Kahramanmaraş’ı geziyorum

Ağustos sıcağında “Gidilebilecek en güzel gezi rotası doğu illerine olandır” fikrine nasıl ikna olduk bilmiyorum ama biz mâaile Ağustos sonu özel aracımızla ilk durağımız olan Maraş’a doğru yola revan olduk. Akşam saatlerinde Maraş’a vardık. Arabada klima, kaldığımız yerde de klima olunca Maraş’ın kavruk sıcağıyla ancak ertesi sabah tanışma fırsatımız oldu. Sıcağı tarife kelimeler yetmez.

Neyse ki Rize’nin nemli havasında adeta bordo bereli gibi yetiştiğimiz için kuru sıcak bize çok etki etmedi. Biz çok etkilenmemiş olsak da 4 yaşındaki kızım ve 9 yaşındaki oğlum için durum farklıydı. Kızım dışarı çıktığımızın 3. saatinde “Çok sıcak!” diye ağlıyordu. Sıcaktan dolayı merkezde nispeten serin ve gölge yerleri dolaşma kararı alıp Ulu Cami’ye (Cami-i Kebîr) ve hemen yanında bulunan Kapalı Çarşı’ya gittik. Ulu Cami’nin kapısında, sırtında bozacılarda olan koca ibriklerden bulunan bir satıcı vardı. Meyan kökünden yapılmış bir içecek satıyordu. Meyan kökü deyince akla hemen kola gelse de bu daha farklı bir içecek. Meyan şerbeti diye geçiyor. Yöresel bir kıyafet giymiş olan satıcı çeşitli maniler eşliğinde bize de şerbetten ikram etti. Benim damak zevkime çok hitap etmese de Maraş sıcağında buz gibi şerbet fikrini başarılı buldum 🙂

Ulu Cami’de namazımızı eda ettikten sonra Kapalı Çarşı’ya geçtik. Maraş’ın kendine has oyma sandık geleneğinin örneklerini bolca gördüğümüz bir çarşıydı. Yöresel kıyafetler, çeşit çeşit oyma sandıklar ve bilumum oyma eşyalarla dolu çarşıyı gezmek çok keyifliydi. Çarşının çıkışında satılan buz rendeli limonatalardan içmenizi tavsiye ederim. Koca koca buz kalıplarının buz rendesiyle (ahşap rendesine çok benzer bir alet) rendelenip bardaklara konulması ve üzerine limonata eklenmesiyle yapılıyor. 40 derece sıcakta âb-ı hayat kadar değerli bir içecek oluyor:)

Çarşının hemen yakınında da Maraş kalesi var. Orayı da gezdikten sonra dedik; “Artık vakti geldi, bir dondurma yiyelim.” Sıcaktan ağlayan kızım ve oğlum tarafından bu fikir alkışlarla karşılandı. Çocuklara Yaşar Dondurma’da güzel bir izzet-i ikram yaptıktan sonra kalacağımız yere geri döndük. Maraş’tan başka yerde yediğim Maraş dondurmalarının burada yediğimizin uzaktan akrabası dahi olmadığını söyleyebilirim. Öyle bir lezzet…

2. Gün Maraşlı bir arkadaşımızın rehberliğinde, adını dahi duymadığımız şehrin dışında kalan Yeşilgöz diye bir yere geldik. Buranın duyulmamış olmasına hayret ettik. Harika bir doğal alan, insan elinin değmediği çok belli. Maraş’ta en çok nereyi sevdin deseler, hiç düşünmeden Yeşilgöz’ü derim. Burası yeşil turkuaz karışımı harika rengi olan bir göl aslında. Ama şöyle bir özelliği var ki, hava 40 derece dolaylarında olmasına rağmen bu gölün suyuna ayaklarını 30 saniye tutma iddiasına giren kim varsa hepsi kaybetti. Ben böyle bir soğuğu daha önce hiç görmedim. Sıcak su kaplıcaları olur ya, burası da soğuk su kaplıcası gibi. Suyun içinde ayaklarınızı tuttuğunuz 20. saniyede dizlerinize doğru keskin bir soğuk yükseliyor. Şubatta dereye girsem böyle bir soğuğu bulamazdım, o derece.

Suyun soğukluğunun yanında öyle güzel bir berraklığı var ki, içindeki taşları tek tek sayabilirsiniz. Gölün bir kısmının derinliği 30-40 metreye ulaşıyor. O kadar berrak ve tertemiz bir göl ki o derinliğe bakmak gözlerimizi dinlendirdi. Sanki en derinine kadar gözüküyor gibiydi.

Gölü gezip mest olduktan sonra hemen göl kenarında bulunan mesire alanlarına geçtik. Maraş’ın yemek kültürü başta bana çok garip geldi. Mesela kendi yaptıkları yufka ekmekleri bulgur pilavına, patlıcan biber dolmasına, içli köfteye sarıp dürüm yapıyorlar ve öyle yiyorlar. Pilav sarılısını sevmesem de dolma sarılı yufka dürüm midemi epey memnun etti.

Maraş’ın dondurması kadar meşhur olması gereken bir diğer ürünü de kesinlikle kuru firik. Diğer adıyla tarhana cipsi. Yaş hali de Maraşlılar tarafından çok seviliyor. Hasır örtülerde serilip kurutularak yapılıyor. Ekşi yoğurt ve dövülmüş buğday (yarma) karışımından yapılan firiğin satışına her yerde rastlayabilirsiniz. Paketli cipslerin en güzel muadili, mutlaka deneyin.

Şairler şehri Maraş’a giderken Şairler Yolu’ndan (şair ve yazarların isimlerinin verildiği onlarca tünel ve köprüden oluşan yol) geçip de, bu şairlerin okuyup yetiştiği Kara Lise’ye uğramasak olmazdı. 3. günümüzde Yedi Güzel Adam Edebiyat Müzesi’ne geldik. Edebiyat kokulu koridorlarında gezinmek ruhumuzu okşadı. Mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Müzeden sonra Fransızların Maraşlı bir kadının başörtüsünü açmak istemesi sonrasında “Maraş bize mezar olmadan düşmana gülzâr olmaz” gayesiyle yürütülecek olan şehrin kurtuluş mücadelesinde Sütçü İmam’ın ilk kurşunu attığı yeri gördük, kabrini ziyaret ettikten sonra Maraş gezimizi sonlandırıp Antep’e doğru yola çıktık.

Not: Bu gezi depremden önceki yaz yapılmıştır. Bu vesileyle maddî ve manevî kayıp yaşayan vatandaşlarımızı ve ülkemizi taziye ediyor, sabırlar diliyorum. İnşaallah Maraş ve diğer illerimiz, en kısa sürede eskisinden de canlı güzel haline bürünür. Âmin!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*