Vesveseni tanısan gider

Vesvese ve evham sebebiyle zihni karmakarışık olmuş birçok danışanım var, en zor ilerlediğimiz konudur diyebilirim çünkü vesvese ümidi de alıyor ve yıkık dökük bir vaziyette geliyorlar bana. Çoğunun amacı iyileşmek olsa da, alttan alta “bak psikolojik destek de aldım yine olmadı, hastalık olmuş bu bende” demek için geliyor. Beni bile ikna etmeye çalışanlar oluyor, “Hastalık değil mi bu hocam, benim imtihanım bu. Ömür boyu bu seslerle yaşayacağım değil mi, alışmam lazım…” “Hastalık değil” desem direkt zihninde seansı bitireceği için demiyorum, ama “hastalık değil. Sadece vesvese haddi aştığında hasta eder. Vesvesenin veriliş amacı var, bu amaç ve vesvesenin mahiyeti bilinse saniyeler içinde gider hâle gelir” diye izah ediyorum.

Evvela vesvesenin amacı, lakaydlığımızı ve tembelliğimizi ve tedbirsizliğimizi atmak için  verilmiştir. Evden çıkarken ocağı kontrol edip etmediğin konusunda evhamlanmak iyidir, hayat kurtarır. “Soğuk havada dışarı çıkarsam hasta olur muyum?” diye düşünmek iyidir, sağlık kurtarır. Ancak bu evham haddi aşarsa, hiç evden çıkamaz hâle gelirse sorun olmaya başlar.

Şimdi vesvesenin mahiyetini anlayalım; vesvese hep soru soran ama cevapla ilgilenmeyen bir kişi gibidir. “Ocağı kapattın mı?” diye soruyor, gidip bakıyorsun, “Tamam bak kapatmışım” diyorsun, anlık susuyor vesvese. 10 dk. geçiyor yine aynı soru; “Ocağı kapatmış mıydın?” Cevabınla veya ispatınla ilgilenmiyor, sadece soru soruyor. Çok gıcık değil mi? Veya dinî konuda vesvese konuşuyor; “Ya Allah yoksa gerçekten, ya boşsa tüm bu ibadetlerin?” Cevabını araştırıyor ve ikna edici deliller veriyorsun eline, yine geçici olarak susuyor. Tekrar konuşmaya başlıyor; “Ya yanlış dine inanıyorsan, ya Allah yoksa…” Normal bir insan evlâdı cevabı verilen bir soruyu tekrar sormaz, sorarsa şüpheyle bakarız ona. Bir delil de getirmiyor, sadece soru soruyor, çok tembelce. Ama bu vesvesenin sesi içimizden geldiği için dışarı çıkıp da onun bu durumunu göremiyoruz. Biraz yukarı çıksak ve öyle baksak vesvesenin bu cümlelerine, kâle alınmayacak bir soru silsilesi olduğunu göreceğiz. Zira cevabını vermemize rağmen bize soru sormaya devam eden birinin aklından şüphe ederiz ve kâle almayız.

Vesvese bir yönüyle balığa benzer, balık doyduğunu bilmez, ne kadar yem verirsen o kadar yer. Sürekli ağzı kıpırdar, ama biz biliriz ki aç değil ve yem vermemeliyiz. Vesvese de sürekli soru sorar, gerekli yemi yani cevabı verdikten sonra sorduğu sorulara cevap vermeyiz, daha fazla yem atmayız. Çünkü o bilmez ama biz biliriz. İrade sahibi varlıklarız, karar verme gücü var bizde. Balık her yem istediğinde verilmez!

Vesvese bir yönüyle de felaket tellalı arkadaş gibidir. Bir arkadaş düşünün ki sürekli olumsuz ihtimalleri değerlendiriyor, hep olumsuz konuşuyor. Atsan atılmaz satsan satılmaz bir arkadaş türü diyelim. Onunla ne yaparsınız, bir süre olumsuz konuşmalarına cevap verir ikna etmeye çalışırsınız; “Hayır kalp krizi geçirme ihtimalim azmış, sağlıklıymışım bak doktor dedi, yok neden öleyim hayat böyle geçmez, Allah var ispatı da şu şu…” dersiniz. Felâket tellalı arkadaş bunu dinler kısa süre susar sonra yeniden “Ya şöyle olursa?” diye başlar. Bu kişiye artık açıklama yapılmaz, cevap vermekle uğraşılmaz. Sen cevap verdiğin için sürekli senin yanında zaten. Sen cevap vermeyi bıraktığında bir süre sesini artırarak konuşmaya devam eder, çünkü onu sen güçlendirmiştin dinleyerek. Sonrasında ise sesi gitgide azalır. Sana anlatmamaya başlar, çünkü sana etki edemediğini fark eder. Vesvese de aynı böyle olur, ona cevap verirsen onu güçlendirmiş olursun, dolayısıyla gücü ondan geri almak zaman alır. Bir anda olmaz, yavaş yavaş sesi kısılır. Sıfırlanması ise beklediğimiz bir şey değil zaten, vesvesenin veriliş amacını vardı ve kıymetliydi.

