Dinler tarihinin başkenti Kudüs

Nasıl ki muhabbetullah (Allah’ı sevmek) ancak marifetullah (Allah’ı tanımak) iledir. Ve kişi ancak sevdiği bir Allah’a hakikî manada iman edebilir, onun için harekete geçebilir. Aynen bunun gibi Kudüs’ü de hakikî anlamda tanımadan sevebilmek; sevemeden de onun için bir şeyler yapmak, harekete geçmek pek mümkün değildir. Kudüs bilinçli olarak yıllardan beri bizlere unutturulmaya, gözümüzde kıymetsizleştirilmeye ve bizimle ilişkisiz bir coğrafya gibi gösterilmeye çalışılmakta. Çünkü dünyanın en özel ve kutsal mirası olan bu alan ancak Müslümanlar uyur ve unutursa gasp edilebilir hale gelecektir. Bugün tüm İslam âleminin uyumasına bedel bir avuç uyanık Filistinli kardeşimizin Mescid-i Aksa’ya yakışan ruhlarının varlığı bu kutsal mirasın sahipsiz kalmadığını tüm dünyaya duyurmakta ve uyuyan bazı Müslümanlara bedel dünyanın her bir yanında bu ruha hayran, uyanmış Müslim ve gayri Müslim insanlara bu topraklara en yakışan şahsiyetin onlar olduğunu göstermektedirler.

Bu yüzden bizlere düşen Kudüs’ü tanımak, anlamak ve gelecek nesillerimize neden Kudüs’ün bizim için kutsal olduğunu anlatmaktır. Dünya üzerindeki hiçbir şehir dinler tarihi konusunda Kudüs ile mukayese edilemez. Hz. Adem’den (as) Hz. Muhammed’e (asm) kadar nice peygamberin ayak bastığı, büyük medeniyetlerin izini barındıran, melikler, âlimler ve nice sanatçının adının taşına, toprağına kazındığı şehirdir Kudüs. Davud peygamberin (as) fethettiği, Süleyman peygamberin (as) şekillendirdiği, Hz. İsa’nın (as) göğe, Hz. Muhammed’in (asm) Mirac’a yükseldiği yerdir Kudüs.  Kudüs, İlâhî kökenli üç dinin de peygamberlerinin bir şekilde temas ettiği bir şehir olması nedeni ile bütün İlâhî dinler açısından kutsal bir şehir kabul edilir.

Yahudîlik açısından Kudüs; Hz. Davud (as) tarafından fethedilmiş, devletin başkenti olmuş bir şehirdir. Hz. Davud’dan sonra Hz. Süleyman (as) Süleyman Mabedini (Beytü’l-Makdis ismiyle bilinir) yapmıştır. Bu mabet Yahudîler için son derece kutsaldır. Çünkü Yahudî dinindeki başlıca ibadet olan kurban, orada sunulmaktadır. Mabet, aynı zamanda bir hac mekânıdır. Fakat mabet, M.Ö. 587’de Babil Kralı Nebukadnezzar (Buhtunnasr) tarafından yıkılmış. M.Ö. 515’te ikinci kez yapılmış, M.Ö. 30’larda genişletilmiş, çevresine kuşatma duvarı (şimdiki adıyla Batı Duvarı veya Ağlama Duvarı) yapılmıştır. Ancak bu ikinci mabet de M.S. 70 yılında Yahudî ayaklanmasını bastıran Romalılar tarafından yıkılmış ve bir daha yapılmamıştır. Filistin bölgesindeki Yahudîler, Romalılarca o topraklardan sürgün edilmiştir. Bugün de dahil Yahudîlerin en büyük hedefi Kudüs’ü devletlerinin merkezi yapmak ve mabedi yeniden inşa etmektir. Ancak onların mabedi yeniden yapabilmeleri için bugün içerisinde Kubbetü’s-Sahra’nın da bulunduğu avlunun adı olan Mescid-i Aksa’nın içindekilerle birlikte yıkılması gerekiyor.

Hristiyanlık açısından Kudüs; Hz. İsa’nın (as) oralarda peygamberlik yapması ve asıl, onların inançlarına göre orada çarmıha gerilmesi, gömülmesi ve göğe çekildikten sonra yine orada gökten indirileceği yer olması sebebiyle kutsaldır.

