Fobi ile korku arasındaki fark

Fobi, birşeye karşı duyulan korkunun, gündelik yaşamı olumsuz etkilemesidir. Fobi, “phobos” kelimesinden gelir ve Yunan mitolojisinde “korku tanrısı”nın ismidir. Bir tür kaygı bozukluğu türü olan fobi kişinin belirli durum, canlı-cansız varlık veya mekâna yönelik olarak hissettiği ileri düzeydeki korku hâli olarak tanımlanmaktadır. Korkudan farkı; korku fıtrîdir ve hayatımızı korumak amacıyla verilmiştir. Fobi ise, bu korkunun hayatımızı kısıtlar dereceye gelmesidir ve bir derece zararsız/faydasız korkulardır. Meselâ yüksekten korkmak fıtrîdir, kendimizi korumak için verilmiş bir duygudur. Lâkin 10. Kattaki mülâkat salonuna çıkamadığı için işsiz kalmak, korkunun hayatı zorlaştıran hâlidir, yani fobi! Veya bir örnek daha verecek olursak; korku, türbülans içinde uçarken veya bir fırtına sırasında havadayken endişeli hissetmek iken fobi, uçağın başına birşey gelir korkusu ile yurtdışındaki arkadaşının düğününe gidememektir.

Fobi nedenleri arasında birden çok faktör sıralanabilir. Biyolojik, genetik ya da çevresel faktörler kişinin fobi yaşamasına neden olabilir. Bir diğer teoriye göre ise bazı kişilerin adrenalin ve noradrenalin salınımının fazla olması da fobilere neden olabilmektedir. Kişin yaşadığı negatif deneyimler de bir duruma, nesneye ya da eyleme karşı fobi geliştirmesine sebep olabilir. Çoğu zaman geçmişte, özellikle çocukluk döneminde, yaşanmış olan her hangi bir travma ileride bir fobiyle karşımıza çıkabilmektedir. Bu durumda, travmatik yaşantının duygusal etkisi ileride belirli bir durumda (asansördeyken, köprüde geçerken, vapurda yolculuk ederken, kapalı bir yerdeyken gibi) aniden ortaya çıkar ve kişi bu durumdan korkmaya başlar. Kişi bu durum esnasında yoğun bir korku yaşadığı için o durumdan korktuğuna inanır ve böylece korku kalıcı bir özellik sergiler.

Fobilere karşı yapılacak en iyi şey, uzman eşliğinde, sistematik duyarsızlaştırma veya maruz bırakma tekniklerini uygulamasına yardımcı olmaktır. Maruz bırakma demişken, birçoğumuz bunu kendimiz yapmaya çalışıyoruz, yükseklik korkusu olan birini yüksek bir yere götürüp, “Bak birşey yok” veya böcek korkusu olan birinin üzerine böcek koyup, “Bak zararsız” demeye çalışıyoruz. %100 yanlış bir uygulama değil, ancak çok ters sonuçlar da verebilir.

Risale-i Nurdaki kayık örneği korku mu fobi mi?

Okumuş veya dinlemişsinizdir kayık örneğini. Bir adam kayığın batmasından korktuğu için binmekten korkuyor, Bediüzzaman ise ona (şimdilerde anlayabildiğimiz) bilişsel yeniden yapılandırma tekniği ile şunları söylüyor:

