Keyf/ince lügât

AYNADAKİ:

Birilerini kötüleyerek iyi olamazsın; aynadaki sensin; iyi misin?!

***

GEÇER/GÖÇER AKÇE:

Apartmanlarınız, arabalarınız, diplomalarınız, şöhretiniz… dursun bir kenarda da… bir hastayı yokladığınızı, bir çiçeği kokladığınızı getirin!

***

ZELZELE KARDEŞLİĞİ:

Kalıplarımız kırıldı!

Kalplerimiz kırılmamış demek!

Tuzu aynı ya gözyaşlarının!

Çocuklar aynı güler ya…

Çıktı içimizin çocuk yanları;

Güldürdü ağlayanları.

***

SON ADRES:

Yolculuk ne;

Her an “zelzele” değilse?!

Mevsimlerden mevsimlere…

Baksana değişen resimlere!

Kalbin… adreslerden adreslere…

Sen adresini söyle!

Son adresini söyle!

***

AŞK HÂLİ:

Can cana değince…

“Aşk” oluyor!

***

LİSAN-I HÂL:

Adam limon satıyor;

Limon ekşi…

Adam ekşi…

Kalır bu limon!

***

AYNA:

Ölümlüsün.

Bu sana büyük teselli;

Aynasın Ölmeyen’e…

***

FOTOĞRAFLAR:

Yıllar…

Amaan yıllar…

Aramızda ne var ki böyle!

Çocukluğum orda; ben burda…

Çekip çekip gidiyorlar.

Bir hüzün kaplıyor her yanımı.

Gülsem mi ağlasam mı!

Ah bu siyah-beyaz fotoğraflar!

***

YOL YORDAM:

Artık yol değil; yordam yapmalıyız! Evler, köprüler tamam; adam yapmalıyız!

***

SABAH:

Uyandığın her ân sabahtır.

***

ZAMAN RÜZGÂRI:

Bir şeyler söylüyor zaman.

Tam dinleyecek oluyorum:

Bir rüzgâr…

Bir rüzgâr…

Her şey târumar…

***

KÖRLÜK:

Acele… insanın kör hali…

***

UNUTUŞ KÖTÜSÜ:

Unuttuğumuz şeyler var: Bir kalbimiz… Bir de çocuklar… Bir de gökyüzü… Üçü de çok yakınımız/da… Üçü de çok uzağımız/da… Kalbimiz… telâşlarımızın bitmesini bekler. Ağlar içten içe; duymayız. Mütevazı ve sessiz… Çocuklar… ellerini alsak avuçlarımıza; dolacaklar içine gözlerimizin… Gökyüzü… başımızı kaldırınca…

 

Kendimizi unutarak yaşıyoruz. Çocukların ellerinden tutmayarak… Gökyüzüne bakmayarak… Dur duraksız; koşarak… Nefes nefese… Kan ter içinde… Nasıl, nereye, niye?!

***

HİKÂYE/N:

Hikâyenin hangi dilimindesin:

Giriş…

Gelişme…

Sonuç…

Ve deminde misin?

Romansan; kalabalık bir şehirsin.

Şiir misin yoksa; incecik, kırılgan?

Ve sapasağlam bir duygu…

Hangi tür bir hayat yaşadığın?

Ya da matematik; iki kere iki…

Çarp, topla; aynı…

Şiir gibi esnemez [mi?]

Kimyan bozuluyor mu arada?

Fizikî durumuna bir bak aynalarda!

***

ZAMANI KOKLAMAK:

Bütün zamanların her ân değişen bir rengi, sesi, hevesi, daveti; nesi varsa nesi… duyulası, görülesi, hissedilesi…

***

EDEBİYAT ÇARŞISI:

Kelimelerle uğraşırken…

Baktım saçlarım ağarmış!

Binalar dikilmiş gözümün önüne!

Şiddetlenmiş “dünya” kavgası!

Atı alan Üsküdar’ı geçmiş!

Para pul sahibi olmuş arkadaşlarım.

Şöhretin basamaklarını koşa koşa çıkmışlar.

 

Dünya almış başını gitmiş.

Bense Edebiyat Çarşısı’nda…

Tenhalığın tam ortasında…

 

Buralarda bir yerde…

Dünya diye bir yer var-mış!

