Filistin ve vadedilmiş topraklar meselesi

Kur’ân-ı Kerîm’de Bakara Sûresi’nin 47. âyetinde Cenab-ı Hak, İsrailoğullarına, yani Yahudîlere hitaben, şu şekilde hitap etmiştir:

“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi diğer milletlerden daha değerli kıldığımı hatırlayın!..”

Yine Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrahim’e (as) ve onun soyundan gelecek olanlara vaad edilen “topraklardan” bahsedilir ve Mâide Sûresi’nin 21. âyetinde Hz. Mûsa, İsrailoğullarına hitaben, “Ey Kavmim! Allah’ın size girmenizi emir buyurduğu şu ‘Arz-ı Mukaddese’ye (Kutsal Topraklara) girin ve sakın gerisin geriye dönmeyin! Yoksa ‘hüsrân’a uğramış olanlardan olursunuz…” denilir.

Filistin sorunu, tarih boyunca pek çok medeniyetin izlerini taşıyan kutsal topraklarda ortaya çıkan bir dizi karmaşık etkileşimin sonucudur. Bu konu, İsrail’in Filistin topraklarına yönelik işgali, binlerce Filistinlinin hayatını kaybetmesi, evlerinden sürülmesi ve zorlu yaşam koşullarıyla karşılaşması günümüzde bile devam etmektedir. Ancak, bu sorunun temelinde yatan tarihsel ve dinî dinamikler, çözüm arayışlarını daha da karmaşık hale getirmektedir.

Filistin sorunu, “Vadedilmiş Topraklar” kavramı etrafında şekillenir. Bu kavram, Yahudilikte Allah tarafından Hz. İbrahim’e (as) ve soyundan gelenlere vaad edilen toprakları ifade eder. Ancak bu toprakların sınırları belirsizdir ve günümüzde İsrail ve Filistin Devleti’nin toprakları olarak düşünülmektedir. Tevrat’ın Tekvin kitabının 15. Bab’ında bu topraklar, Mısır Nehri’nden Fırat Nehri’ne kadar geniş bir bölge olarak geçmektedir. Bu belirsiz sınırlar ve farklı yorumlamalar, tarih boyunca süregelen tartışmalara neden olmuştur.

Siyonizm, Filistin sorununu derinleştiren bir faktördür. 19. Yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Siyonist hareket, Yahudî milliyetçiliğini öne çıkararak Filistin’e toplu göçü teşvik etmiştir. Ancak, bu yaklaşım, geleneksel Ortodoks Yahudî toplulukları tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Siyonizm, dinî inançları seküler milliyetçilikle değiştirmesi ve Filistin’e toplu göçü desteklemesi nedeniyle geleneksel Yahudî toplulukları ile çatışmıştır.

Yahudîlerin kendilerini seçilmiş bir millet olarak görmeleri, Filistin sorununun temelini oluşturan bir diğer unsurdur. İslamî kaynaklara göre, İsrâiloğulları’nın üstünlüğü, İlahî dini benimsemeleri, Hz. İbrâhim’in (as) soyundan gelmeleri ve birçok peygamberin soyundan gelmeleri sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Bu inanç, Yahudîlerin dayanışmasını güçlendirmiş ve onları diğer milletlerden ayırmıştır.

Filistin sorunu, sadece siyasî bir konu değil, aynı zamanda tarih, din ve kültür gibi bir dizi faktörün etkileşimiyle şekillenmiş bir kompleks durumdur. Bu nedenle, çözüm arayışları için çok yönlü ve dengeli bir yaklaşımın benimsenmesi gerekmektedir. Her iki tarafın tarihî ve kültürel bağlamda anlayış göstermesi ve diyalog kurması, uzun vadeli bir çözüm için önemli adımlar olacaktır.

Risale-i Nur zaviyesinden bakıldığında, Bediüzzaman Said Nursî’nin eserleri, İslam’ın barış ve adalet temelli prensiplerine vurgu yapar. Nursî, mücadelede dahi olsa şiddetten uzak durulması gerektiğini söylemiştir.

Filistin sorununun çözümü için barış ve adalet prensipleri, Risale-i Nur’un temel ilke ve değerleri arasında bulunmaktadır. Bu bağlamda, taraflar arasında diyalog ve müzakere ile sorunun çözülmesine vurgu yapmak, Risale-i Nur’un mesajlarına uygun bir yaklaşım olacaktır. Her iki taraf da karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile hareket etmeli, tarihsel ve kültürel bağlamlarını değerlendirmelidir.

Risale-i Nur’daki hakikatler, insanların birbirleriyle barış içinde yaşamasını teşvik eder ve adil bir düzenin kurulmasını savunur. Bu çerçevede, Filistin sorununun çözümü için adaletin sağlanması ve insan haklarının korunması önemlidir. Risale-i Nur, insanların birbirlerini anlamalarını, hoşgörü göstermelerini ve birlikte yaşamalarını öğreten evrensel değerlere vurgu yapar.

Bu noktada, Filistin sorununun çözümü için Risale-i Nur’daki hakikatlerden ilham almak, uzun vadeli bir barışın temelini oluşturabilir. Her iki tarafın da bu konuda üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi, adaleti gözetmeleri ve birlikte yaşama iradesini sergilemeleri, Risale-i Nur’un ortaya koyduğu evrensel değerlerle örtüşecektir. Bu bağlamda, Risale-i Nur’un mesajları, Filistin sorununun çözümüne dair umut verici bir perspektif sunabilir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Şualar eserinin bir bölümünde İsrail devletinin devamı ve gerekçesine şu şekilde değinmiştir:

“Aziz Nur kumandanı ve Kur’ân’ın hâdimi kardeşim Refet Bey,

“Yahudî milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için, her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeye müstehak olmuşlar. Fakat bu Filistin meselesinde; hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki enbiya-yı Benî İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin, o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle, bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından, çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa, koca Arabistan’da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti.”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*