Rol ya da gerçek

Bir oyunla karşı karşıyayız! Tiyatroda, sinemada… hayattaymış gibidir roller ki… inandırıcı olsun. Çok ciddî iş yapıyormuşuz gibi “iş”ler yapıyoruz “normal” hayatta da… normal akışına bıraksak o hayatın fıtrî hatırı kırılmasa…

YAĞMURUN GÖZYAŞLARI

Konuştun mu yağmurla;
Niye ağlıyormuş?

SÜS

İnat ve istikamet yan yana, can cana gelebilir mi?!… Mutedil olmak, tebessüm etmek öyle güzel süsler ki…

TENEKE VE BETON ÇAĞI

Arabalar insanlığı nasıl da solladı öyle! Binalar insanlığın üstüne üstüne… Bina, köprü, yol, para, diploma insandan üstün olabilir mi!

KİTAP

Kitaba uzak; nereye yakın olur; kendine bile değilken…

SELÂM

Hayat kısa;
Dualar uzun…
Her ân selâmı var Sonsuz’un.

SABAH

Uyandığın her ân sabahtır. Sabahı beklediğine göre uykudasın!

PİLLİ BEBEK

Pili biter insanın da…
Düşer kalır bir yerde.
Yine de bir yol arar;
Düşse de bin bir derde.

Bir yanı bahar bir yanı kış…
Durmuş oturmuş bir ânı yoktur.
Ne yolu biter ne yordamı…
Gücü de yoktur amma işi çoktur.

SÖZ SANATI

Unuttuğumuz bir söz var: “kavl-i leyyin.” Yumuşak söz demektir. Bu iki kelimeyi sözlüklerden alıp hayatımıza katmalıyız. İnsan kalbi çok naziktir. Kırılgandır. Alıngandır. İnat, isyan, münakaşa, tartışma bir sonuç/meyve vermiyor. Kabalığın meyvesi hamdır, acıdır, kekremsidir; yenmez.

DOYUMSUZLUK

Hak yemek… ebedî aç, susuz kalmak… Kuşların, kurtların, balıkların hıncını almak… Hayatı ve ölümü görememek…

ŞEDDADÎ

Uçsuz bucaksız gökyüzüne baktıkça içim açılıyor. Ruhum ferahlıyor. Da karşıma adım başı çıkan gökdelenler ruhumu daraltıyor. Gökler beni ezmezken; gökdelenler eziyor.

AHİRZAMAN YORGUNU

Uçaklar, trenler çıktı;
Hâlâ koşuyoruz!
Oyuncakların yorgunuyuz!

YAŞAMAK UNUTKANLIĞI

Bir adı vardı; unuttu!
Bir işi vardı; unuttu!
İşinde gücündeydi; ha!
Çiçek koklamaya vakti yoktu!
Her nefesinin manşetlik olduğunu unutur;
Gazete manşetlerine dalardı!
Dolunay mı, mevsimler mi… görmezdi!
Boşa konuşuyorum; adamın işi çoktu;
Yaşamaya vakti yoktu!

AÇIK SIR

Yakından bak biraz;
Göreceksin kendini!

TARİF-İ AŞK

Kıpır kıpır bir kalp…
… evvela…

RÜYA

Ne zaman geldin; bir rüya gibi…
Ne zaman gittin; bir rüya gibi…

SEVGİ

Sevgi… Sonsuz yakınlığın adıdır.

ŞİMDİ SUSMA ZAMANI

Sus bi’!
Sonbaharı dinleyelim!
Yıldızların masalına dalalım!
Ay Dede’yle bakışalım!
Yıldızlarla fısıldaşalım!

Sus bi’
Kalbin çığlık çığlığa…
Bir besteye durmuş
Sen zavallı bir gürültü olmuşsun;
Kendini duymuyorsun;
Sus bi’!

ÇÜRÜME

Tarih Sokağı’na giremiyoruz. Türkçe Caddesi kapalı… Dört işlem işlemiyor.
Ömrümüz okullarda çürüyor.

TEŞBİH

Gece…
Dolanmış boynuma…
Uzadıkça uzuyor…
Saçları gibi sevgilinin.

CEHALET YARIŞI

Dünya… “Kim daha cahil!” gösterisine başladı! Yoldan çok çıkıldı ama dönebiliriz yine de.

ÜRPERİŞ

Geceler mi sarmış her yanımı;
Bir mezar gibi…
Her köşe başında…
Ayrılığı, ölümü yazar gibi…
İçime fırtınalar sızar gibi…

HEDİYE

Her nefeste yeniden doğuyorsun.
Yeniden isimleniyor bakışların.
Bu sana hediye aynada gördüklerin…
Hediye bunlar: ay, güneş, yıldızlar…

ÜMİT VE KORKU

Her nefes…
Biriktirdiğin bunca hayat…
Aynalara iyi bak!
Kimsin, nesin?

Nereye bu böyle?
Bulutlar gibi oradan oraya…
Gece gündüz bu yol…
Kâh ümide kâh korkuya…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*