Müslümanlar açısından ise Kudüs; çevresiyle birlikte mübarektir. Çünkü İlâhî vahye mazhar olan birçok peygamber o topraklarda peygamberlik yapmış, İlâhî vahiy o toprakları bereketlendirmiştir. Kudüs, Müslümanların ilk kıblesidir. Peygamber (asm) ve Müslümanlar, Mekke’deyken ve Medine’ye hicret ettikten sonra da on yedi ay, Kudüs’e yönelerek namaz kılmışlardır. Peygamberimizin (asm) ve bütün Müslümanların ilk kıblesinin Mescid-i Aksa (Uzak Mescid) olması, İsra ve Mi’rac mucizelerinin Kudüs’ten gerçekleşmesi; Kudüs’ü Müslümanların gönlüne silinmez bir şekilde yazmıştır. Artık Mekke ve Medine’den sonra hadis-i şerif ile sabit olduğu gibi üçüncü mabet Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dır. Müslüman olmanın şartlarından birisi de bütün peygamberlere inanmak, onlara saygısızlık yapmamak, onlar hakkında yalan yanlış şeyler uydurmamaktır. Biz Müslümanlar Hz. Davud’a (as), Hz. Süleyman’a (as), Hz. İsa’ya (as) inanıyor, bu peygamberler hakkında Yahudîler gibi saygısızlık yapmıyor, iftiralarda bulunmuyoruz. Biz, Hz. İsa’yı (as) seviyor fakat ilâhlaştırmıyor, dolayısıyla ona haksızlık etmiyoruz. Biz, bütün peygamberlerin seçilmiş olduklarına inanıyoruz.

Her üç din için de kutsal addedilen bu şehre Yahudîler Yeruşelayim, Hristiyanlar Jerusalem, Müslümanlar ise Darü’s-Selam demişlerdir. “Dostluk Şehri” anlamına gelen bu isimler ile tam tersi bir yazgısı olan bu şehir, tarihinde iki defa yok edilmiş, 23 işgal ve 52 saldırı yaşamıştır. Biraz daha derin bir tarihî araştırma ile bu bölgeye hâkim olmaya çalışan birçok büyük medeniyetin hâkimiyetlerini ancak eskiyi ve bölge halkı için kutsal görülenleri yıkıp, tahrip ederek, katliamlar ve zulüm ile sağlamaya çalıştıkları görülür. Ancak İslam medeniyetinin ayak bastığı her toprak gibi bu kutsal topraklar da Hz. Ömer (ra) zamanından itibaren adalet ve hoşgörü ile yönetilmiş ve eski ve başkasının kutsalı yıkılmadan, sürekli bir imar ve tamir faaliyetlerinde bulunulmuştur.

Kudüs’te tarih boyunca insanlara zulmedenler, Müslümanlar değil; Babillilerdir, Romalılardır, Haçlılardır, Yahudîlerdir. Haçlılar, 1099’da Kudüs’e girdiklerinde sadece Müslümanlara değil Yahudîlere de zulmetmişlerdir.

Selahaddin Eyyubî ile Kudüs, barış kenti olmuştur. Yavuz Sultan Selim ile bu barış tam 400 sene sürmüştür. Osmanlı dönemi hem Kudüs şehri hem Beytü’l-Makdis arazisi hem de Kubbetü’s-Sahra mescidi için inkılap derecesinde değişikliklerin olduğu bir dönemdir. Kur’ân-ı Kerîm’in bize anlattığı Mescid-i Aksa çoğu zaman yanlış bilindiği üzere yalnızca bir yapı değil, mukaddes bir arazi, bir toprak parçasıdır. Tabiî bu sebeple bu alanın içerisindeki herbir yapı da aynı derecede öneme sahiptir. Bunu çok iyi bilen ecdadımız bu stratejik noktayı bir kampüs haline getirmiş ve bu mübarek arazinin cephelerinin dört bir yanına medreseler yaptırarak onu bir ilim merkezine dönüştürmüş, toplumun her kesiminin ruhunu dinlendirebileceği konaklama binaları, halvethaneler ve daha bir çok eserler ile donatmıştır. Bir gün yolumuz Mescid-i Aksa sokaklarına düşecek olursa göreceğimiz her on yapıdan sekizini yaptırmış olan atalarımız bu yapılar üzerinden bizlere şunu hatırlatacaktır:  Bir yazarın tabiri ile zafer, tarih boyunca da en çok bize yakışmıştır.

Kudüs’ün yeniden bir barış şehri (Darü’s-Selam) olması, Kudüs’ün bütün inananların özgürce ibadetlerini yapabilecekleri bir esenlik, huzur şehri olması gerekir. Bunun için de biz Müslümanların bu beldeyi daha yakından tanımaya, tanıdıkça sevmeye ihtiyacımız var.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*