Dobra dobra konuşmak

 

Bazı insanlar nerede ne konuşacağını bilmez ama buna güzel bir isim takar ve “Dobra dobra konuşuyorum ben, içim dışım bir benim” vs. der… Bu açıklama beraberinde bir soruyu akla getirir; onun gibi olmayanlar yapmacık veya sahte mi? Doğru anlaşılayım diye kelimelerini seçerek konuşan insanlar, samimiyetsiz mi?..

TDK’ye göre dobra kelimesi Bulgarcadan gelen bir kelimedir ve “iyi, güzel, anlaşılır” anlamlarına gelir. Yani üslup değil içerik ile ilgili bir ifadedir dobralık. Pat pat söylemek değil; iyi, açık ve anlaşılır konuşmaktır.

Arkadaş ortamında ilk zamanlar özgüven ve cesaret olarak adlandırılan bu konuşma biçimi, zamanla sahibini yalnızlığa ve dışlanmaya iter. Çünkü böyle biriyle takılmak arkadaşlarını sürekli tedirgin ve savunma halinde olmaya iter. Yalnız kalmaya başlayınca da, “insanlar açık sözlü olmayı kaldıramıyor canım!” diye yine başkalarını suçlar. Bir başka savunma mekanizması ise, söylediğinin doğruluğunu nazara vermektir. “Yalan mı söylüyorum, hepsi gerçekler.” Evet doğrudur, “Her sözün doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek, doğru değil.”

Her şeyi rastgele söylemek toplum tarafından özgüven ve cesaret olarak algılanıyor dedik, esasen durum çok daha başkadır, bu iletişimin en ilkel hâlidir. Söylediklerini süzgeçten geçiremeyen, kontrolsüzce konuşan bir insan, kendini eğitmemiş insandır.

“Kontrolsüzlük bir özgüven veya cesaret değil, otokontrol sorunu ve kişisel gelişim eksikliğidir” (Serhat Yabancı)

Konuşma aralarında üsluplarının kırıcı olduğunu fark ettiklerinde şöyle söylerler: “Ama kalbim temiz.” Ne önemi var, öyle değil mi? Kalbimizi davranışlarımız temsil eder. Davranışın olumsuz olduğu sürece kalbinin temizliği kimi mutlu eder? Yetişkin insan, kalbî ve aklî davranışları arasında bir tutarlılık kurdukça yetişkinliğe erişmiş olur.

Burada bu sorunu çözmenin ilk yolu, kişinin sorunlu bir dile sahip olduğunu kabul etmesidir. İkincisi ise bunu düzeltmek için çabalamak istemesi, yani ben buyum, beni kabul eden böyle etsin deyip bırakmayacak. Peki, bu bilişsel düzeltmelere biraz göz atalım:

• Verilecek mesajı doğru kelimelerle, doğru seste ile doğru yer ve zamanda ifade etmek, sahtelik veya rol yapmak değildir. Sahtelik tarz ile değil, içerikle alâkalıdır. Biri seni dobra dobra konuşarak da kandırabilir.

• Sakin ve yumuşak ifade ettiğinde de ciddiye alınır ve anlaşılırsın. Net olmak, sert olmak değildir. Bazı insanlar, yumuşak huylu ve sakin insanları “kolay insan” olarak görebilir ama bu herkesin öyle olduğu anlamına gelmez. Bir kişi sömürecek diye, doğrumuzdan vazgeçmemiz gerekmez.

• Aklına geleni o an değil de başka zaman söylediğinde kimseyi kandırmış olmazsın.

• Duygularını yönetmek, rol yapmak değildir. Mesela öfkelendiğinde öfkeni yönetmen, öfkeni gizleyip rol yaptığın anlamına değil, onu yönetip uygun simgelerle ifade ettiğin anlamına gelir.

• Cümlelerine ahenk kattığında, duygu yüklediğinde, kırmadan ifade etmeye çalıştığında zayıf görünmeyeceksin. Aksine kendine güvendiğini yansıtacaksın. “Ben kırılmaktan korkmuyorum” mesajıdır bu.

• Seni temsil eden davranışlarındır, niyetlerin veya beklentilerin değildir.

• Yanlış söylemlerini niyetlerin doğrultusunda savunursan bir süre sonra inandırıcılığını kaybedersin.

• Şayet senin tarzın genel kabul gören ve doğru olan bir yöntem olsaydı, bilimsel olarak doğru iletişim başlığı altında olurdu ve daha fazla kişi tarafından kullanılırdı.

• Bu durumu değiştirmek çok zor değil. Sadece önce kontrolsüz iletişiminin hatalar içerdiğini kabul etmekle ve kendinle ilgili algılarını değiştirmekle başlayabilirsin. Bu tip değişimler zaman alabilir ama çaba ile sonuç alınan konulardır.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*