Hakikatin tebliğinde sinema

Dünya üzerindeki tüm dizi, film ve televizyon programlarının listelendiği, bir nevi sinemanın Wikipedia’sı olarak tanımlayabileceğim popüler web sitesi IMDb’de “Müslümanlar hakkında filmler” diye arattığınız zaman ilk sırada en çok oy alan hangi film çıkıyor dersiniz? Bundan 47 yıl önce, 1976 yılında çekilen Mustafa Akkad imzalı Çağrı filmi.

Hemen herkesin izlediği bu film gerçekten çağının ötesinde, bir kült yapım haline dönüşmüş durumda. Ancak akla şu soru da gelmiyor değil: Müslümanlar aradan geçen süre zarfında neden daha iyisini veya en basitinden “yenisini” yapamadı? Kanal 7’de Hz. Yusuf dizisiyle beraber yine bir Mustafa Akkad yapımı olan Çöl Aslanı Ömer Muhtar’ın yayınlanmadığı bir Ramazan hatırlamıyor olmamızın sebebi, İslam dünyasının bir bütün olarak geri kalmış olmasıyla doğrudan bağlantılı elbette. Elimizde olan bu çünkü, çevirip çevirip izliyoruz.

Oysa kullanmasını bilene sinema muhteşem bir propaganda aracı. Schindler’in Listesi, Piyanist, Hayat Güzeldir gibi Holocaust’u işleyen ve gerçekten başarılı olan filmler bugün dünyanın en çok izlenen ve IMDb’de en çok oy alan yapımlar arasında. Yani Yahudiler kendi dramlarını işlemeyi gayet güzel şekilde başarıyorken, Müslümanlar olarak biz kendimizi sinema sanatında anlatma noktasında geri kalmış vaziyetteyiz.

Keza ABD’nin Vietnam işgalini işleyen filmleri izlediğiniz zaman Vietkong savaşçılarını vahşi, esirlere kötü muamele eden, gaddarca Amerikan askerlerini öldüren insanlar olarak görüyoruz. Hiç kimse de sormuyor: ABD askerinin ta Vietnam’da ne işi var?

Örnekler çoğaltılabilir. Yahudi film yapımcılarının Müslümanları iyi/normal göstermek gibi bir vazifeleri olmadığı için iş bize, Müslümanlara düşüyor. Hollywood bizi kötü gösteriyorsa biz de kendimizi ifade edebileceğimiz kaliteli yapımlara imza atabilmeliyiz.

Yoksa daha güzelini yapmadıktan sonra Hollywood’un Müslümanları kötü gösterdiğinden şikâyetçi olmaya devam edeceğiz gibi. Evet, ABD’nin Kaliforniya eyaletine bağlı, sinema endüstrisiyle özdeşleşen Hollywood’u kuran isimlerin çoğu Yahudi. Yapımcı, yayıncı, yönetmen, senarist ve oyuncuların olduğu müthiş bir ekosistem Yahudilerin elinde.

İzlediğiniz bir yabancı filmin açılışında ismine mutlaka denk geldiğiniz Paramount Pictures, Fox Film Corporation, Metro-Goldwyn-Mayer, Warner Bros, Universal Pictures ve Columbia Pictures gibi firmalar ya bizzat Yahudiler tarafından kurulmuş ya da yöneticileri Yahudi.

Hakikatin tebliğinde sinema

İzleyenler hatırlayacaktır: 2005 yapımı Cennetin Krallığı filminde Selahaddin Eyyubî, muharebe meydanında karşılaştığı cüzzam hastası olan 16 yaşındaki düşman Kudüs kralı Baldwin’e “Sana kendi doktorlarımı göndereceğim” diyordu. İnsanları kesip biçen zalim ve gaddar bir Müslüman komutan yerine Selahaddin Eyyubî’nin aslında düşmanın dahi şereflisi olduğunu gösteren bu sahne, Batılı zihinlerdeki Müslüman algısının iyileşmesine katkıda bulunmamış mıdır sizce?

Evet, hakikatin tebliğinde dizi ve filmler müspet anlamda gayet de hizmet edebilir. Gel gelelim 21 senedir iktidarda olan hükümet, seçimlerde gösterdiği başarıyı kültürel iktidar kurmakta gösteremediği için kendilerine yakın olan TV kanallarında dahi insanın ailecek izlemeye ar edeceği yapımlara yer veriyor.

Türk dizilerine büyük iş düşüyor

Son dönemde Diriliş Ertuğrul, Payitaht Abdülhamid, Mehmetçik Kûtül Amare vb gibi yapımlar yurtdışında hayli popüler. Öyle ki havalimanında çalıştığım için bizzat şahit oluyorum, bu dizileri izleyip akıcı Türkçe konuşabilecek seviyeye gelen Hintli, Arnavut, İsrailli ve Arap’ın sayısı azımsanacak gibi değil. Kuşkusuz bu insanın gururunu okşayan bir şey. Ancak madalyonun bir de öteki tarafı var.

Geçen sene gerçekleştirdiğim İran seyahatinde aynı otobüste seyahat ettiğimiz 16 yaşındaki bir genç, Sıfır Bir ve Çukur gibi dizileri izlediğini söylemişti. İnsanların sinek öldürür gibi birbirini öldürdüğü, uyuşturucu ve silah kullanmanın, çete üyesi olmanın matah bir şey gibi gösterildiği bu dizilere ek olarak birbirinin kopyası yaz dizilerimiz de var. Zengin erkek ve fakir kızın “göstermelik” evlendiği veya saçma sapan tesadüflerin üst üste yaşanmasıyla olay örgüsünü kolayca tahmin edebileceğiniz bu vasat senaryolu diziler yurtdışında imajımızı zedeliyor.

İnsanların sürekli birbirini aldattığı, örf adet ve an’anelerimizle alakası olmayan, kadınların bir meta gibi hor görüldüğü, dramın seyircinin üzerine boca edildiği yapımlar yerine keşke daha makul diziler çekebilsek! Hakikatlerin tebliğinde sinema sanatını daha etkili kullanabilsek.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*