Vesvese, tatmin olan bir varlık değildir. Asla “Oh şimdi içim rahat etti” demez. Sürekli acaba hâlindedir. Bu yüzden onu tatmin etmekle uğraşmayız.

Vesvesenin gelmesi kişiye de dinine de zarar değildir. Zira zihnimizde tedâî-yi efkâr denilen, fikrin başka şeyleri hatırlatması var. Zıtlar bile birbirini hatırlatabilir; siyah denince akla beyaz gelebilmesi gibi… Veya sütlaç denince tarçın kokusunun gelmesi gibi… Böyle bir zihnin akla getirdiği düşünceler üzerinden mesul değiliz, otomatik gelir çünkü. Ancak düşünce üzerine mesai harcarsak onu kalıcı hâle getirmiş oluruz. Neden bu aklıma geliyor dedikçe onun bağını kuvvetlendiririz. Vesveseden zarar gelmez, vesvesenin zarar vereceğini zannetmek zarar verir. Bu ne demek peki? Satranç tahtasına benzetelim bunu; satranç tahtasının üzerinde siyah ve beyaz 2 takım çarpışır, mücadele verir. Siyah beyazı, beyaz siyahı yer, oyundan çıkar. Peki tüm bunlar olurken tahtaya zarar gelir mi? Üzerinde atların tepişmesi gerçekten ona zarar verir mi? Hayır, ancak zarar geleceğini düşünmek zarar verir. Sürekli korksa “İşte şimdi kaleyi yiyecek, ben de kırılacağım, buralar mahvolacak vs.” dese ve titrese, asıl bu zarardır. Yoksa zarar yok. Vesvese de böyledir, o düşüncelerin akla otomatik gelmesinde zarar yoktur, ama benim aklıma neden bunlar geliyor bana zarar veriyor demek zararın kendisidir.

Vesvese bazen iyiyi daha iyi yapmak için gelir, detaylarda boğulur. Bilinmeyen konularda detaya girildiğinde, “En iyisini Allah bilir ben doğru bildiğimi yapmakla mükellefim” deyip kolay yolu seçmek gerekir. Zira dinimiz kolaylık dini, abdestte vesvese edip zorlaştırmak dinde yok. Şüphe iyidir, ancak haddi aştığı an sonucu düşünmek gerek; abdestimde şüphe etmek namazıma, hayatıma iyi gelecek mi? Yoksa sürekli beni abdest almak zorunda bırakarak namazdan mı soğutacak? Gusül abdestinden şüphe duyup günde 10 saat banyoda kalan, iğne ucu yer kalmaması için kendine hayatı zindan eden insanlar var. Bu “Dinde zorlama yoktur”1 ve “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız”2 emrine zıttır. Sonucuna bakmak, o düşüncenin gerçek vesvese mi yoksa haddi aşan vesvese mi olduğunu gösterir.

Vesvesenin bir yönü de, kişiye ait olmayan uçuşan fikirleri, kişiye âitmiş gibi gösterip ümitsizlik vermektir. Arkadaşı hakkında zanda bulunduğunda, Allah hakkında şüphe ettiğinde kendinden zanneder ve ben ne oldum böyle diyerek gittikçe uzaklaşır. Bunun ispatı ise, kalbi o sözlerden üzülüyor ve canı sıkılıyor ise, ona ait değildir. Uçuşan fikirdir, şeytanın kalbe verdiği fısıltıdır. Kişiye ait olsaydı içinde üzüntü olmazdı. Bu da bir mihenk olarak kullanılabilir.

Vesveseden ziyade mustarip kişiler bu noktaları nazara alarak uzman desteği alabilirler. Kişiye özel çalışıldığında daha hızlı sonuç alınıyor. Yeter ki ümitsiz gelmesin, uzmana yardımcı olsun. Bu bir hastalık değil, lakaydlığımızı ve tembelliğimizi ve tedbirsizliğimizi atmak için bir teşvik kamçısıdır.

Vesveseyi tanımak ve bilgiyle ona yaklaşmak mühimdir. Bilgi kullanmadan görmez gelmeye çalışmak ise onu sadece kuvvetlendirir;

“Şu vesvese öyle bir şeydir ki, cehil onu davet eder, ilim onu tardeder. Tanımazsan gelir, tanısan gider.”3

Dipnotlar:
1) Bakara Suresi: 256.
2) Buharî, 3: 72.
3) Sözler, s. 307.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*