Silahsız mücahitler

Görünen yüz

Filistin meselesinin ilk plânda üç yüzü vardır:

Bunlardan birincisi, görünen, yani herkesin gördüğü yüzdür. Yani zalim Siyonistler vuruyor, bebek, çoluk çocuk, kadın, yaşlı, suçlu suçsuz demeden öldürüyor. Filistin halkı da bu belâya maruz, belâyı imanlarıyla taşıyor.

Bu belâdan kurtulmak için ellerinde meşru silahları yok. Savunma güçleri yok. Destekçileri yok. Silahsız mücahit onlar. Ölüme karşı silahsız ve minik elleriyle karşı koyuyorlar.

Sadece bu görüntü bile rahmeti mazlum üzerine celp etmeye, gazabı zalim üzerine çekmeye yeter aslında. Silahları yok, kinleri yok, dostları yok, güçleri yok çünkü.

İnsan bir kör karıncayı bile ezerken üzüntü duyuyor, gözleri yaşarıyor. Her can böyledir. İnsanın hiçbir canı üzmeye, ezmeye, öldürmeye eli varmaz.

Ya insanı? Ya katliam serisi halinde öldürülen masum insanları öldürmeye eli nasıl varır? Vicdanı nasıl el verir?

Rahmet de böyle. Gazap da böyle. Kur’an diyor ki, “İşte bu nedenle İsrâiloğulları’na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkartmaya karşılık olmaksızın, haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur.” diyor.

İlginçtir, bu ayet İsrailoğullarına hitap ediyor. Şimdilerde savunmasız insan öldüren şu vahşilerden bahsediyor.

Karanlık güçler

Filistin meselesinin ikinci yüzü ise, görünmeyen yüzüdür. Bu yüz oldukça karanlıktır. Arkada ne global katiller mevcuttur, kim bilir. Büyük ülkelerin Siyonist oyunlara alet olması ve sahip çıkması boşuna değildir. Bir avuç masumun Gazze’de sıkıştırılması boşuna değildir.

Filistin devletinin kendi vatandaşlarını korumaya dönük askerî, diplomatik, siyasî hiçbir gayretinin olmayışı ilginç değil mi?

Filistin devletinin kendi vatandaşlarını koruma ve savunma hakkı yok mudur? Peki, neden savunmuyor? Neden koruyucu önlemler almıyor?

Peki, Hamas denen örgütün içine MOSSAD’ın sızmadığından ne kadar eminiz? Öyle ya… Su uyur, düşman uyumaz. Hamas’ın attığı o ilk füzelerden, yaptığı baskından MOSSAD’ın haberi yok muydu? Yoksa vardı da, atılmasını istiyor, fırsat mı gözetiyordu? Bunlar cevaplanması gereken sorular.

Öyle ya, devlet varken neden bu örgüt? Bu örgütün metodları ne kadar İslam’a uygun? Meşru yollarla hakkını aramak varken neden silah, neden füze?

Belki o bölgede savaşı kızıştıran uluslararası silah tüccarları. Veya hangi zındıka komitesi var kim bilir? Belki de dünyaya hâkim olmak isteyen hangi kötü güçler o bölgeyi ateş çemberine çevirdiler. BOP’tan Büyük İsrail projesine kadar, ne plânlar dönüyor orada, kim bilir?

İmanî bakış

Filistin meselesinin üçüncü yüzü ise bizim bu yazımıza konu olan kader cihetidir.

İşin kader boyutu bu meselenin en gizemli yanını teşkil ediyor. O yüzde bize düşen teslimiyettir. Ancak elbette ki gafil ve tembel bir teslimiyet olmayacaktır. Sorumluluğumuzu kadere havale eden bir teslimiyet olmayacaktır.

Ancak kaderi okuyan bir teslimiyet belki olabilir.