Alan satan memnun değilmiş!

***

BULMAK:

Seni buldum.

Her ân yeni buldum;

Bırakmam!

***

HAYAT AYNASI:

Hayatı dinle; tıpkı nefeslerin…

Gözlerini ayırma mevsimlerin sağnağından.

Adım adım yaklaşan ve uzaklaşan…

Bir şey… aynalardan taşan…

***

SEYİR HÂLİ:

Karıştırma dünyayı!

Ay, yerli yerinde…

Mevsimler deminde…

Sen, “keyfine” bak; dünya gemisinde!

Martılara simit, ekmek…

Rüzgârların türküsünü dinleyerek…

Savaşlarda işin ne!

***

DÜNYA[NIN] YÜKÜ:

Şimdiki medeniyeti: “Dışı süs; içi pis…” olarak okuruz Risale’de. Albenisi, gelbenisi çok şeylerin çoğu “insan” için gereksiz… Bu binalar, vitrinler, baş döndüren teknoloji, kapitalizmin amansız saldırısıdır. Zaruret (çok lazım ihtiyaçlar) dışında açıldığımızda, sahile dönebilecek miyiz?

“Beni dünyaya çağırma;

Ona geldim fena gördüm.” diyen Sözler’in müellifi, niye böyle dedi, diye, biraz kafa yoralım. Dünya bir han; sen yolcu… Leke sürüyorsun hatırlı misafirliğine! Sahibi var; herbir papatyanın. Yük etme dünyayı zayıf beline!

***

ÇIKMAZ SOKAK:

Dünyayı kurtarmaktan vazgeçsek; kurtulacak dünya! Meselâ dokunmasak gökyüzüne! Kanlı ellerimizi çeksek ağaçlardan! Patika yollarımız açıktı hiç değilse! Az kaldı yazılacak otobanlara: “Çıkmaz Sokak!” diye…

***

ZAMANIN RENKLERİ:

Bütün zamanların her ân değişen bir rengi, bir sesi, bir hevesi, bir daveti; nesi varsa işte nesi… duyulası, görülesi, hissedilesi…

***

İZÂFÎ:

O uzak bir şehre gitti;

Şehir yakınlaştı!

***

İNSANÎ FOTOĞRAF:

Tezekkür… Tefekkür… Teşekkür…

İnsanın “insan” hâli…

***

YOL/CULUK:

Zamanlar savrulur;

Durmadan.

Yol, ne çabuk bitti; Anlamadan.

***

FÂİLİ MEŞHUR:

Yolculuk mu? Sanattan Sanatkâr’a… Resimden Ressam’a… Nakıştan Nakkaş’a… Fiilden Fâil’e… Fâili meşhur bir âlemdeyiz.

***

CÜMLE:

Bir cümle kurdun mu hayatta? Hayatı öldüren sözlerle işimiz yok; sen, hayatı güldüren bir söz bul kendine!

***

İNSANA DAİR:

İnsan unutularak şiir yazılamayacağı gibi kanunlar da yapıl(a)maz.

Hayata/hakikate dair bir kırıntıcık olsun da… yaşadığımıza dair… “F/arkında” olalım yani insana dairliğin… Dair olalım.

***

FİGÜR:

Figüranız… Ve figüranlığımız… nicedir ha nicedir başrolde…

***

KİTABA İSİM ARANIYOR:

Kendinin bir kitap olduğunu kabul et ve bir  isim bul bu kitaba!

***

NATAMAM:

İşlerin bitsin istiyorsun da… anlamam; natamam gideceksin buradan.

***

ESKİ/YENİ:

Eskilerin bir hatırası var;

Hatıraların hep yeni yüzü…

***

HAKİKAT:

Zalim bağırır.

Tuhaftır.

Her seferinde…

Mazlumu duyar hakikat.

***

SON/BAHAR:

Bir ölüm gibi

Gülüyor

Son

Bahar!

Ne güzel

Ölüyor;

“Yaz!”

***

HIH :

Her nefes bir adım daha oralıyız…

Ölüm kokuyor konuştuklarımız.

