Alo! Hayat? Orda mısın; öldüm ben bu yaşamaktan!
* * *
SÜKÛNETE DAVETİYE
Sakin ol; zaten hayat yavaş! Sakin ol; zaten geçemezsin hayatı!
Sakin ol; anca görürsün yaşamayı!
Sakin ol; mevsimlere baksana; nazlı ve heyecanlı.
* * *
SAVAŞSIZLIK ÖZLEMİ:
Şunun şurası… Şu dünya gemisinde, yolcuyuz be abi! Ne bu kavga gürültü! Köşe bucak kapmaca! Hırslarımız dizginsiz bir at… Nereye böyle; kan ter içinde! Bu savaşlar olacaksa… Bu buluşlarınız olmasaydı! Biz iyiydik geceleri… Mum ışığında, ay ışığında… Aşktan gecelerimiz vardı. Masaldan dünyalarımız… N’ettiniz böyle; korkulu rüyalara, kaygılı hülyalara attınız bizi! Beğenmedim sizi. Adınız kavga, soyadınız menfaat… Büyük balıksınız; anladık da… Hak yiyen; her şeyi yer. Dünya hazmı zor bir sofra; boğazınızda kalacak; bilesiniz!
* * *
NEFES:
Her nefesin ilk ve son olduğunu bilmek… Ve şu ân nefes alıyoruz ya… Ve ne çok şu ânı unutturan nelerin peşindeyiz! Yakamıza yapışan ve bizimle ilgisi olmayan nelerin kaygısındayız! Hayatı ıskalama lüksümüz yok ki…
* * *
İNSANLIK [DİLİ]:
…ki insanız diye yola düşseydik…hangi insan bizi yoldan çevirirdi! İnsanın dili her yerde aynı: İnsanlık!
* * *
KISMET:
Dağına göre;
Kar, rüzgâr…
Kısmetini arar!
* * *
YABANCI:
Birbirimize ve dahası kendimize çok uzak ve yabancıyız. Çok zaman uzağında yaşıyoruz kendimizin! Kendinle aran nasıl, deseler, ne deriz? Ve… hayat hikâyesini dinledim de yoktu içinde [kendisi!] Şu her nefes yeniden doğmak var ya… Yeniden selâmlamak âlemi… Ah… okulların öğret/e/mediği…
* * *
ACILAR:
Acılar o kadar üst üste ki… Ekmeğin kokusu nasıldı? Acı, acıyı kesiyor; eksiliyor bir yerlerimiz daim. Uzun uzun gökyüzüne bakarolduk. Acılar da acır oldu bize! Böyle değildik; n’oldu bize!
HAYAL:
“İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.” demiş; Yahya Kemal olmuş. Hayali kirleten hayallerden uzak kalmak hayal ve hakikatiyle… hayal olmadan hayat gibi hayatlara yapışmak güzelliği ile…
* * *
KİTAPLARIN KANATLARI:
Tokyo… Almanya… Kitap, gazete, dergi okuyor.
Biz? Okur gibi yapıyoruz. Onlar orda; biz nerdeyiz! Kitapların kanatları vardır. Ve kuşlar kaptı kaçtı hayallerimizi… Adamlar okuyor azizim!
* * *
HAKİKAT ÇAĞI:
Hangi partiyi mi tutuyorum? Amma da soru, ha! Ben bir bütünüm… Parti; parça bölük demek… Önce bi’ kendini tut; ötesi kolay… Soru değil ki bu; “soru” sor!
Bir de hangi grup, hangi cemaat? Hangi dernek, hangi tarikat? Bunlar da soru değil; hakikat arıyorum; hakikat…
* * *
ALMAK-VERMEK:
Birinden bir şey alırken ağırlaşıyor; verirken hafifliyorsunuz! Size de öyle mi geliyor? Yani almak mı rahatlatıyor; vermek mi?
