Yaşamayı seçmek

Son zamanlarda sıkça dile getirilen intihar kavramını, sebep olan ve önleyen düşünce sistemini Risale-i Nur’un tespitleriyle ele almak istediğim için bu yazıyı hazırladım. Öncelikle intiharı istemek, düşünmek garipsenecek bir durum değil zira bu hayat bazılarımıza gerçekten zor. Ancak intihar ebedî bir kaybediş olduğu için sonucunda kaybetmeyeceğimiz alternatif yolları araştırmakla mükellefiz. Meselâ imtihanımız ağır geliyorsa aklımızdaki soruları biriyle paylaşmak, çıkmazda olduğumuzu söylemek ve diğer insanların bu çıkmazlardan nasıl kurtulduğunu soruşturmak üzerimize vazifedir. Bu yazıda bahsedeceklerim ahirete ve Allah’a imanı olan kişilerde intihar olgusunu çalışmaktır, ancak imanı olmayan kişilerle direkt intiharı değil de, inanca ve hayattaki varlığını sorgulamaya yönelik çalışmayı mantıklı görüyorum. Zira yaşayacak bir amacı olmayan, yaratılışının gayesini bilmeyen biri musibetlerle nasıl başa çıkabilir? Ahiretin varlığına dair şüpheli de olsa duyulan inanç, insana yaşama gücü verir, ancak kesin bir şekilde ahireti reddetmek intiharı beraberinde getirebilir. Araştırmalara da bakacak olursak ülkemizdeki intihar oranı birçok ülkeye nazaran düşük, bunun nedeni ise inancımızın intiharı yasaklamış olmasından kaynaklandığı düşünülüyor.

İntihar oranı dünya üzerinde en çok gençlerde görülürken ülkemizde yaşlı nüfusta daha fazla görülmektedir. Peki, en önemli intihar nedenleri neler?

TÜİK’in 2018 yılındaki intiharların nedenleriyle ilgili verilerinde 3161 olaydan 1155’inin nedeninin belirlenemediği yazıyor. Belirlenen nedenlerse sırasıyla şöyle: hastalık (677), geçim zorluğu (246), aile geçimsizliği (129), hissî ilişki ve istediği ile evlenememe (86), ticarî başarısızlık (6), öğrenim başarısızlığı (1). 861 vaka ise diğer kategorisinde değerlendirilmiş.

Gençlerimizin özgürlük, adalet, eşitlik, barış, geleceğini güvende hissetmesi gibi beklentileri var. Beklentilerine hitap edilmedikçe gençler kendilerini dışlanmış, değersiz hissedebiliyorlar.1 Bunun devlet ve sistem cihetini yetkili kişilere havale etmek ile beraber, gizli psikoloji yasası dediğimiz şeyden bahsetmek istiyorum; UMUT. Burada sihirli kelime umuttur. Hayatta gizli psikoloji yasası vardır ve ümitsizliğe düşmeyenin önüne kapılar açılıyor.

Bediüzzaman Hazretleri, umutsuzluğa karşı “Lâ taknetû” kılıcını kullanınız diyor, yani ayetin uzun manasıyla; “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz”. Zira himmetimiz, yani çalışma gayretimiz (benim yorumumla yaşama gayretimiz) şevke binip hayat meydanına çıktığı vakit en evvel şiddetli bir düşman olan “yeis/ümitsizlik”e rast gelir. Bu düşmana karşı “Lâ taknetû” kılıcını kullanacağız. Sonra hak için hizmet etmenin yerine geçen “üstün gelme meylinin istibdadı” hücum eder. Yani buna okulda/iş yerinde rekabet diyebiliriz, bu rekabet ve üstün gelme duygusu çalışma ve yaşama gayretimizin başına vurur, düşürtür. Buna karşı ise “Kûnû lillah” yani “Allah için olunuz” hakikatini o düşmana göndereceğiz. Zira insanların ona mertebe vermesi için çalışan, illa bir yerde hayal kırıklığına uğramıştır. İnsanların kendine saygı duyması için hizmet eden, mutlaka saygısız muameleye maruz kalmıştır. Bunun sonucunda çalışma ve yaşama gayretinden kopmamak için çalışma amacımızı Allah’a bağlayacağız, O (cc) memnun ise insanlar memnun olmasa da olur.

Daha düşman biter mi! Sonra hedefine küçük adımlarla değil de büyük adımla gitmek isteyerek sebepler dairesindeki basamakları atlatan “acelecilik” karşısına çıkar. Ayağını kaydırır. Buna karşı da “Sabırlı olun, sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın”2 ayetini siper etmek gerekir. Yani madem rekabet duygun var, madem acelecilik hastalığın var ve ayağını kaydırdığı için şevkin kırılıyor, yaşama arzun gidiyor, öyleyse sabır yarışında düşmanlarınla yarış ve onları geride bırak! Günümüz gençleri arasında belki hız çağında olmamız kaynaklı büyük bir sorundur; hızlı para kazanmak, hızlı hedefe varmak, kolay makam elde etme arzusu… Hızlı olmayınca da pes edip “Bu hayatta yaşanmaz!” nidaları duyuluyor. Teknoloji hızlı olsa da, bu dünyada bazı şeyler yavaş işler, sebepler basamaklarını sabırla tek tek çıkmazsak hiçbir yere varamayız.