O ölümcül savaşta ölen kim olursa olsun, doğrudan şehit olduğunda ve Cennete gittiğinde hiç şüphe yoktur. Dünyada kalsalardı, üç günlük dünyanın bin bir türlü manevrası belki onları da dişleri arasına alıp öğütecekti. Ancak Rahman-ı Rahim olan Allah onları bundan affetti ve onları kendi rahmet kucağına aldı.

Zalimleri de Cehenneme gönderdi.

Öte yandan böyle zalimane katliam yapanlar bilmeden ve mazlumane şehit olanlar, dünya nezdinde İslamiyet’i güzelce tebliğ ediyorlar. Zalim olanlar vahşetini kusarken, mazlumen şehit olanlar İslam’ın güzelliğini cihana ilan etmiş oluyorlar. Son günlerde sırf bu mazlumiyeti paylaşmak adına İslamiyet’e geçenlerin gözle görülür derecede arttığını söylemek mümkündür. Yani İslamiyet’e geçenlerin şehadet belgelerini, şehit olan mazlumlar kanlarıyla imzalıyorlar. Bu imzalar masum şehitlerimizin mahşerde inşaallah yüz akı olacaktır.

Dua etmeye devam etmekle beraber, elden bir şey gelmediği durumlarda Bediüzzaman’ın tavsiyesi şöyle olmuştur:

“Rahmet-i İlahiyeden ileri şefkat olunmaz. Hikmet-i Rabbaniyeden daha ekmel hikmet, dâire-i imkânda olamaz. Âsiler, cezalarını; masumlar, mazlumlar, zahmetlerinden on derece ziyade mükâfâtlarını alacaklarını düşün. Senin daire-i iktidarının haricinde olan hadisata, Onun merhamet ve hikmet ve adaleti ve rububiyeti noktasında bakmalısın.”

Biz ne yapmalıyız?

Yarın maşerde bu mesele bizden sorulacaktır. “Gazze’de bebekler, kadınlar, masumlar öldürülürken sen ne yaptın?” sorusu ile muhatap olacağız. O zaman ne diyeceğiz?

“Dua edemez miydin? Zalimin zulmünü haykıramaz mıydın? Sokaklara dökülüp sesini duyuramaz mıydın?

Müslüman ülkeler en üst düzeyde diplomasi yürüterek bu işi durduramaz mıydı?

Diplomasi işe yaramadığında en üst düzeyde ültimatom veremez miydi?

En üst düzeyde İsrail mallarına boykot uygulayamaz mıydınız? İsrail ile anlaşmalarınızı askıya alamaz mıydınız? İptal edemez miydiniz? İsrail’in veya destekçilerinin ülkenizdeki üstlerini kapatamaz mıydınız? Boykotu genişletip onların mallarına da uygulayamaz mıydınız?

Birlikte hareket edip bu ateşi söndüremez miydiniz?

Haydi olmadı, İsrail’in karşısına silahlı güç çıkaramaz mıydınız?

Siz ne yaptınız? Hiçbir şey! Sadece seyrettiniz! Hiç sesiniz çıkmadı! Hiçbir gayretiniz olmadı! Bu tedbirlerin sonuncusu dışında güce ihtiyacınız da yoktu!

Sadece iradeniz yeterliydi. Ama siz bir irade bile göstermediniz. Siz bir kınama bile yapmadınız!” denmeyecek mi?

Bu sorulara cevabınız var mı?

Avatar photo
Süleyman Kösmene hakkında 13 makale
1963 Mersin Gülnar doğumlu olan Süleyman Kösmene, ilköğrenimini doğduğu köy olan Yarmasu köyünde yaptı. 1981 Mersin İmam-Hatip Lisesi; 1986 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Milli Eğitimin çeşitli kademelerinde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Yeni Asya Gazetesi Fıkıh Günlüğü köşesinde günlük yazılar yazmakta olan yazarımız, İstanbul’da yayın yapan Bizim Radyo’da ve EuroNur.tv’de programlar yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*