Ben (2)

İki Sanat, iki ayna: Bediüzzaman’ın ikili değerlendirmeleri ben’in farklı yüzlerini belirlemeye yöneliktir:

“İ’lem Eyyühel-Aziz!

Otuz seneden beri iki tagut ile mücadelem vardır. Biri insandadır, diğeri âlemdedir. Biri ‘Ene’dir, diğeri ‘Tabiat’tır. Birinci tagutu gayr-ı kasdî, gölgevari bir âyine gibi gördüm. Fakat o tagutu kasden veya bizzât nazar-ı ehemmiyete alanlar, Nemrud ve Firavun olurlar.

İkinci tagut ise, onu İlahî bir san’at, Rahmanî bir sıbgat, yani nakışlı bir boya şeklinde gördüm. Fakat gaflet nazarıyla bakılırsa, tabiat zannedilir ve maddiyyunlarca bir ilâh olur. Maahâza o tabiat zannedilen şey, İlahî bir san’attır.

Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükürler olsun ki, Kur’ân’ın feyziyle, mezkûr mücadelem her iki tagutun ölümüyle ve her iki sanemin kırılmasıyla neticelendi.

Evet Nokta, Katre, Zerre, Şemme, Habbe, Hubab Risalelerimde isbat ve izah edildiği gibi; mevhum olan tabiat perdesi parçalanarak altında şeriat-ı fıtriye-i İlahiye ve san’at-ı şuuriye-i Rahmaniye güneş gibi ortaya çıkmıştır. Ve keza firavunluğa delalet eden ‘Ene’den, Sâni’-i Zülcelal’e raci’ olan ‘Hüve’ tebarüz etti.” (Mesnevî-i Nuriye)

Allah Kur’ân’da ben ifadesini Zatı için kullanmıyor. Çünkü ben mahluk için bir zannı ifade eder. Allah ben değildir çünkü Zati bir kıyas unsuru varlık ifade etmez. Mutlak ve sınırsız bir varlık kıyas unsuru olamaz, benliği bu anlamda kıyas ifade edemez dolayısıyla ifade de edilemez.

Tolstoy “İnsanın gerçek benliği ruhânîdir. Ve bu benlik herkeste aynıdır. Öyleyse, insanlar nasıl eşit olamaz ki?” diye soruyor.

Ben / cil/ eyin

Ben

Bencil

Bencileyim

Bediüzzaman ‘ben’in kıyas unsuru olmasına vurguya devam ediyor:

“İ’lem Eyyühel-Aziz!

Hayat-ı insaniyenin vezaifinden biri de kendi cüz’î sıfatlarını, şuunatını, Hâlık’ın küllî sıfatlarını, şuunatını fehmetmek için bir mikyas yapmaktır. Amma, âlem-i âhirette haşirdeki şuunat-ı azîmesini ve kıyamette emvatın ihyasıyla ahval-i umumiyesini fehmetmek için, ancak güz mevsiminin kıyametiyle baharların haşri, haşir ve kıyamet-i kübrada Hâlık’ın şuunatına mikyas olabilir.” (Mesnevî-i Nuriye)

Her kıyamet yeryüzeyindeki en baskın türü yok ediyor. Meselâ bir kıyamet-i suğra olan birinde dinazorların yok edilmesi gibi… Beklenti büyük kıyametin asıl insan üzerinde görüleceği… Tabiî bilimin bu önerisi insanı yeryüzünün merkezine koyduğu gibi aslında büyük kıyametin âlemin iç içe patlamasını netice vererek yeni bir fiziğin, yeni bir hayatın ve yeni bir insanın yaratılacağı kabulünü içeriyor. İnsanın âlemin ve hayatın bütününü içeren karakterini benlik ile evrenin varlığını kıyaslayabilmesi olarak gösteriyor.

“S- Kimsin? Ölsen yine sen misin? Bedenin inhilali ruhun şahsiyetine tesir etmez mi?

C- Ben bu anda, seksen Said’den telhis ile tezahür etmişim. Onlar müselsel şahsî kıyametler ve müteselsil istinsahlar ile çalkalanıp şu zamana beni fırlatmışlar. {(*): Müstensih kalem-i kudrettir.}

Şu (Said) yetmiş dokuz meyyit, bir hayy-ı nâtıkın fihristesidir. Eğer zamanın suyu donup dursa, mütemessil olan o Saidler birbirlerini görseler, şiddet-i tehalüften birbirlerini tanımayacaklardır. Ben onların üstünde yuvarlandım; hasenat, lezzat dağıldı kaldı. Seyyiat, âlâm toplandı, yüklendi. Nasılki şimdi o merhalelerde daima ben benim.

Öyle de mevtimle gelecek menzillerde de yine ben benim. Lâkin her senede şu menzilhanelerdeki zerrat, iki muhaceret-i umumî yaptığından, ene dahi libasını değiştirir, yırtılmış Said’i atar, yeni Said’i giyer.” (Sünuhat)

Aklın Gözü’nde Douglas Hofstadter “düşünceler” kısmında şöyle der; “İnsanlar kendi yüzlerini imgeleri yansıtan dışsal gereçler olmadan göremezler ve bir imge asla orijinali ile aynî değildir. Kendimizi nesnel olarak görmeye ve anlamaya yaklaşıyoruz ama, hepimizin içinde kendine özgü bir görüş açısı olan güçlü bir sistem vardır ve bu güç aynı zamanda kısıtlılığın garantisidir. Belki de bu savunmasızlık -kendimize attığımız bu kanca- yok edilemeyen ‘ben’ duygusunun kaynağıdır.”

Bunu açıklarken de televizyonun kendi imgesinin kendi ekranı üzerine yansıtılması deneyini kullanır. Böylece birbiri içinden görülen git gide küçülen ekranların imgeleri oluşacaktır. Bediüzzaman’ın karşılıklı güneşe tutulmuş ayna örneği de benzer ilişkiyi kurmayı önerir. Bir televizyon ekranında bu tip “öz-imgelerin” ilginç bir yönü de, son derece karmaşık bir duruma gelerek video geri iletimdeki kökeninin tümüyle gizlenmesidir. Ekranda yalnızca çok zarif ve karmaşık yapı biçimini alır. (Devam edecek)

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*