Sevilmek zorunda değilim!

S-Sevdiklerimiz bizi sevmeli mi?

C-Sevse çok güzel olur.

S-Sevmek zorunda değiller mi yani?

C-Elbette değiller.

S-Sevilmediğim zaman ne yapacağım peki?

C-Sevilmemek senin suçun mu ki birşey yapasın?

S-…

Sorunlarımızın bir kısmı, yukarıdaki diyalogda geçtiği üzere sevmek beklediğimiz nazarlardan nefret görmemizdir. Afallayıp kalıyoruz. Sevilmemek bizim ayıbımızmış gibi, değer görmemek bizim suçumuzmuş gibicesine, sevilmek ve kabul görmek için kendimizi paralıyoruz. Değerimizi karşıdakine göre belirliyor, öz değerimizi oluşturmuyoruz.

Bu konu beni hep çocukluğuma ve babanneme götürür. Babannem bizimle maddî-manevî çok güzel ilgilenirdi. Her torununu kenara çeker derdi ki; “Sen bir pırlantasın, sen bir incisin, senin içinde cevher var, medâr-ı iftiharımızsın, sen bir yana Aksaray bir yana” gibi cümlelerle kuşatırdı bizi. Kendimizi çok değerli hissederdik, oraya ait hissederdik. Bu tavrı şu mânâda işe yaramış hayatımda; biri beni sevmediği zaman, beni hatalarımdan ibaret görüp hayatından direkt çıkarmak istediği zaman diyorum ki; beni sevmemesi benimle ilgili bir problem değil, zira ona bir zararım dokunmadı. Ben sevilmeye değer biriyim. Bana değer vermemesi onunla ilgili bir problem. Elimden geleni yaptıktan sonra sevilmeme sorumluluğunu üzerime almayacağım.

İnsanların beni dışlayıp, benimle konuşmayı tercih etmemeleri onların problemi. Benim Rabbim bana değer verip yaratmış, onlar vermese ne olur. Benim Rabbim beni muhatap alıp benimle konuşmuş, onlar dışlasa ne olur… Ben Rabbimin incisiyim, Ondan başkasının sevgisine kul değilim. Sevilmek güzel şey, lâkin onların beni sevmelerinin peşinde koşmak zorunda değilim… Sevilmek zorunda olmamak düşüncesi, insanı özgür bırakıyor sanki… Ayrılamayacağım bir ortamsa minimum düzeyde sevgi beklentisi olmaksızın iletişim kurmak, ayrılabileceğim ortamsa eğer ayrılmak en güzel çözüm.

Burada bir danışanımın beni çok etkileyen bir cümlesini aktarmak istiyorum, itiraf etmem gerekirse bu tavrından kendime çok ders çıkarmıştım. Kısaca hayatı şöyle; doğduktan sonra annesi terk etmiş ve hayatı boyunca annesini ve anne tarafını görmemiş, babası küçükken çok ilgiliymiş ancak evlendikten sonra kızını reddeder hâle gelmiş; babanne ve dedeyle yaşıyor, orası da sıkıntılı bir ev hayatı vs. Ailesi tarafından sevilmemek, özellikle anne tarafından terk edilmek konuları açıldığında; “Allah beni dünyaya gönderirken söz vermedi ki güzel bir ailen olacak diye, nasıl isyan edeyim? Seni seven anne baban olacak diye de söz vermedi. Bana verdiği o kadar nimetler içinde ‘Anne baba sevgisini vermedi’ diye nankörlük edemem.” demişti. Açıkçası o kadar doğru, bir o kadar da ağır bir cümle. Annen baban tarafından sevilmemeyi kabul edip, bu sorumluluğu üzerine almamak… Sana verileni kabul etmek ve oradan devam etmek… İşte danışanımın yaptığı şey buydu ve gerçekten çok takdir ettim ancak şu kısmın onu çok zorladığını fark ettim; babasının sevgisizliği. Çünkü babası onu küçükken çok sevmiş ve ilgilenmiş ancak şu an tam tersi. Geçmişindeki sevgiyi tekrar alabilme ihtimali uğruna çırpındı durdu, nice konuşmalar yaptı babasına ancak daha da kötü oldu. En son olan olaylar sonucu, babası tarafından sevilmek zorunda olmamayı da hayatına aldı. Bunu hayatına almadan evvel kendini o kadar kötü tanımlıyordu ki; “Ben sevilmeye lâyık değilim zaten, değerli değilim, babam bile böyle yapıyorsa başkası neden yapmasın, kesin ben suçluyumdur, ben çok kötü bir evlâdım ki sevilmiyorum” vs. Hep kendi değerini bu kişiler üzerinden belirliyordu, çünkü sevilmek bekliyordu.

“Ben, onlar beni sevmeden de değerliyim” cümlesini hayatına alınca beklentilerini ve kavgalarını ve kendini suçlamalarını bıraktı. Ağladı, çok ağladı, çünkü birinden sevilme beklentisini bırakmak, onun ölümü kadar insanı üzebilir. Ama ilginçtir ki, ilişki devam edebilir. Yani selâm kelâm yine vardır, ama sen sevilme beklentisinde olmadığın için kavgaların yoktur. Hüznünle birlikte huzurun vardır. Artık kendi hayatın vardır, sevdiğin ve zorlamaksızın sevildiğin yerlerde daha çok bulunma arzun vardır. Zorlamazsın artık… Ve belki de hakikî sevgiyi ve sevmenin sırrını böyle bulursun.. Rabbinin sevgisini..

“Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder.”1

Dipnot:
1) Said Nursî, Lem’alar, Y.A.N., s. 275.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*