetlerinde bir Müslüman’ın hayat serüveninin nasıl olması gerektiğinin temel taşlarını yerleştiriyor. Buradan hareketle Rabb-i Rahîm, çabuk aldanan biz kullarına, zaman, meşguliyet ve tatil algımızın muhafazasını, Ezelî Kelâm’ında sıkı sıkıya tembihliyor.

Bu satırları okuyan sen, yazan benle beraber, zamanının çoğunu değerlendiren çalışkan ve hamiyetli ve dolayısıyla meşgul bir adamdan sorsak; eminim ki alacağımız cevap; “zaman çok çabuk geçiyor, keşke biraz daha vakit olsa da şu kalan işlerimi de halledebilsem”dir.

Onu meşguliyeti ile baş başa bıraksak; ikimiz beraber, tatil olan, âtıl olan; yani atâlete giriftar olan, anla artık boşluk ve mâlâyaniyât meftunu olan birinden sorsak, o da eminim ki bize; “gel beraber birkaç oyun oynayalım, zaman bir türlü geçmiyor” diyecektir.

Buradan hareketle diyebiliriz ki, rahat zahmettedir. Zahmete talip olmayan insan, ne yazık ki zamanı sırtına yüklenip ağırlaşan bedeni ile rahmete bir türlü ulaşamıyor. Bir de, âtıl kalanı bâtıl işgal eder, deseydim çok mu ileri gitmiş olurdum?

“Bu dünya ücret yeri değil, hizmet yeridir” anlayışı üzerine yaptığımız insaniyet binasının katlarını zamanla atarken, duvarlarını ve kolonlarını meşguliyetle yapabilir ve tatille iç tasarım ve süslemelerine vakit ayırabiliriz.

Her gün yirmi dört altın olarak verilen sermayenin adı olan zaman, doğru kullanılmadığı takdirde, geçici sahibi olan bizlere, ahirette menfî mânâda şahitlik etmek için bir yerlerde muhafaza edilmek üzere gözden kayboluyor. Verimli kullanıldığı takdirde ise bereketleniyor; bire bin veren mahsûller gibi sahibini memnun ediyor.

Yazının devamına dergimizin Temmuz sayısından ulaşabilirsiniz…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*