Ona dedim: “Bu Haliç’te tahminen kaç kayık var?” Dedi: “Belki bin var.” Dedim: “Senede kaç kayık garkolur.” Dedi: “Bir-iki tane, bazı sene de hiç batmaz.” Dedim: “Sene kaç gündür?” Dedi: “Üçyüzaltmış gündür.” Dedim: “Senin vehmine ilişen ve korkuna dokunan batmak ihtimali, üçyüz altmış bin ihtimalden bir tek ihtimaldir. Böyle bir ihtimalden korkan; insan değil, hayvan da olamaz!” Hem ona dedim: “Acaba kaç sene yaşamayı tahmin ediyorsun?” Dedi: “Ben ihtiyarım, belki on sene daha yaşamam ihtimali vardır.” Dedim: “Ecel gizli olduğundan, herbir günde ölmek ihtimali var; öyle ise üçbinaltıyüz günde her gün vefatın muhtemel. İşte kayık gibi üçyüzbinden bir ihtimal değil, belki üçbinden bir ihtimal ile bugün ölümün muhtemeldir, titre ve ağla, vasiyet et!” dedim. Aklı başına geldi, titreyerek kayığa bindirdim.

Burada Bediüzzaman, kayığa binmeye engel olan ölüm korkusunu çok güzel tahlil ediyor ve bilişsel olarak korkunun mahiyetini anlatarak kayığa bindiriyor. Buradaki kişinin durumuna fobi diyebiliriz, çünkü Bediüzzaman’ın da tarif ettiği gibi, korkuya sebep olan şey 5-6 ihtimalden bir ihtimal olsa, korkmaya hakkı var. Ancak 40 ihtimalden bir ihtimal olan bir şeyde (yani % 2.5 ediyor) korkmak evhamdır, hayatı azaba çevirir. Şu ciheti de var ki, adam kayığa titreyerek de olsa bindiğine göre fobisini aşmaya hazırmış. Bediüzzaman ise mantıklı açıklama ile korkunun temelini izah etmiş ve güven vererek kayığa davet etmiş.

İnsanların korkuları genelde bilinmezlikten gelir. Üstad gibi yüksek iman sahibi büyük zatlarda korku azdır. Çünkü iman bizimle mahlûkat arasında ünsiyet (tanışıklık) bağı oluşturur. Herkes ve her şey Allah’ın mahlûkudur. İmanın zayıflaması veya yok olmasıyla ünsiyet bağı da zayıflar veya ortadan kalkar ve artık mahlûkat insana vahşet verir. Çünkü her şey başıboş ve bilinmez gelir.

Her şeyin Allah’ın kudretinde ve tasarrufunda olduğu bilinci de insana bir güven ve rahatlık kazandırır. Aynı Hutbe-i Şamiye’deki tren, çocuk, Herkül ve Rüstem misalinde olduğu gibi.1

Korku hissinin iman ve tevekkülle olan alâkası Sözler’de şöyle anlatılır:

“Tam münevverü’l-kalb bir âbidi küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz. Belki, harika bir kudret-i Samedâniyeyi lezzetli bir hayret ile seyredecek. Fakat meşhur bir münevverü’l-akıl denilen kalbsiz bir fâsık feylesof ise, gökte bir kuyruklu yıldızı görse yerde titrer. ‘Acaba bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?’ der, evhâma düşer. (Bir vakit böyle bir yıldızdan Amerika titredi. Çokları gece vakti hânelerini terk ettiler.).”

Fobiler Karakterin Bir Parçası mıdır?

Hayır, değildir. Bir kişi fobisinden bahsettiğinde bunu kişilik özelliklerinden biri olarak kabul etmeye ve bu fobiye doğuştan sahip olduğuna inanmaya meylederiz. Fobinin kişinin karakterinin bir parçası olduğunu düşünmek, aslında o kişinin bu fobiyi yenemeyeceğine inanmak demektir. Bazı fobilerin tedavisi zor olsa da fobiler yenilebilir ve tedavi edilebilir. Günümüzde bu hipnoz veya EMDR terapisi ile kolaylıkla halledilebilmektedir. Yani FOBİLER AŞILMAZ DEĞİLDİR. O yüzden bir an önce yardım almak ve tıbbın sunduğu imkânlardan istifade etmek gerekir.2

Dipnotlar:
1) Yusuf APAK; “Havfdamarı hıfz için verilmiştir”
2) Tıklayınız.

 

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*