* * *
BAKIŞ AŞKI:
Bir aşkla bak ki bir çiçeğe… bin aşk devşiresin!
* * *
YAŞAMAK:
Yaşamak… Bin hasret… Bin özlem… Bir kavuşmak; bin ayrılık… Gül bahçesinde renk renk gülen gülleri unutup bir dikenin batışından çığlık atmak ya da dikenleri “bekçi” bilip gülleri daha bir dikkatli koklayıp aşkın sırrına yol almak… Yaşamak aah! Bir doğuş; kaç ölüm…
BİR FOTOĞRAF DENEMESİ:
Böylesini gördüm, duydum deme! Bu tezat, bu muamma, bu açmaz. Tecâhül, tegâfül, teşâur iç içe… Merakınızı mucip oldu; dilinin altındaki ne, diyorsunuz. Diyeyim o zaman: “Kimsenin kimseden korkmadığı; herkesin herkesten çekindiği mi! Acayip bir hâller vesselâm…”
* * *
UNUTULAN ÖLÜM
Dünya çok değişti.
Caddeler, sokaklar naylon…
Çocuklar çocuk değil artık…
Büyükler büyük değil…
Besteler ruhsuz bir hikâye…
Şiirler avutmuyor hayali.
Romanlar dertleri azdırıyor.
Doktorlar tedaviye muhtaç…
Çözüldü mü zinciri dünyanın!
Aysız, güneşsiz mi kaldık!
Yıldızlar dökülüp gitti mi!
Bitti mi sihri gecelerin!
Şimdi her taraf gürültü…
Haberler patırtı, çatırtı…
Hangi mevsimdeyiz;
Bilen var mı?
Koş, koş da… nereye?
Dünya fani…
Ölüm diye bir şey var.
Bu evler, bu yollar fani…
Bir gün aniden gideceğiz.
Öleceğiz, öleceğiz yani.
Bu kavgalar bitecek.
Bu hırslar, kızgınlıklar…
Sevgimiz kalacak bize.
Haberler habersiz benden.
Biliyorum; ezilip duruyor insanlık.
Çirkinleşiyoruz ölümü unutunca.
Para pul yığanlar bir yanda…
Bir yanda cimriler, zalimler…
Ölüm ah, unutulan bir şey…
* * *
İNCE SIR:
Susmak başka; sus pus olmak başka; karıştırma! Hürriyet başka; serserilik başka bi’ şey… Alçaklık… yerlerde sürünmek; alçak gönüllülük kalplerde yer bulmak… Cimrilik, insanlık dışı; iktisat, mertlik… Ağır başlılık… ağır, sakin, merhamet; kibir mi; yenmez içilmez.
* * *
ENFÜSÎ-AFAKÎ:
Çok uzaklara gitme; kendini bulamayacaksın!
* * *
BEKLEYEN SORULAR:
Çok soru-m var da;
Orta/k/lık dar/da!
* * *
İSİM HAKKI:
Her şeyin adının hakkıyla konacağı zamanlar da gelir belki!
* * *
[KENDİMİZLE] YÜZLEŞMEK:
Mürüvvet Hala’mla konuşurken: “Geldi güz; kılığını düz!” deyiverdi. Al sana şiir… Anadolu muhayyilesinin bir mevsimi özetleyişi… Buradan şuraya gelelim:
Bugünler bağıra çağıra geldi. Bu hastalıklı günlere birdenbire düşmedik. Bu her anlamdaki güze, kışa… Ne yaptık ve yapıyoruz da böyle solduk, silindik, donduk! Dövünmeye gerek yok. İç ve dış kılığımızın tozunu toprağını alalım/atalım. Taşkınlıklarımızdan, azgınlıklarımızdan vazgeçmek için bir fırsat bu yaşadıklarımız. Bu içimize yolculuğu herkese tavsiye ederim. Kendimizle yüzleşmeden buradan gitmeyelim.
* * *
İlk yorumu siz yazın