Gitmek mi zor kalmak mı?

Nitelikli beyin ve iş gücünün, daha iyi fırsatlar sunan ülkelere yönelmesini ifade eden olgu “beyin göçü” olarak adlandırılmaktadır. Her yıl ülkemizde ve dünyada pek çok insan yeni bir hayat kurmak için kendi ülkelerinden ayrılarak farklı ülkelere göç etmektedir. Beyin göçünü tek bir sebebe indirgemek mümkün değildir, genel ve özel birçok faktör vardır.

Maddî zorluklar, düşük alım gücü, artan enflasyon, yüksek vergiler gibi ekonomik faktörlerin yanı sıra, iş bulma zorluğu, meslekî tatminsizlik, kötü çalışma şartları, düşük maaşlar, liyakat yerine torpil ve iltimasın işleyişi gibi faktörler de etkilidir. Ayrıca, siyaseten muhalif görülenlerin görüşleri nedeniyle işe alınmaması, siyasî bağlantılarla iş sağlanması gibi adaletsizlikler de beyin göçünü tetikleyen nedenler arasındadır. Kısacası, birçok haksızlık, adaletsizlik ve imkânsızlık insanları ülkelerini terk etmeye sevk etmektedir.

Bu durum, insanların özellikle gençlerin çalışma motivasyonunu olumsuz etkilemekte ve alternatif yollar aramalarına neden olmaktadır. Kimi gençler, hızlı para kazanmak için yasa dışı yollara başvururken, diğerleri ise daha donanımlı hale gelmek ve daha iyi fırsatlar elde etmek amacıyla yurtdışına gitmeyi hedeflemektedir. Bu durumu, gençler arasında yaşanan umutsuzluk ve gelecek kaygısının bir yansıması olarak değerlendirmek mümkündür.

İnsanlar uzun yıllar emek vererek iyi bir meslek sahibi olup rahat bir hayat yaşamak istemektedir. Ancak kendi ülkelerinde bu imkânları bulamadıklarında, doğal olarak diğer ülkelerdeki fırsatları araştırmaya yönelmektedir. İnternet ve sosyal medya gibi teknolojik araçlar sayesinde, insanlar başka ülkelerdeki hayat şartlarını öğrenmekte ve aynı imkânlara sahip olmak için göç etmeye yönelmektedir. Bu durum, insanların hayat standartlarını yükseltme arzusuyla doğrudan ilişkilidir ve küreselleşmenin etkisiyle daha da yaygın hale gelmektedir.

“Beyin göçü” kavramı, 1960’lı yıllarda popüler hale gelmiş olsa da kökleri çok daha eskilere dayanmaktadır. Geçmişte, insanlar ilim ve kültür merkezleri olarak bilinen şehirlere büyük ilgi göstermişlerdir. Bazı hükümdarlar, ülkelerindeki şehirleri ilim ve kültür merkezlerine dönüştürmek için bilginleri ve sanatçıları toplamışlar, onlara geniş imkânlar sunmuşlardır. Bu bilginler ve sanatçılar da, bilim ve kültür merkezi olan Atina, Roma, İskenderiye, Endülüs, Şam, Bağdat, Semerkant, İstanbul gibi şehirlere gitme eğiliminde olmuşlardır.

Günümüzde ise, özellikle ABD ve gelişmiş Batılı devletler, bu politikayı sistemli bir şekilde sürdürmektedir. Yetenekli ve üretken kişilere kapılarını açmakta ve cazip imkânlar sunmaktadır. Hatta birçoğuna vatandaşlık dahi verilmektedir. Bu durum, bu ülkelerin insan kaynağına değer verme ve yenilikçi/üretken beyinlere yatırım yapma arzusunun bir yansımasıdır.

Yurtdışına gidenleri pespembe bir hayat beklememektedir tabii. Gidenler, maddî ve manevî pek çok sorunla yüzleşmek zorunda kalmaktadır. Küresel ölçekteki ekonomik resesyon ve dünya genelindeki ekonomik sıkıntılar göz önüne alındığında, gidenlerin durumlarının kolay olmayabileceği anlaşılmaktadır. Ancak, yine de birçok kişi ülkelerinden ayrılarak daha iyi bir hayat umuduyla yola çıkmaktadır.

Netice olarak, beyin göçü, gidilen ülkeler için bir kazanç olabilirken, göç veren ülkeler için büyük bir kayıptır. Yetişmiş elemanlarını kaybeden ülkelerin gelişme hızlarının yavaşlayacağı açıktır. Bu durum, göçün her iki taraf için de önemli sonuçlara yol açabileceğini göstermektedir. Göç veren tarafta olan İslâm ülkelerinin geçmişteki parlak konumlarına tekrar ulaşabilmeleri için süreklilik arz eden siyasî, ekonomik ve kültürel politikaları bir an önce uygulamaya koymaları önem arz etmektedir.

İşte bu ayki kapak yazılarımızda geçmişten günümüze beyin göçü meselesini masaya yatırdık ve farklı boyutlarıyla değerlendirmeye çalıştık. Diğer köşelerimiz de yine sizlerle beraber olacak. İstifadeli okumalar diliyoruz.

***

On Bir Ayın Sultanını Mart ayı içinde karşılayacağız. Şimdiden Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyoruz.

Ayrıca, Mart ayında Bediüzzaman’ın 64. vefat yıl dönümünü de idrak edeceğiz. İmanların kurtulması için her türlü sıkıntıya katlanan ve Risale-i Nur Külliyatını telif eden Üstad Said Nursî’yi sonsuz rahmetle yad ediyoruz.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*