Divan şiirinde bahara bakışlar (1)

Bir sohbet arasında sözünü kırmayacağım sevgili dostum “Osmanlı şiirinde bahara dair bir yazı yazsanız olmaz mı?” dedi. Teklifi geri çevirmem mümkün değildi. Nasıl bir yazı yazacağımı düşünürken; kadim şairlerimizi hayalen bir mecliste buluşturarak konuşturma fikri geldi aklıma.

Birçok şairi bir araya getirmek gerçekte mümkün olmasa da tasavvur dünyasında “Niçin olmasın?” dedim ve eldeki divanları tarayıp beyitler seçtim. Sıra şairleri konuşturmaya geldi. Şairleri konuşturmak o kadar da kolay değildi. Her birinin üslubu ayrı, tarzı ayrı, makamı, mevkii ayrı idi. Birleştikleri tek nokta şair olmalarıydı. Ruhaniyetlerinden müsaade isteyerek söze başladık…

* * *

Söze muhabbetullah kahramanı Nesîmî girdi. Yanlış anlaşılan sözleri dolayısıyla acımasızca şehit edilen şair, her meselede olduğu gibi bahara da muhabbetullah penceresinden bakarak söze girdi:

Bahâr oldu vü açıldı yüzünden perde gülzârın

İrişdi goncenin devri zamânı kalmadı hârın

Bahar oldu ve gül bahçesinin yüzünden perde açıldı. / Goncanın devri geldi, dikenin zamanı kalmadı.

Nesîmî, ruha verdiği heyecan ve coşkuyla baharı teşhis ederek söze girdi. Gül açıldı dikenin işi bitti. Artık gülün saltanatı başladı. Şimdi sıra muhabbetullah şarabı içerek mest olmaya geldi. Gül geldi, lale açıldı, ruh bu güzellikler karşısında mest oldu. İlahî aşk şarabı gönlü hakikî sevgiliye çevirdi. Her şey mevsiminde güzeldir. Gül ve lale de bahar mevsiminde güzeldir, hoştur. Gönül bahar güzellikleri ile coşunca İlâhî aşk kalpte uç vermeye başladı:

Geldi gül açıldı lâle gel beri sun cân

Lâle vü gül fasl-ı nev-bahâr ile hoştur

Bahar hal sahibi şairi coşturmuş, içi içine sığmıyor, taşkın ruhu sır perdelerini yırtmaya, hakikati âşikâr etmeye içinden dayanılmaz bir arzu duyuyordu. Dudaklarından şu beyit döküldü:

Gülistân Tûr-ı Kuds oldu bahârın nûr u nârından

Gel ey Mûsâ gör âsârın şecerden nûr ile nârın

Gül bahçesi, baharın nuru ve ateşinden kutsal Tur dağı oldu. / Ey Musa gel, ağaçtan nur ve ateşin eserlerini gör.

Bahar, şairi Kur’an-ı Kerim’deki Hz. Musa (as), Tuva Vadisi; ağaçtan yükselen ateş ve nurla gelen tecelli hitabına götürmüştü. Hz. Musa (as) ürkmüştü, ürpermişti. Ateş sandığı ağaçtan yükselen ve kendisine gelen İlâhî hitaptan.

Nesîmî’yi bahar manzarası o Kur’an ayetlerine götürmüştü. Sevgi böyle bir şey… İnsan neyi severse dünyaya onun penceresinden bakar. Bu bakış sebepsiz, temelsiz değildi. Baharla canlanan gül bahçesinin ağaçlarından ateş gibi, kor gibi güller açmış. Aydınlık bahar güneşinin altında serapa muhabbetullah kesilen Nesîmî ancak böyle bir manzara ile kapıldığı cezbeden nasıl sükûnet bulacaktı?

Nesîmî baharın verdiği şevk ve heyecanla sözlerine devam etmek istiyor, taşkın ruhu bent dinlemiyor, taşmak, yayılmak istiyordu. Bütün bahar güzelliklerinin bir Cemil-i Zülcelâl’in esmasının tecellileri olduğunu biliyor, cemal tecellisiyle tutuşup kor kesiliyordu:

İrem gül-zârı ey hûrî bu ma’nîden yüzündür kim

Sekiz cennet ayân oldu yüzün bâğ u baharından

Ey Hurî, İrem gül bahçesi senin yüzündür ki; / Bu manadan sekiz Cennet senin yüzünün bahçe ve baharından meydana geldi.

Bütün güzellikler, Cennet ve içindekiler hep esma tecellilerinden ibarettir. İnsan aşkın olanı ancak bilenle ifade edebilir. Bu yüzden mecazın eteklerine sarılır. Cemal tecellilerini Nesîmî huri ve Cennet metaforlarıyla açıklamaya çalışıyordu.

Bütün güzelliklerin kaynağı Mahbub-u Ezelî ve Ebedî olan Allah’ın Cemîl isminin tecellilerinden başkası değildi. Bunca güzelliği, yeryüzüne halifesi olarak gönderdiği insanın önüne sofra gibi seren, bunları herhalde kısa bir dünya hayatı için yaratmış olamazdı. Bunlar örnekti, teşvik için birer armağandı, asıl bahar ötelerdeydi.

Bu güzellikler gaflet verip azıtmak için değil, bakıp ibret alarak hazırlanmaya teşvik içindi. Bu rengârenk manzaralarla güzellikleri gösteren, insana öldükten sonra dirilmenin, haşrin ilkbaharını hatırlatmak, ona arzu ve heyecan uyandırmak içindi:

Bu elvânın bedî’in gör yine haşrin rebî’in gör

Bahârın büt cemî’in gör dirilmiş İsm-i A’zamdan

Bu renklerin güzelliğini gör, yine haşrin ilkbaharını gör. / Baharın bütün güzelliklerinin İsm-i A’zamdan yaratıldığını gör.

Görülen renklerin güzelliği, ölmüş tabiatın bu renk cümbüşü içinde yeniden dirilişi, baharın güzelliğinin kaynağına yüzünü çevirdi. Bütün güzellikler Allah’ın İsm-i A’zamının tecellileridir. Kabına sığmayan şair, esma tecellileri ile mest olan şair; kendine gelir gibi olunca ölüm gerçeğine karşı meclise şu beyti ile ümit vermek istedi:

Gel firâkından gel ey bülbül sabûr ol ağlama

Kış geçer handân olur gülşen gelir fasl-ı bahâr

Ey bülbül, gel, ayrılığından (dolayı) ağlama, sabırlı ol: / Kış geçer, bahar mevsimi gelir gül bahçesi güler.

Meclistekiler bu teselli mısralarıyla rahat bir nefes alıp tebessüm ettiler. Her kışın bir baharı elbette olacaktı. İnsan yeter ki sabretmesini bilsin.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*