Gökyüzü metaforu

Metaforlar “gibi, benzeri” anlamındadır. Dilin ve sözcüklerin yetersiz kaldığı durumlarda bireylerin iç dünyalarına ait duygu ve düşüncelerin anlamı metaforla dış dünyaya taşınmaktadır.

Bazen işin içinden çıkamadığımız anlarda bir metafor duyarız, “Hiç böyle bakmamıştım bu olaya” deriz. Meselâ Risale-i Nur’da sık kullanılan bir tekniktir; 7. Söz’de Bediüzzaman Said Nursî insanı tarif ederken, sağ ve solunda 2 elîm yara vardır der, arkasında aslan ona saldırmak için bekliyor, önünde de onu asmak için darağacı kurulmuş. O esnada Hızır gibi bir zât gelir ve -mealen- der ki: “Sana 2 tılsım vereceğim, güzelce kullansan o aslan sana uysal bir at olur, darağacı sana salıncak hükmüne geçer, hem 2 ilaç vereceğim, kullanırsan o iki yaran da güzel kokulu Gül-ü Muhammedî (asm) denilen latîf çiçeğe inkılab ederler.” diye devam eder.

Bu metaforların hakikî dünyada mânâları; iki yara aczimiz ve fakrımızdır, aslan eceldir, darağacı ölüm ve ayrılıktır. İki tılsım ise, Allah’a ve ahirete imandır, iki ilâç ise biri sabır ve tevekkül, diğeri şükür ve kanaat ile talep ve dua ve Rezzak-ı Rahîm’in rahmetine itimaddır.

Bediüzzaman bu metaforları ilhamen kullanarak hakikatleri zihnimize yakınlaştırıp, idrakimizi kolaylaştırmaktadır. Tıpkı bunun gibi, biz de psikolojik seanslarda metaforları kullanırız ki danışan daha kolay hayatına alabilsin, içine sindirsin. Meselâ çok sevdiğim ve sıklıkla kullandığım bir metafor vardır; gökyüzü metaforu. Genellikle, zihninden geçen düşünceleri kontrol etmeye çalışan, kötü düşünceler veya vesveseler geldiğinde kendini kötü ilan eden danışanlarıma şöyle anlatırım; “Gökyüzüne hiç dikkat ettin mi? Bazen masmavidir, bazen gridir. Bazen bembeyaz bulutlarla kaplı, bazen de simsiyah bulutlar vardır içinde. Kimi zaman fırtınalar kopar, kimi zaman ışıl ışıl güneşi gösterir bize. Ancak ne olursa olsun, gökyüzüne zarar yoktur değil mi? Yağmur da yağsa, fırtına da kopsa, bembeyaz bulutlar da kaplasa gökyüzüne zarar gelmez, o her şeyin üstündedir. Her zaman oradadır. Biz de tıpkı bu gökyüzü gibiyiz. Bazen kendimizi eleştiren iç sesimiz fırtınalar koparır içimizde, bazense pamuk gibi severiz kendimizi. Bazen “Ne biçim insanım ben?!” der kendimizden nefret ederiz, bazen “Elimden gelen bu” deriz. Biz bu düşüncelerden ibaret değiliz, bu düşüncelerin üzerindeyiz. Ne kadar zarar verici görünseler de, bulutlar gökyüzüne zarar vermez. Gök delinmez, yere çakılmaz. Bu yüzden, sen de bu düşüncelerinin üzerine bir çık ve onları izle, senin üzerine üzerine geldikleri zaman sadece onları izle. Bir şey yapmak zorunda değilsin, onları durdurmak zorunda değilsin, sadece izle. Sen onların üzerindesin, onlardan daha fazlasısın…”

Bu metafor birçok zaman beni de danışmanlarımı da iyi eder. Buna benzer bir metafor daha var ki daha iyi kavramanız için anlatmak istiyorum; satranç metaforu. Satranç oyununda siyah takım, beyaz takım ve bir adet üzerinde oynanan tahta vardır. Bazen beyaz takım siyah piyonu yer, bazen siyah takım beyaz fili oyun dışı eder, tüm bunlar olurken tahtaya zarar gelir mi? Siyah veya beyaz yenerken, tahtaya bir şey olur mu? O sadece tahtadır, izler. Eğer tahtaya zarar verecek bir şey varsa o da, “bu piyonların çatışması tahtaya zarar verecek” düşüncesinin kendisidir. Yoksa ne tahtaya ne de gökyüzüne zarar gelmez. Tıpkı senin düşüncelerin senin içinde çatışırken sana zarar gelmediği gibi…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*