Sonra kendi cinsinin hukukuyla ilgili olan, ve kendi hukukunu da aramakla mükellef olan insanın karşısına “fikr-i infirâdî yani kendini düşünme ve yalnızca kendi fikrine güvenme” ortaya çıkar. Buna karşı ise şu hadisi esas alacağız: “Sizin en hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır.” Yani insanlar benim kıymetimi bilmese bile, devletten hak ettiğim maaşı alamasam bile, okuduğum bölüm bana çok kazandırmayacaksa bile, insanlara faydalı olacaksam ben en hayırlılar arasındayım inşaallah. Bu demek değildir ki maaşım az olsun, kıymetim hiç olsun. Hayır, ancak bu korkularla çalışmaktan ve yaşamaktan geri durmayacağım çünkü benim esas gayem kendi menfaatim değil, hayırlı bir insan olmaktır.

Sonra “başkasının tembelliğini kendimize dayanak yapıp,” “kimse yapmıyor ki ben neden elimi taşın altına koyayım” demektense, veya başkasının rahat hayatını nazara verip “sen de öyle yaşa” diyen düşmana karşı, şu kale gibi cümleyi himmetimize sığınak yapmak lazım: “Tevekkül etmek isteyenler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.”3

Sonra acizlikten ve nefse güvenmemekten dolayı çıkan işi birbirine bırakmak olan gaddar düşman çıkıyor. Gayretimizin elinden tutup oturtturur. Buna karşı ise “Siz doğru yolda oldukça sapıtmış olanlar size zarar veremez”4 ayetine dayanacağız. Yani dünyada birçok yalan dolan ile para kazanan, benim mesleğimi birkaç sertifika ile elde edip yüklü miktar kazanan insanlar var, ancak ben onlara bakıp kendi gayretimden vazgeçmeyeceğim, çünkü ben doğru yolda oldukça onların eğriliği bana zarar vermeyecektir.

Sonra ise “Allah’ın vazifesine müdahale eden dinsiz düşman” gelir, sonuçtaki başarısızlık ve mağlubiyeti nazara vererek, himmetten ve yaşamaktan vazgeçirmek ister. Yani boşa giden çalışmaları misal göstererek, muhatabının şevkini kırmak ister. Buna karşı ise; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”5 ve “Efendine amirlik taslama” hakikatleriyle o düşmana haddini bildirir. Yani “Ben Allah’tan ücretimi; vazifemi ifa ettikten sonra ancak tebligatım için alırım.” der. Neticeyi Allah’ın muradına bırakır, Allah ile pazarlık yapmaz.

Buradan da netice alamayan o dessas düşman, “rahata meyil” ettirmek ile o insanı basitleştirir. Bu rahata meyil, sihirli cellât gibidir veya zehirli bala benzer. Buna karşı biz, çalışmayı, hem fıtratın esası, hem de Kur’ân’ın önemli bir talimatı olarak alır, kabul eder, çalışmamızı sürdürür ve yaşamaya devam ederiz.

Bu çıkardığım tespitler, intihar düşüncesi olan bireyler ile konuşulacak tespitler değildir. Bunlar, her birimizin kuşanması gereken ve intihar kararının önünü alabilecek Risale-i Nur’un Münazarat adlı eserinden çıkardığım düşünce sistemidir. Musibetlerin altında ezilmemek için önceden bu zırhı kuşanmamız gerekir.

Peki, kısaca intihar etmek isteyen biriyle nasıl konuşulmalıdır, ondan da bahsedelim. Beyond Blue adındaki organizasyon, intihar hakkında konuşmanın intiharla ilgili düşünceleri olan kişilere umut aşılayabileceğini öne sürüyor. Bu konuşmayı yapmak için uzman olmaya gerek yok zira intihara meyilli kişiler önce yakın gördüğü kişilere açarlar düşüncelerini.

İngiltere’de intiharla mücadele eden yardım kuruluşu Samaritans, intihar etmeye meyilli biriyle konuşurken şunlara dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor:

– Karşınızdaki kişinin rahat edeceği sessiz bir yer seçin.

– İkinizin de konuşmak için yeteri kadar vakti olduğundan emin olun.

– Yanlış bir şey söylerseniz paniklemeyin, kendinize fazla yüklenmeyin.

– Karşınızdaki kişiye odaklanın, göz kontağı kurun, telefonunuzu kenara bırakın ve bütün dikkatinizi verin.

– Sabırlı olun. Bir kişinin açılması zaman alabilir.

– Evet ya da hayır gerektiren sorulardan ziyade daha uzun cevap gerektiren sorular sorun. Anladığınızı kontrol edin.

– Bölmeyin ya da bir çözüm önermeyin. Diğer kişinin nasıl hissettiğine dair kendi düşüncelerinizi ileri sürmeyin.

– Profesyonel bir yardım aldıklarından emin olun. Şayet psikiyatr desteği almıyorsa ve reddediyorsa, ara ara hatırlatmakta fayda var ancak diretmek olumsuz sonuç verebilir. Bu esnada bir yetişkine (öğretmene veya bir akrabasına) durumu anlatılabilir, izlenmesi ve yalnız bırakılmaması gerektiği anlatılabilir.

Dipnotlar:
1) Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İntiharla İlgili Şakalar Bile Ciddiye Alınmalı” konuşmasından kesit.
2) Âl-i İmran Suresi: 200.
3) İbrahim Suresi: 12.
4) Maide Suresi: 105.
5) Hud Suresi: 112.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*