Bir kavga, bir gürültü, bir acelecilik…

Hıh, hıh, hıh…

***

SAVAŞ OYUN/CU/LARI:

Mevsimlerin oyununu, kelebeklerin dansını seyretmek varken; şu savaş oyunlarınız hiç baktırıcı değil; bıktırıcı!

***

CEHALET:

Cehalet, bağırır, çağırır da… konuşmaz, konuşamaz! Sesi vardır da… sözü yoktur! Cehalet, komşusu açken karnını tıka basa doyurur. Cimriden kocaman elleri var. Toplar, toplar da dağıtmaz. Ne yer ne yedirir. Cehalet gösteriş meraklısıdır. Katlı, çok katlı binalar yapar da içinde ya oturur ya oturamaz.

***

TEZAT:

Okuyanlar susuyor; okumayanlar konuşuyor.

***

RÜYA:

Rüyalarını gerçekleştir; öyle uyu. Yoksa aynı rüyaları göre göre uykuların kaçabilir!

***

CÖMERT VE CİMRİ:

Cömert parasını harcar; cimri kendini…

***

ARADA:

Arada kalmasın hayatlar. Ara sıra değil; yaşayalım “arada!”

***

OLMAK:

Ne olursan ol… “insan” olmadıktan sonra!

***

YAŞAMAK:

Ve ne güzel yaşamak…

Farkında olmak dokunuşun[un]…

Bir kelebeğin peşine takılmak…

Gökyüzüne uzanmak doyasıya…

Ağlamak, gülmek…

Ah, nerdesin yaşamak?!

***

HUZUR:

Kısır, kusur döngülerin “huzur döngü”ye dönmesi için; huzurda duranların huzursuzlara huzurun yolunu ciddiyetle yani hakkıyla göstermesi gerekiyor.

***

YAZMAK:

Sen yaz! Kendin için yaz! Hayata küsülür mü!

***

NOKTALAMA İŞARETLERİ:

İyi ki noktalama işaretleri var; suskunluğumuzu konuştururlar!

***

ŞİMDİ:

Seneler çizikler atıyor alnına!

Hatıralar öylesine tozlanmış ki…

Sen… dündü/yarındı derken;

Benden tavsiye “şimdi” en erken!

***

KELİMELERİN ELLERİ:

Sonra topladı kelimelerini.

Sonra ayırdı renk renk.

Olmadı; kokuları da vardı.

Olmadı; tekrar topladı.

Acılarına serpeledi biraz.

Birazını taktı yakasına.

Eline yüzüne sürdü;

Kelimeye benzedi biraz!

Baktı ki her şey kelime!

 

Kelime… kalbindeki sızı!

Güneşi, ay’ı, yıldızı…

Kelime, kelime, kelime…

 

Bana bir kelime getir!

Beni kelimelere götür!

Mübarek bayramdır;

Ellerini öpeyim;

Kelimelerimi ver!

***

KALBİMDEKİ BESTE:

Çok şeye ihtiyacımız var:

Gökyüzü başımızın üstünde…

Sarmaşıklar her sabah bizim için açıyor.

Bizim için uçuyor kuşlar.

Elmalar dallarda bizim için kızarıyor.

Say ki neler var; görmeden geçtiğimiz.

İçtiğimiz bir yudum suyun sonsuz hikâyesi var.

 

Bi’ kaşık telâşe suyunda boğulanlar…

Çok şeye ihtiyacımız var…

Kazanamayız rüzgâr serinliğini.

 

Tefekkür yağmuru olmalı gözlerimiz.

Farkında olmak diye bir işimiz…

 

Deli gibi koşmalarımız hayra alâmet değil.

Sık sık unutarak kendimizi…

Mal mülk sevdâsıysa terlerimiz…

Bugün yarın gidiyoruz burdan.

Ölümün susmayan sesinde sen de varsın!

 

Çok şeye ihtiyacın var:

Su damlasını, gökyüzünü yaratamazsın.

Sakin ol!

Kalbinde bir şarkı var daima;

Yavaşla, dur, dinle!

Deli demezler; korkma;

Konuş kendinle!

***

YERİNDE:

Yerinde konuşmazsan duymazlar; yerinde sus!

***

ANLAMAK:

Ân/lan/makla başlayan şey…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*