Elimizden sadece dua geliyor(!)

“Elimizden duadan başka bir şey gelmiyor maalesef.”

Zor süreçlerden geçtiğimiz zamanlarda, bilhassa kendimizi çaresiz, yetkisiz, aciz hissettiğimiz her olayda sıklıkla gündemimizde yeşeren o cümle. Bugünlerde gözümüzün önünde yaşanılan hazin olaylar neticesinde, yeniden söylem dünyamıza girdi. Kast edilenin, elimizden aktif olarak bir kötülüğü gidermek için bir şey gelemediği olduğunu bilsem de, bu söylemi bazı açılardan sıkıntılı, belki de eksik buluyorum. Söylemler çoğunlukla zihin dünyamızı yansıtır, fakat daha da önemlisi söylemler; zihin dünyamızı, inançlarımızı şekillendirir. Söylediğimiz ve maruz kaldığımız cümleler, fikirler, sloganlar, bir de bakarız ki, belki de irademizin dışında bir zaman sonra gerçekliğimiz oluvermiştir. O nedenle, maruz kaldığımız ve ifade ettiğimiz şeyler hakkında ihtiyatlı olmakta fayda var diye düşünüyorum.

Dua meselesini anlamak için duanın bir ibadet olduğu gerçeğini(1), Allah’ın isimlerinden Malik ismini ve insanoğlunun en temel özelliği olan acziyet kavramını ve bunlar arasındaki anlamlı örüntüyü idrak etmek lazım geliyor. Duanın bir ibadet oluşunu tam anlamıyla kavrayamadığımızı, bilhassa böyle zor zamanlarda fark ediyorum. Dua, ölümcül hastalıklar kapımızı çaldığında, işsiz kaldığımızda, başımıza etkimizin hiç olamadığı bir felaket geldiğinde mutlak güç sahibi olan yaratıcıya sanki “son çare” olarak sığınılan bir araç gibi söylem dünyamızda yer etmiş. Ayrıca dua, bir şey talep ettiğimiz için sanki bir ibadet gibi parlamıyor zihinlerimizde. Tüm bunlar olmadığında, sağlıklı ve varlıklıyken, işler tıkırında giderken, katliamlar yaşanmıyorken, sabah uyanıp “olağan” bir günü tamama erdirirken ihtiyacımızın sanki pek de olmadığı, bir noktaya kadar gücümüzün yettiği ilüzyonuyla, ancak bir noktadan sonra aciz kaldığımız ve sarılacak “İlâhî” bir güce ihtiyaç duyduğumuzu hatırlatıyor bize bu şekilde idrak edilen dua. Epey eksik bir okuma sanırım bu. Tersten okursak, her şey rotasında ilerlerken, bizler, elimizden duadan başka şeyler geldiği sebebiyle mi güzel şeyler yaşıyoruz veya sıkıntılardan uzağız? Kanserin son evresinde ölümü bekleyen yaşlı bir hasta için elimizden duadan başka bir şey gelmiyor, peki ya şu an, bugün, aldığım nefes ve attığım her sağlıklı adım için ben hangi güce ve yetkiye sahibim ki, elimden yine duadan başka bir şey geliyor olsun? Madem ben, bir noktaya kadar güce malikim, bana neden kaybolan ayakkabı bağcığım için dahi Allah’tan istemem gerektiği öğretildi?(2)

