Kudüs’ün ayarlı saati

~ Yürü kardeşim! Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin ~

I.
Asırların çok ötesinde,
zaman kavramının işlemediği, meçhul bir vakitte
gökten inşâsıyla yere indirilen
şah damarından daha karîb bir kudret’in
‘kûn’emrinden gelir
bu mübarek belde.
Bir yanı dâim hüzne kapı bu belde
cennetin kapısı bu belde
mü’minin haysiyeti ve onuru bu belde
Allah katından emanet bize.
Kudüs,
taşlaşmaya yüz tutmuş kalplerimizi
yeniden yeşertmesi, diriltilmesi için
oturtulmuş, gönüllerimizin tahtına.
Mescid-i Aksâ,
nefes alıp veren, her bir ruhaniyyetin kimlik arayışı
Sare’ye ve İshak’a Aksâ hürmetine verilen
bereketin inzal müsebbibi
ilmin, hakikatin eşiği
kandilleri de
alemin ziyasının mâdeni.

II.
Ve Kudüs’e
dünyanın dört bir yanından seyyahlar gelir
El-Aksâ’nın râyihâ-i bir ikindisinde
Allah’ın peygamberlerinin dizlerinin dibinde
gözlerini, gönüllerini açabilmek için.
Hızır kırk saatine saatler ekler,
o iklimden nur doldurabilmek için göğsüne.
Kudüs Müslümanın
nâmusu ve harem-i izzeti
kalplerinin üzerinde incecik bir tül,
kollarında bir saattir.
Yusuf’un, Musa’nın kabr-i şerifi
İsâ’nın yeryüzüne teşrifi,
Kâinatın Resûlunün ilk kıblesi,
adaletin timsali
Aksa’nın gözüpek fatihi Ömer’in
göğsünde açan biricik gonca gül’ü,
şarkın sevgili sultanı, muhafız
Selahâddin-i Eyyubinin gözlerinin fer’i,
Ulu Hâkan Abdûlhamid Han’ın
cân damarlarından biridir.

III.
Kudüs’ün kudsiyeti
yazılmış, her mü’min kulun alnına.
Sen; bir dön dubûra
Rabbimizin üsve-i hasenelerine bak,
Zekeriyya’nın duâsı, tertemiz Âli İmran’ın
Beytü’l-Makdis’e adadığı
asîl ve iffet âbidesi Meryem’e,
ve Resûlullah’ın burakla seyr-ü alem ettiği
o mübarek Mi’rac gecesinin semeresi
mi’raca vesile beş vakit namaz’a.
Kudüs’e vardığın o ikindi
peygamberlerin ata’sı
Hâlil İbrahim’in yurdu el-Halil’in
işgal edilmiş hâli
kanını donduracak
Davûd’un krallığının mûsikisini işitecek,
Süleyman peygamberin, Belkıs’ın tahtını
o ân’da Aksâ’ya nasıl getirttiğini
gözlerin hayretle temâşâ edecek
İsâ’nın Allah katına varmadan
havarileriyle o son akşam yemeğinin
lezzet-i izleriyle dolacaksın.

IV.
Kudüs’ün bulutlu çehresinde,
yağız bir delikanlı, Kudüs’ün evlâdı
Kudüs’ü canı bilmiş, canını müdafaa’da
göğsünde iman
elinde Kitabullah,
sanki nur inmiş yüzüne, alnı rûşen
idrâkinde derûni düşünceler
değdirmeyecek haremin göğsüne,
zâlimin, namerdin elini.
Bırak dokunmayı, ayak bastırmayacak
çiğnetmeyecek namusunu.
Kudüs’ün o sırma, mukaddes toprağını
küffar’ın kanlı ellerine teslim etmeyecek!
O yağız, gencecik delikanlı
kılınçtan keskin inancıyla
gönlünü yakan işgal soluğunun sızısıyla
cem edecek tüm insanlığın hiddetini
haddini bildirecek
zulmüyle abâd, kan gördükçe kuduran
kâfir ordusuna.

V.
Ve şahlanırcasına ayağa kalktı Kudüs,
ve hiddetlice haykırdı
sanki yere inmiş arş-ı a’lâ
arz-ı endamıyla
arz’la semâvatla
kâinattaki her bir zerrenin aksânıyla
bir oldu Aksâ
ve dedi;
“Len terkeâ ummete kâideha Muhammeden”
“Len terkeâ ummete kâideha Muhammeden”
“Len terkeâ ummete kâideha Muhammeden”
Komutanı Muhammed (s.a.v.) olan Ümmet,
boyun eğmez!
Evet;
Komutanı Muhammed (s.a.v) olan ümmet,
asla ve kat’a boyun eğmez,
eğmeyecek!
Biiznillah.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*