Evet, dua ibadettir. Diğer ibadetlerin aksine, görünüşte, bedenen, mal ile, zaman ile bir şeyden fedakârlık ediyor gibi gözükmeyiz belki, öyle ya, en anlaşılır haliyle dua ederken bir şey isteriz. Fakat dua ettiğimiz her an fikrî bir ibadet ederiz. Öyle üstün bir ibadettir ki, onu ne kadar tatbik etsek, o kadar acziyetimizi fark eder, o kadar ancak O’nun (cc) Malik olduğunu kabul ederiz. Dua bir tefekkürdür, bir kabul ediştir, bir sığınmadır. En çok mala, en çok sağlığa, gençliğe, keyfe sahip olduğumu zannettiğim anlarda dahi dua her daim dilimde ve zihnimde olmalıdır. Dua, her daim, sahip olduğumu sandığım şeylere aslında sahip olmadığımı bana idrak ettiren, yalnız O’nun (cc) Malik olduğunu, yalnız O’nun (cc) sahip olduğunu ve benim yalnızca kul olduğumu, izni dışında, emri dışında hiçbir etkimin, yetkimin olmadığını bana idrak ettiren bir ibadettir. Sahip olduklarımın ise yalnızca bir süreliğine bana emanet edilen, vakti geldiğinde de benden alınacak şeyler olduğunun bilincini sürekli taşımaktır. Dua, dileklerimizin yerine gelmesi için yaratıcıya yalvarmayı “tercih ettiğimiz” bir ritüel değil, nasıl ki öğlen ezanı okunduğunda namazı kılmam gerekiyorsa, dua ibadetinin başlangıcını ifade eden imtihanlar ve musibetler beni bulduğu andan bitene kadar devamlı tatbik etmem gereken bir görevdir. Tam da bu nedenle duanın terki veya yalnızca zor zamanlarda tatbiki, dua ibadetinin eksik bir okumasıdır.

Öyleyse, bu ibadeti, güncel duruma göre değerlendirecek olursak, kendimize çıkaracağımız pay, belki de bu ibadet saatinin başladığı bir ay öncesinden değil, yıllardan beri gelen bu zulmün başlangıcından gösterdiğimiz ibadet zafiyetidir. Yıllardır, devamlı olarak çeşitli şekillerde zulüm gören Müslüman kardeşlerimize göndermekte tembellik ettiğimiz dualarımızdır. Biz ümmet olarak belki geç kaldık, fakat halen, musibet devam ettiğine göre bu en önemli ibadet ile mükellefiz. “Elimizden başka bir şey gelmiyor” diye değil, elimizden gelen belki de en kuvvetli gücü devamlı olarak kullanmanın ve bu zulüm sona erene kadar küllî bir biçimde devam ettirmenin sırasıdır diye düşünüyorum. Duanın, bir kötülüğü düzeltmedeki en zayıf araç olacağını düşünmek, Rabbin, her şeye Malik olduğu, her görüneni dilediği anda tam tersine çevirebileceğine inancımızın eksik olduğunu gösterebilir zira.

Ben bu söylemi önce kendi “sıradan” ve “olağan” hayatlarımızda değiştirmeye başlayarak, her günümüz ve her anımız için Rabbimize dua ile sığınmaya başlamayı, daha sonra halihazırda büyük bir zulme uğrayan Filistinli din kardeşlerimiz için, yapabileceğimiz son şey değil, yapabileceğimiz en etkili ve en küllî şey olduğuna tam inanarak uygulamaya niyet ediyorum.

“Ey Rabbimiz! Malik olan Sensin. Şu anda dehşetli zulme uğrayan Filistinli din kardeşlerimize yardım et. Onlara bu eziyeti yapan ve bu zulmü destekleyen herkesin tuzaklarını kendilerine çevir. Bu dünyada bu zulmü yaşayan kardeşlerimize Cennetinde en güzel yerleri, Efendimize (asm) komşu olmayı nasip eyle. Onların içlerinden günahkâr olanları da bağışla. Bizlere de bunları unutmamayı, daima müdakkik olmayı nasip eyle. Ümmetimizin bu hususta ayrışmasını değil, bir olabilmesini nasip eyle. Kalplerimizde büyük bir mutlulukla Mescid-i Aksa’ya koşulsuz girebilmeyi, ona değen namahrem ellerden kurtulmayı Sen bu ümmete en yakın zamanda nasip eyle. Âmin!”

Dipnotlar:
1) “Dua ibadettir.” (Ebû Dâvûd, Vitir 23; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 3, 41, Daavât 1. Ayrıca bk. İbni Mâce, Duâ 1)
2) Tirmizî, Daavât 149, no: 3607, 3608.

Eylül Vera

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*